Davacının saha işçisi olarak çalıştığı ve mahkemece, mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılmaksızın sonuca gidildiği, yapılan araştırmanın davalı ve dava dışı şirket arasındaki ilişkinin tespiti yönünde yeterli olmadığı görülüğünden,  öncelikle davacının hangi işverenlere bağlı olarak çalıştırıldığı, alt işverenlerin sözleşme ile üstlendiği mal veya hizmet üretimi için bağımsız organizasyona, uzmanlığa ve hukuksal bağımsızlığa sahip bulunup bulunmadığı, işçi temini niteliğinde ihale yapılıp yapılmadığı, aynı işte asıl işveren işçilerinin çalışıp çalışmadığı, Alt İşveren Yönetmeliğine aykırı şekilde ihale verilip verilmediği, davacının hangi tarihli ihale ile hangi işverene bağlı çalıştırıldığı, ilgili hizmet alım sözleşmesinde gösterilen iş dışında başka bir işte çalıştırılıp çalıştırılmadığı şüpheye yer vermeyecek, çelişkileri giderecek ve denetime elverişli şekilde tespit edildikten sonra muvazaa hususunun değerlendirilmesi gerektiği- Kural olarak sendikal haklardan işçiler ancak üyeliklerinin bildirildiği tarihten itibaren faydalanabileceği-
İİK. mad. 277 vd. (ya da BK. 18) uyarınca açılan tasarrufun iptali davaları "ticari davalardan olmadığı"ndan ve bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi gerektiği-
Satış vaadi sözleşmesinin noterde düzenlendiği, bedelin alındığının sözleşmede hükme bağlandığı, aksinin ve sözleşmenin muvazaalı olduğunun eşdeğer delillerle ispat edilemediği, davacının kendi muvazaasına dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davaya konu edilenin taraflar arasındaki ticari alım satım ilişkisi değil, davalı şirket ile diğer davalı 3. kişi arasındaki muvazaalı olduğu ve iptali istenilen işlem olduğu, tasarrufun iptali davasında ya da somut olayda olduğu gibi TBK’nın 19. maddesi gereğince ve İİK’nın kıyasen uygulanması istemli olarak açılan davalarda alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki alım satım ya da banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmelerinin görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacağı, ne tasarrufun iptali davasının, ne de TBK m. 19 gereğince İİK’nin 283. maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davasının TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olmadığından 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kaldığı-
Davacının inançlı işlem hukuksal nedenine dayandığı, iddiasını yazılı delille kanıtlayamadığı gibi yemin deliline de dayanmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Muvazaaya (BK. mad. 18'e) dayalı davada aile mahkemesince verilen görevsizlik kararı davalı vekiline tebligat zarfı üzerinde davacı vekili olarak .....  yazılı olmasına rağmen olarak kalemde, kimin tarafından tebliğ edildiği belli olmayan ve dosyada taraf olmayan vekaleti de bulunmayan kişi imzasına tebliğ edilerek kesinleştirmiş ve asliye hukuk mahkemesine gönderilmişse de, davacı vekili olarak yetkisiz vekile yapılan tebligat, Tebligat Kanunun 23 ve 41. maddelerine aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğundan davacı vekilinin dilekçesi doğrultusunda kararı öğrendiği tarih geçerli kabul edilerek ve aynı tarihte dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesini de talep etmesi nedeniyle dosyanın görevli nöbetçi asliye hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği; mahkemece "görevsizlik kararının kesinleşme tarihinden itibaren 2 hafta içinde dilekçe vererek talepte bulunmadıkları anlaşıldığından davanın HMK'nun 20/1 maddesi gereğince açılmamış sayılmasına" karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
TBK 19. uyarınca muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasında, davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı, davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek, İİK. mad.  283/1, 2 kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden yetki verilmesi gerektiği- Davacılar haksız fiille ilgili olarak davalı aleyhine tazminat davası açtıklarından, davanın sonucu beklenerek davacılar lehine tazminata hükmedildiği takdirde, davalılar arasındaki dava konusu taşınmazın satış işleminin muvazaalı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olup; söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği- Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekeceği- Temlikin muvazaalı olduğunun davacılar tarafından usulünce kanıtlanamadığı-
Ölünceye kadar bakma akti yapıldığı tarihinde murisin 78 yaşında olduğu, davalının murisle birlikte yaşayıp onunla ilgilendiği, ihtiyaçlarını karşıladığı, bu durumda temlikte gerçek amacın mal kaçırmak olmayıp, gerçekten bakılmak olduğu, murisin ölünceye kadar bakım koşulu ile taşınmazı temlik ettikten sonra ölene kadar bakılmadığı iddiası ile bir dava açmadığı, dolayısı ile temlikin muvazaalı olmadığı sonucuna varıldığı-Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı trafik sicil kaydının iptali ve tescil isteğinde bulunulması mümkün olmadığı- Davalıya ölünceye kadar bakma aktiyle devredilen bağımsız bölüm yönünden davanın reddine karar verilmesi, diğer davalıya temlik edilen traktör bakımından öncelikle muris tarafından yapılan temlike ilişkin dayanak belgelerin temini ile TBK.'nun 19. maddesi kapsamında değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi,  diğer parsel bakımından da davalının denkleştirme savunmasında bulunduğu gözetilerek mirasbırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır- taşınmaz mallar ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması, böylece murisin aşırıya kaçmayan, makul ölçülerde ve kabul edilebilir bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiği-
Mirasbırakanın asıl amacı bağış olduğu halde, mirasçısından mal kaçırmak için tapu sicilinde satış göstermek suretiyle yaptığı temliklerde görünürdeki satış akti muvazaa nedeniyle, gizlenen bağış akti ise şekil noksanlığı yönünden geçersiz olduğu, ancak, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların, taşınır mal niteliğinde olduğu ve zilyetlikten ibaret olan hakkın devri suretiyle yapılan elden bağışlama sözleşmelerinin hiçbir biçim koşuluna bağlı olmadığı, bu nedenle de gizlenerek yapılan bağışlama niteliğindeki tasarrufun geçerli olduğu- Mirasbırakanın sağlığında, gerek 3.kişiden parasını ödeyerek almak suretiyle ve gerekse tarafından yaptığı bağış niteliğindeki kazandırmaların mirasbırakanın ölümünden sonra saklı payların zedelenmiş olduğunun saptanması halinde tenkise tabi tutulacağı-