Davalının Covid-19 pandemisi nedeniyle uçuşların tehlikeli hale geldiği iddiasıyla bilet ücretlerinin iadesi için Maltepe İlçe Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığı’na yaptığı başvuru, uyuşmazlığın çözümünün asliye ticaret mahkemelerinin görev alanında kaldığı gerekçesiyle tüketici hakem heyeti kararının görev yönünden iptaline karar verildiği ve hükmün kesin olduğunun anlaşıldığı, Adalet Bakanlığınca, davalının ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket ederek aldığı biletlerin iadesine ilişkin olduğu anlaşılan uyuşmazlığın kanun yararına temyiz isteminde bulunulduğu, tüketici hakem heyeti kararının görev yönünden iptaline karar verilmesinin doğru görülmediği ve kanun yararına bozulması gerektiği-
Sözleşmenin feshi ile tapu iptali ve tescil ve tazminat istemlerine-
Hamili tüketici olan bireysel kredi kartı dolayısıyla, talep edilen alacak nedeniyle açılan davalar, "ticari dava" olarak kabul edilmeyeceğinden, bu davalarda arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve bir dava şartı olmadığı-
Davalı banka "davacının banka nezdindeki maaş hesabından davacının kredi kartından kaynaklanan borcunu mahsup ederken davacının imzaladığı sözleşmedeki rehin/mahsup haklarına dayandığını" belirttiğinden, mahkemece davalının bu savunması üzerine durulmadan, davalı bankanın sözleşme kapsamında haksız davranışının nasıl saptandığı, sözleşmelerin ilgili maddeleri de belirtilmek suretiyle açıklanmadan yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu- Mahkemece, davalı banka kayıtları üzerinde uzman bilirkişiye inceleme yaptırıp, davacının davalı bankaya kredi kartı borcu bulunup bulunmadığı ve davalı bankanın yaptığı kesintilerin bu borcun tahsilini sağlayacak miktarda olup olmadığı ve sözleşmeyle davacının davalı bankaya hesap üzerinde böyle bir tasarruf hakkı verip vermediğini saptaması gerektiği-
Taraflar arasındaki konut kredisi sözleşmesi davalı banka için ticari iş niteliğinde olduğundan, davacı tüketicinin, 3095 s. K.. mad. 2/2 uyarınca temerrüt hâlinde avans faizi isteminde bulunabileceği- Kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintisinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibinde asıl alacak miktarının belirli olması ve bu alacağa bağlı ferilerinin de taraflarca hesaplanabilir olması nedeniyle alacağın “likit” olduğunun kabulü gerektiği- İtirazın iptali davasında, dava değeri açıkça takipteki asıl alacak miktarı olan 3.000TL üzerinden gösterilmiş, mahkemece de ilk celsede taraflar arasındaki çekişmeli miktarın 3.000TL olduğu belirlenmiş olmasına karşın, "davanın kısmen kabul edildiği" belirtilerek açıkça dava edilmeyen işlemiş faiz alacağı yönünden de davacı aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu- "Dava dilekçesi anlatımında davalının işlemiş faizden de sorumlu tutulması gerektiğinin ifade edilmesi ve talep sonucunda itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesinin istenmiş olması karşısında davanın takipteki alacak miktarının tamamı üzerinden açıldığının kabul edilmesi gerektiği, tüketici harçtan muaf olduğu için mahkemece talebin dava değeri olarak gösterilenden fazlası olduğu sonucuna varıldığında harcın tamamlanması için süre verilmesi şeklindeki usulün uygulanmasının da mümkün olmadığı" şeklindeki görüşün ise HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3, 73/1 ve 83/2. maddeleri uyarınca; bir tarafını tüketicinin oluşturduğu kredi sözleşmelerinden kaynaklanan davalara bakma görevinin tüketici mahkemelerine ait olduğu, bu durumda, bu davaların ticari dava niteliği bulunmadığından, tüketici mahkemesinde dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olmayacağı-
Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesinin görevli olduğu, aynı zamanda taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenlenme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği TKHK'nun 73 ve 83. maddesinde belirtilmişse de, dava tarihi itibariyle ilgili maddeler yürürlükte bulunmadığından, taraflar arasında da sigorta sözleşmesi bulunup, sigorta sözleşmeleri de TTK’da düzenlenmiş olduğundan, somut olayda mutlak ticari davanın söz konusu olduğu-
Menfi tespit davası karşı tarafın potansiyel alacak iddiası ile bir takip başlatma veya dava açma tehdidini etkisiz kılmaya veya dava açılmışsa borcun ödenmesini önlemeye yönelik olduğundan arabuluculuk şartı öngören yasa anlamında davanını konusunun bir para alacağı olduğu, bu alacağın hangi tarafa ait olduğunun öneminin bulunmadığı, yasanın konusu bir miktar para olan borç ilişkisinin taraflarından birini arabuluculuğa tabi kılarken diğer tarafı buna dahil etmemiş olması yasanın amacına ve menfaatler dengesine aykırı olacağı, alacak davası ve menfi tespit davalarında maddi hukuk açısından taraflardan birinin yükümlülüğünün para borcu olduğu bir tek hukuki ilişki olmasına rağmen usul hukuku bakımından aynı borç için alacaklıya alacak davası açma, borçluya ise söz konusu borcu ödemeden kurtulmasına imkan veren menfi tespit davası açma, ayrıca bütün bunların dışında da açılacak alacak davasında savunma içinde borçluya savunma kapsamında alacağın bulunmadığını kanıtlama hakkı tanıdığından, özel dava şartı yokluğundan(arabulucuya başvurmama) davanın usulden reddine dair verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı-
Asliye Hukuk Mahkemesinin bozma ilamı doğrultusunda Tüketici Mahkemesine yönelik görevsizlik kararı üzerine davacı vekili tarafından süresi içerisinde görevli mahkemeye gönderilme talebinde bulunulmadığından ek karar ile davanın açılmamış sayılmasına ilişkin hükümde davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
4077 sayılı K. mad. 30 ve TBK. mad. 223 uyarınca, sözleşmeden kaynaklanan edimin ifasındaki eksiklik nedeniyle davacının 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde satıcının sorumluluğuna gidebileceği- Dava konusu konutlarda mahkemece keşif yapılmış ve konusunda uzman bilirkişi tarafından gizli ayıplardan, konutun tesliminden sonra en az bir kış mevsimi geçtikten sonra takriben 8 ay sonra haberdar olunabileceğini belirtilmiş olduğundan ve davacının konutu teslim ile dava tarihine göre üç kış mevsiminin geçtiği görüldüğünden, konutların bulunduğu Adana ilinde kış mevsiminin diğer il ve yörelere göre daha ılıman geçtiği de bilindiğinden, daire ve ortak alanlardaki gizli ayıpların ihbarının süresinde yapılmadığının kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği-