Borçlar Kanunun 105. maddesinde; alacaklının uğramış olduğu zararın geçmiş günler faizinden fazla olması halinde, borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararın tazmininin dahi istenebileceği-Alacaklı geçmiş günler faizini -yasal faizi- talep ederken bir zararının varlığını ve miktarını ispat etmek zorunda olmadığı, ancak zararının yasal faizden fazla olduğunu iddia ederse, bu miktarı ispat etmesi gerekeceği-
Mahkemece her ne kadar; arsa sahibi ile müteahhit arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesine dayanılarak arsa sahibi davalının kira tazminatından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmiş ise de; bu talep yönünden dayanılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi hükmünün sözleşmenin taraflarını bağlayacağı, bu sözleşmede davacının imzasının olmadığı, davalılar arasındaki sözleşmeye dayanılarak arsa sahibi davalıdan da kira tazminatı tahsiline hükmedilemeyeceği-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan munzam zarar istemine ilişkin davada zamanaşımı def’i konusunda karar verilmemesinin hatalı olduğu- TBK. mad. 122 uyarınca, alacaklının temerrüt faizini aşan bir zarara uğradığını iddia etmesi hainde, böyle bir zararı olduğunu somut olarak ispat etmek zorunda olduğu-
Davacının munzam zarar isteyebilmesi için, öncelikle tahsil ettiği faizden daha fazla zarara uğradığını ve bu zarar ile davalının eylemleri arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu, somut delillerle kanıtlamasının gerekeceği-
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacının Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı davada, mahkemece hükmedilen çıkma alacağının icra yoluyla tahsil edildiği, önceki davanın geç açılması veya uzamasında davalının kusurunun bulunmadığından Borçlar Kanunu’nun 105. maddesi uyarınca munzam zarar koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Kooperatif ortaklarından Kooperatifler Yasası'nın 23. maddesinde yer alan hak ve yükümlülüklerde eşitlik kuralı dikkate alınarak, borcu bulunmasına rağmen kendisine daire teslim edilen ve emsal olabilecek nitelikte başka ortak veya ortaklar bulunup bulunmadığı, varsa alınacak emsallere göre kira kaybının miktarını belirtir gerekçeli açıklamalı ve denetime elverişli ek bilirkişi raporu alınarak oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekeceği-
Enflasyon ve buna bağlı olarak oluşan döviz kuru, mevduat faizi, Hazine bonosu ve devlet tahvili faiz oranlarının sabit yasal ve temerrüt faiz oranlarının çok üstünde gerçekleşmesi, borçlunun yararlanması, alacaklının ise zarara uğraması sonucunu doğurduğundan borçlunun borcunu süresinde ödememekte, yargı yoluna başvurulduğunda da yargı süresini uzatma gayreti göstermekte; böylece yargı mercilerindeki dava ve takipler çoğalmakta, yargıya güven azalmakta, kendiliğinden hak alma düşüncesi yaygınlaşarak kamu düzeni bozulmakta, kişi ve toplum güvenliğini sarstığı-
Ek zarar, borç zamanında ödenmiş olsaydı alacaklının durumu ne olacak idiyse temerrüt faizi ile bu durumun karşılanmayan kısmı olduğundan muhtemel faiz geliri ile temerrüt faizi arasındaki farkın aşkın zarar olarak kabul edilmesi gerekeceği-
Paranın değer kaybetmesinin kanun koyucu tarafından faiz oranları belirlenirken dikkate alındığı, bu nedenle yüksek enflasyona dayanarak munzam zarar talep edilmesi, kanun koyucunun iradesi ile bağdaşmayacağı- Aynı nedenle gecikme faizi dışında ve onun üzerinde oluşan munzam zarara karar verilmesi gecikme faizi ile ilgili kanun hükümlerine de aykırı olduğu- İçtihat aykırılığına konu tüm kararlar, paranın vadesinde tahsil edilmesi halinde alacaklının mevduat faizi, repo, döviz geliri ve sair nedenlerle kazanç sağlayabileceği iddiasına ve varsayımına dayandığı, munzam zarar niteliği itibariyle kaybedilen kazanç, mahrum kalınan kar niteliğinde olduğu- Zararın varsayıma dayanması bu tür zararların ispatında BK'nun 42/2 ve HMUK'nun 240. maddesini ön plana çıkardığı- BK'nun 42/2. maddesi hakimin takdir hakkını, HMUK'nun 240. maddesi ise hakimin delilleri serbestçe edindiği kanaate göre takdirini düzenlemekte olduğu- Kaynağını değişik ve çok türlü maddi olaylardan alan munzam zararların kanıtlaması işleminin, içtihatların birleştirilmesi yolu ile tek bir ispat vasıtasına bağlanması; hâkimin delilleri serbestçe takdir etmesini öngören hükümleri sınırlandıracağı gibi hukukun gelişmesini de önleyeceği, açıklanan nedenlerle içtihatların birleştirilmesine gerek olmadığı-
Davacının alacağını bu şekilde TL olarak icra takibine koyması, ilamlı alacağının USD olmasından doğan haklarından vazgeçtiği anlamına gelmeyeceği- Yargıtay'ın yerleşmiş görüşüne göre, davacının bu durumda da kur farkından kaynaklanan munzam zararını istemesinin mümkün olduğu- Mahkemece, davacının kur farkından doğan gerçek zararı hesaplattırılarak oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmek gerektiği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • kayıt gösteriliyor