Dava konusu taşınmaz hissesinin, iddia edildiği üzere, davalı-birleşen davada davacı tarafından ailesinin birikimleri ile kendi adına satın alındığı ispat edilmemiş olup anılan taraf ile .. arasındaki inanç ilişkisi çerçevesinde satın alınan taşınmazların aynı kişiye iadesi için ...'nün vekil tayin edildiği- Tarafların birbirlerini tanımaları ve sözleşmede yer alan bedel ile gerçek bedel arasındaki farkın, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığına dair iddia ve savunmaların ispatı bağlamında yeterli görülemeyeceği-Birleşen davada satış vaadi sözleşmesinin iptali isteminin reddine karar verilerek asıl davadaki taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak ileri sürülen tapu iptali ve tescil talebi yönünden işin esasına girilerek yapılacak inceleme ve değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Dava dışı mirasçı tarafından aynı resmî senette yapılan satış işlemine yönelik açılan vekâlet yetkisinin kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı davanın kabul edilerek kesinleşmesi olgusunun dava dışı mirasçı ile beraber davacıların da vekâleten satış yaptıkları gözetildiğinde davacılar yönünden de gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerektiği ve yine aynı davada ....'n tanık olarak verdikleri beyanlarının "vekilin, vekâlet sözleşmesinin yüklediği borçlara ve sorumluluklara uygun ifa edilmediği" yönünde yapılan değerlendirme ile kesinleşen olgu karşısında mahkeme içi ikrar olarak kabul edilemeyeceği, tüm bu hususular birlikte değerlendirildiğinde vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Hizmet ve prime esas kazancın tespitine ilişkin davada; davacının işyerindeki konumu gereği sigortalılık işlemlerinin gerçekleştirilmediğinden çalışma süresi boyunca haberdar olmadığını iddia etmesinin hayatın olağan akışına ve genel müdürlük sıfatına uygun olmadığı- Şirket ortaklarının aldığı kararla şirketi temsil ve ilzam konusunda yetkili kılınan davacıya ayrıca vekâletname verilmesinin gerekmediği, davacının 01.01.2004 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı aldığı, farklı işyerlerinden ve davalı şirkete ait işyerinden kısmen sosyal güvenlik destek primine tabi sigortalılık bildirimi yapıldığı gözetildiğinde sosyal güvenlik destek primine tabi çalışmaya yönelik talepte bulunmasında hukuki yararının olmadığı- İş (hizmet) ilişkisinin unsurları arasında yer alan bağımlılık unsurunun gerçekleşmediği, davacının patron konumunda çalıştığını, işverenden aldığı bir emir ve talimatın bulunmadığını, çalışanlara emir ve talimatların davacı tarafından verildiğini beyan etmeleri karşısında davacının otel işyerinde vekâlet sözleşmesi kapsamında çalıştığı ve iş (hizmet) sözleşmesinin varlığının ortaya konulamadığından davanın reddi gerektiği-
Davalının, üçüncü kişi olan diğer davalıya borcuna karşılık dava konusu taşınmazı vekâleten bedelsiz olduğu hâlde satış göstermek suretiyle vekâlet görevini kötüye kullanarak devrettiği; bu şekilde vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözetmediği ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı - Üçüncü kişinin, taşınmazın vekile ait olmadığını bildiği ve vekilden olan şahsi alacağına karşılık mahsuplaşmak suretiyle edindiğinden bedel ödenmediği nazara alındığında iyiniyetli olmadığı bu nedenle üçüncü kişi ile vekilin çıkar ve işbirliği içerisinde birlikte hareket ettiklerinin kabulü gerektiği-
Davalı hastane sahibi ve davalı doktorun özen yükümlülüğüne aykırı davranması iddiası nedeniyle manevi tazminat istemi- Mahkemece bozmaya uyularak alınan raporda her ne kadar kusur atfedilmemiş ise de maluliyet oranının tespiti için alınan i Adli Tıp raporunda, davacının dava konusu olay neticesinde %20,2 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı yönünde görüş bildirildiği, hal böyle olunca, mahkemece; bozma ilamına uyulmakla davacı lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek tespit edilen maluliyet oranına göre manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Ameliyattan sonra gelişen kornea ödeminin komplikasyon niteliğinde olduğu, kornea ödeminin medical tedavi ile uygun aralıklarla bir süre takip edilip düzelme görülmemesi üzerine kornea nakli için bir üst merkeze yönlendirilmesinin komplikasyon yönetimi açısından tıbben uygun olduğu, tüm bulgular birlikte değerlendirildiğinde göz hastalıkları uzmanının tedavisine katılan sağlık personellerinin eylemlerinin tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, hizmeti sağlık çalışanları aracılığı ile yürüten idarenin dosya içerisindeki mevcut belgelere göre görünür bir hatasının saptanmadığı- Ameliyat öncesi; davacının bilgilendirildiği ve aydınlatılmış onamının alındığı 04.07.2018 tarihli aydınlatılmış onam belgesinde komplikasyonlara ilişkin bilgi verildiği, komplikasyonların bir kısmının tedavisi mevcutken bir diğer kısmına bağlı olarak kalıcı görme hasarı oluşabileceğinin ve gözün kaybedilebileceğinin bildirildiği- Adli Tıp Kurumu raporu ve tüm dosya kapsamından; davalı doktor ve hastane tarafından yapılan operasyonda hatalı bir işlem bulunmadığı, ameliyat sonrası gelişen komplikasyona dair davacının bilgilendirildiği ve aydınlatılmış onamın alındığı, tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranıldığı, vekalet sözleşmesinde sonucun garanti edilmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Bebekte mevcut ekstremite yokluğunun, gebeliğin takip ve tedavisini düzenleyen hekimlerin eylemine bağlı olarak oluşmadığı, söz konusu doğumsal anomalinin anne karnında tedavi edilemeyeceği, yaşamla bağdaşabilir olduğu ve kesin tahliye endikasyonunun bulunmadığı, dolayısıyla anomalinin tespiti ve ailenin bilgilendirilmesine ilişkin eksiklik ile bebeğin maddi ve manevi zararları arasında illiyet bağının bulunmadığı anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu-
Vekalet (hasta-doktor) sözleşmesinden kaynaklı maddi tazminat istemi- Davacılar tarafından hekimin kürtaj işlemi neticesinde gebeliğin sonlanmamasına bağlı olarak hekimin kusuruna dayalı olarak hekim ve hastane aleyhine kısmi dava şeklinde öncesinde açılan maddi ve manevi tazminat davasında hem maddi hem de manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiğinin ve kararın kesinleştiğinin, kesinleşen karar gerekçesinin taraf ve Mahkeme bakımından bağlayıcı olduğunun ve yeniden tartışılmasının mümkün olmadığı-
Davacı avukatın istifasının haklı olduğuna ilişkin kabulün yerinde olduğu, davalılar adına vekâlet görevini yürüttüğü davadan artık el çekmiş olması sebebiyle akdi vekâlet ücreti ile karşı yan vekâlet ücretine hak kazandığı, bu sebeple davanın dayanağı olan mahkeme kararının kesinleşmesinin beklenmesine gerek bulunmadığı, kaldı ki Uyap’tan yapılan sorgulamada söz konusu Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın, derecattan geçmek suretiyle 08.3.2023 tarihinde kesinleştiğinin anlaşılmasına göre usul ve kanuna uygun bulunduğundan kararın onanması gerektiği-
Uyuşmazlık; davalının vekâlet görevini kötüye kullanıp kullanmadığı, vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan hesap verme ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı noktalarında toplanmaktadır.