Ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı- Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu- Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması gerektiği, bunun dürüstlük kuralının (TMK mad. 2) doğal bir sonucu olarak kabul edildiği ve bu hususun hakim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu- Hukuki ehliyetsizliğin önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde raporunun alınması, miras bırakanın hukuki ehliyete sahip olmadığı saptanır ise, ehliyetsizlik ve vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine dayalı davanın kabulü ile dava konusu taşınmazların tüm mirasçılar adına tesciline karar verilmesi; miras bırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından inceleme yapılması, mahallinde keşif yapılarak taşınmazların satış tarihindeki değerlerinin tespit edilmesi, bu değerlerin miras bırakana ödenip ödenmediğinin açıklığa kavuşturulması, ayrıca vekaletnamenin murisin ölümünden sonra da geçerli olacak şekilde düzenlendiğinin gözetilmesi gerektiği-
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemeyeceği, nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklandığı, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinildiği, önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer aldığı- Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu'nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmayacağı-
Mahkemece, sunulan raporlar, tedavi ve hasta takip evrakları, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı veya tam teşekküllü bir devlet hastanesine gönderilerek, şirketin yetkilisinin, senedin tanzim tarihi itibariyle fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemeyeceği-Türk Medeni Kanunu'nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmayacağı-Ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kıldığı-Mirasbırakanın ehliyetsiz olduğunun saptanması halinde bir kısım mirasçılar tarafından pay oranında açılan tapu iptal ve tescil davasının dinlenemeyeceğinin gözetilmesi; ehliyetli olduğunun saptanması halinde, murisin bu temlikten haberi olup olmadığının, mal kaçırmayı amaçlayıp amaçlamadığının l.4.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca araştırılması, tanık beyanlarının bu doğrultuda değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceği-
Mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceği-
İcra mahkemesince, TMK.'nun 403 ve devamı maddeleri uyarınca şikayetçi borçlu hakkında yargılamaya devam edilebilmesi için, borçluya vasi tayini gerekip gerekmediği, gerekiyorsa vasi tayin edilmesi konusunda sulh mahkemesine ihbarda bulunulması ve sonucuna göre hareket edilmesi gerekirken, bozmaya uyulduğu halde gerekleri tam olarak yerine getirilmeyerek bu hususta işlem yapılmadan yargılamaya devam edilmesinin doğru bulunmadığı-
Sanığın on beş yaşından küçük mağdureyi evlenmek amacıyla rızasıyla kaçırıp yakın başka bir ildeki akrabalarının evine götürerek orada bir müddet alıkoyduğu uyuşmazlıkta, mağdurenin rızası hukuken üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka dair olmadığından hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyeceği ve on beş yaşından küçük mağdurenin rızasıyla bile gerçekleşmiş olsa bu eylemin TCK. mad. 109/1,109/3-f, 109/5'de düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturacağı-
Akıl hastalığı yahut akıl zayıflığı gibi sebeplerden biri ile makul surette hareket etmek iktidarından mahrum bulunanların, başka bir deyimle tam ehliyetsiz olanların yaptıkları hukuki işlemlerin kanuni mümessilleri tarafından onaylanmadıkça geçersiz olduğu, fiil ehliyeti, icra hukukunda takip ehliyeti şeklinde kendini gösterdiğinden, mahkemece, dosyaya sunulan raporlar ile tüm tedavi ve hasta takip evrakları, Adli Tıp Kurumu Başkanlığına veya tam teşekküllü bir devlet hastanesine gönderilerek, takip dayanağı kredi sözleşmesi tarihi itibariyle borçlunun takip ehliyeti bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekeceği-
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemeyeceğinden ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesinin zorunlu olacağı-
Kural olarak TMK 'nun 15.maddesi hükmü gereği, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki bir sonuç doğurmayacağından, kısıtlının tüketici kredi sözleşmesi geçersiz olup, hukuki bir sonuç doğurmayacağı-