Adi ortaklığın davadan evvel sona ermesi nedeniyle, güncellenmiş değerin esas alınamayacağı, adi ortaklık sözleşmesine bağlı olarak munzam zarar istenmesinin de mümkün olmadığı-
Davacı para alacağını zamanında tahsil etmesi halinde ne şekilde kullanacağını, paranın zamanında verilmemesi nedeniyle faiz dışında ne gibi maddi zararlarının oluştuğunu somut delilerle ispat edemediğinden munzam zarar istemine ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Sigortacının, gerek sözleşme öncesinde gerekse sözleşmenin devamı sırasında sigorta ettireni aydınlatmakla yükümlü olduğu, yine poliçede düzenlenen içerik bakımından içeriğin sigortalı lehine yorumlanması gerektiği, davacıya ait MDF ve polyester kalıpların, davacı şirketin yaptığı iş sebebiyle üretimde kullanılan malzeme olduğu, davacı şirket tarafından demirbaş olarak ticari defterlerine kaydedildiği, yine taraflar arasındaki poliçe kapsamında demirbaş tanımına girdiği, Yangın Sigortası Genel Şartları A.3 maddesi 3.2 bendi gereğince faydalı model veya paha biçilemez nitelikte kalıp olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, sözü geçen davacıya ait kalıpların üretimde kullanılan makinelerin bütünleyici parçası olarak yorumlanması gerektiği sonucuna varılarak davacıya ait zarar gören MDF ve polyester kalıpların teminat kapsamında bulunduğunun kabulü gerektiği-
Temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığının yasal bir karine olarak kabul edildiği, bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etme olanağının yasal olarak mevcut olmadığı, davacı para alacağını zamanında tahsil etmesi hâlinde ne şekilde kullanacağını, paranın zamanında verilmemesi nedeniyle faiz dışında ne gibi maddi zararlarının oluştuğunu somut delilerle ispat edemediğinden munzam zarar istemine ilişkin davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğu-
Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru sonucunda vermiş olduğu karara konu uyuşmazlıkta, başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu tesbite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine değerlendirilip mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olması karşısında, hak ihlâline neden olmamak düşüncesiyle munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği uygulamasından vazgeçildiği, gelişen ekonomik koşullar, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin korunması Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı gözönünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizinden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği ülkemizde yaşanan ve herkes tarafından bilinen enflasyon, artan fiyatlar, döviz artışı vs. gibi olgular nedeniyle her zaman alacaklıların zararının temerrüt faizi ile karşılanması mümkün olmayacağından, öncelikle munzam zarar talep edilen alacakla ilgili temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süredeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tesbit edildikten sonra, oluşturulacak munzam zarar hesabı konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacı alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihlerine kadar davacının tahsil edebileceği ve tahsil ettiği faiz miktarı ve toplam miktar ve bu şekilde bulunacak toplam miktarlar arasındaki fark konusunda gerekçeli, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp değerlendirilerek faizle karşılanamayan zarar konusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine ...Asliye Hukuk Mahkemesi’nin dava dosyası ile davacının tazminat talebinin hüküm altına alındığı gerekçesi ile davanın reddini olmadığı belirtilerek bozulmasına karar verildiği- İlk derece mahkemesinin kararı ile davacının faizle karşılanmayan aşkın zararının bulunduğu, alınan bilirkişi raporunda munzam zararının hesaplandığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının ana para yönünden 64.607,13 TL, faiz yönünden 287.583,79 TL olmak üzere toplam 352.190,92 TL munzam zararının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesi gerektiği-
Taraflar arasındaki sözleşmede "Ödemeler aylık hakedişler tahakkuka bağlandıktan sonra 90 takvim günü içerisinde yüklenicinin banka hesabına EFT yoluyla aktarılacaktır" hükmü takvim olarak belli bir tarihi göstermediğinden belirtilen ödeme tarihinin kesin vade niteliğinde olmadığı- Kesin vade bulunmadığı için 90 günlük süre sonunda temerrüt faizinin işlemeye başlamış olmadığı- Mahkemece sözleşmede Hizmet İşleri Genel Şartnamesi'nin daha öncelikli olduğu ve şartname hükmü nedeniyle 30 günlük ödeme sürelerinin dışında kalan ödemelerin gecikmiş ödeme olarak değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmişse de bu sürenin de belli bir tarihi göstermediğinden kesin vade olmadığı ve şartname sözleşmenin eklerinden olan sözleşme tasarısına göre daha öncelikli ise de taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre daha öncelikli olmadığı ve bu durumda uyuşmazlığın sözleşme hükmüne göre çözümlenmesi gerektiği- Borçlu temerrüdünden söz edebilmek ve zararı karşılayacak temerrüt faizinin doğabilmesi için kesin vade bulunmadığından temerrüt ihtarının varlığı gerektiği- Temerrüt ihtarı ile temerrüt gerçekleşmiş ve temerrüt faizi işlemeye başlamış ancak temerrüt faiziyle karşılanamayan bir zararın varlığı ispatlanmış ise aşkın (munzam) zarar alacağının istenebileceği- Temerrüt ihtarıyla temerrüt gerçekleşmeden doğan zararın ise munzam zarar adı altında istenemeyeceği, temerrüt faiziyle karşılanmayan bir zarardan söz edebilmek için öncelikle temerrüt faizi alacağının doğmuş olması gerektiği- Kesin vade bulunmadığı ve 30 günlük süre sonunda kendiliğinden temerrüt gerçekleşmediği halde hükme esas alınan bilirkişi raporunda şartname hükmüne göre 30 günlük sürede ödenmeme nedeniyle ödemelerde gecikildiği kabul edilmek suretiyle zarar hesabı yapılmasının hatalı olduğu ve hukuki temeli bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Sözleşme davacı tarafından haksız olarak feshedilmiş olmakla, sözleşmede kararlaştırılan cezai şart alacağı ile nakliye ücretini de davacıdan talep etme hakkının bulunduğunun kabulü gerektiği-
Davacının parasını geç tahsil ettiği için temerrüt faizini aşan somut bir maddi zarara uğradığını ispat edemediği- Tüketici tarafından açılan davaların, harçtan muaf olduğu-
Temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığının yasal bir karine olarak kabul edildiği, bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etme olanağının yasal olarak mevcut olmadığını, buna göre davacı para alacağını zamanında tahsil etmesi halinde ne şekilde kullanacağını, paranın zamanında verilmemesi nedeniyle faiz dışında ne gibi maddi zararlarının oluştuğunu; somut delilerle ispat edemediğinden ve Mahkemenin diğer sebepleri de göz önüne alındığında munzam zarar istemine ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Para borcunun geç ödenmesi ya da ödenmemesi halinde bir zararın mevcut olduğu- Temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığının yasal bir karine olarak kabul edildiği, bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etme olanağının yasal olarak mevcut olmadığı- Munzam zarar istemli davada, davacının para alacağını zamanında tahsil etmesi halinde ne şekilde kullanacağını, paranın zamanında verilmemesi nedeniyle faiz dışında ne gibi maddi zararlarının oluştuğunu; somut delilerle ispat edemediği-
