Davacının hesaplamalara esas ücreti belirlenirken fesih tarihinden önceki aya ait bordro ile davacıya ödendiği anlaşılan miktarın dikkate alındığı, dosyada taraflar arasında imzalanmış bireysel iş sözleşmesi mevcut olup burada davacıya ödenecek ücret miktarı açıkça belirlendiği, bu bireysel iş sözleşmesinde yazılı ücret yerine bordroda yazılı miktarın hesaplamalara esas alınmasının hatalı olduğu- Davacının arıza durumunda mesai saatlerini aşacak şekilde çalıştığı tanık beyanları ve İş Teftiş Kurulu Başkanlığının İnceleme Raporuna göre sabit olduğu, davalının elinde davacının arıza durumunda işyerinden ayrılış ve dönüş saatlerini içeren “Araç ve Görev Emri” başlıklı belgelerin bulunduğu, bu belgelerin HMK mad. 220'de belirtilen yöntem çerçevesinde davalı ve davalının asıl işvereni ihbar olunan şirketten talep edilerek, belgeler sunulduğu takdirde işçilerin vardiya çizelgeleri ile bu belgeler karşılaştırılıp, davacının haftada kaç saat fazla mesai yaptığının belirlenmesi gerektiği; davalı ve ihbar olunanın bu belgeleri sunmaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile iddialarını ispat edebileceklerinden, tanıkların yeniden dinlenilmesiyle ortalama olarak vardiya bitim saatini aşacak şekilde kaç saat çalışıldığı aydınlatılıp çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Davalı asıl işveren ile ihbar olunanlar arasındaki rücu ilişkisinin davacıyı ilgilendirmeyeceği- Davacının ihbar olunanlara açtığı bir dava olmadığından ihbar olunanların gerekçeli karar başlığında davalı gösterilerek haklarında hüküm kurulmasının hatalı olduğu- Hükmedilen miktarların net mi brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesinin de ayrı bir bozma nedeni olduğu-
İşverenin iş sözleşmesini haksız olarak feshettiğini iddia eden, davalı iş yerinde alt işveren işçisi olarak çalışan davacı ile, davalı işveren arasındaki, işçinin kıdem ve ihbar tazminatını alma talebiyle açtığı davada mahkemece davaya katılan alt işverene deliller bildirilmeden karar verilmesini bozmayı gerektirdiği-
Davanın davacının çalıştığı alt işveren şirketlere ihbar edilmesi ve ihbar olunan alt işveren şirketlerin davacının çalışma şartları ve ödemeler konusunda belgeler ibraz etmesi halinde talep edilen işçilik alacaklarının hesaplanmasında bu belgelerin dikkate alınacağı düşünüldüğünde davanın alt işveren şirketlere ihbarında zorunluluk bulunmadığı; davalının bu talebini HMK’nun 61. maddesinde öngörülen sürede, tahkikat sonuçlanmadan, mahkemeye ilettiğinin anlaşılması karşısında; mahkemece, davanın ihbarı hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden yargılamaya devamla hüküm kurulmasının hatalı olduğu-
Rücûan tazminat istemine ilişkin davada; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “ihbar” kurumunun düzenlendiği 61. maddesinde, taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği, 62. maddesinde, dava kendisine ihbar edilen kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılabileceği- 65. maddede, bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişinin, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabileceği, asli müdahale davası ile asıl yargılamanın birlikte yürütüleceği ve karara bağlanacağı açıklanmış, 66. maddede, üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar fer’î müdahil olarak davada yer alabileceği, 67. maddede, müdahale isteminde bulunan üçüncü kişinin, yanında katılmak istediği tarafı, müdahale sebebini ve bunun dayanaklarını belirten bir dilekçeyle mahkemeye başvuracağı, müdahale dilekçesinin, davanın taraflarına tebliğ edileceği, mahkemenin, gerekirse taraflarla birlikte üçüncü kişiyi de dinlemek üzere davet edeceği, gelmeseler dahi müdahale istemi hakkında karar vereceği, 68. maddede, müdahale isteminin kabulü durumunda müdahilin, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebileceği, müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma araçlarını ileri sürebileceği, onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabileceği, mahkemece, katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemlerin müdahile de tebliğ edileceği, 69. maddede, müdahilin de yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği- fer’î müdahil olarak davada yer alan kimsenin, yanında katıldığı taraf haksız çıkarsa, yalnızca fer’î müdahale giderinden sorumlu tutulacağı, aksi durumda bu giderlerin diğer tarafa yükletileceği, ancak, hüküm üçüncü kişinin katıldığı taraf yararına verilmiş olsa bile, lehine hükmolunan tarafın hâl ve davranışı, üçüncü kişinin davaya katılmasını gerektirmişse, müdahale giderinin tamamı veya bir kısmının, lehine hüküm verilen tarafa yükletilebileceği- Meslekte kazanma gücü kayıp oranına işveren itirazının söz konusu bulunduğu durumlarda sigortalının fer’î müdahil olarak davada yer alması mümkün ise de bunun yöntemi değinilen maddelerde açıklanmış olup başvuru (istem) olmaksızın mahkemece kendiliğinden fer’î müdahillik kararı verilemeyeceği
Davalı asıl işverenin davayı, davacının çalıştığı alt işverene ihbarını talep etmesi HMK. 61 uyarınca mümkün olduğundan, alt işverene 7201 sayılı Tebligat Kanunu gereğince tebligat yapılması ve davanın ihbar edilmesi, ihbar sonrasında dava dışı şirket tarafından delil sunulduğu takdirde değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekeceği-
Davalılar arasında gösterilen kişinin aslında ihbar olunan kişi olduğu, dolayısıyla hakkında hüküm verilmeyeceği, ihbar olunan kişinin davalılar arasında gösterilip hüküm altına alınan tazminatların da “davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili” şeklindeki bir kararın hatalı olacağı-
Yargılama sonunda ihbar olunan hakkında hüküm tesis edilmemiş olması, ihbar olunanın asli ya da fer'i müdahil sıfatıyla da yargılamaya katılmamış bulunması, hükmü temsilen değil, kendisi bakımından ve kendisi adına temyiz etmiş olması, ihbar olunanın davayı temyiz hakkını doğurmayacağı, Y.İ.B.K. uyarınca, yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmediği hallerde, Yargıtay tarafından da bir karar verilmesinin mümkün olduğundan, ihbar olunanın temyiz isteminin HUMK mad. 432/4 uyarınca reddine karar vermek gerektiği- Usul işleminin, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu usul işlemi geçerliliğini koruyacağından, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga HMK mad. 109/2'ye göre yapılmış olan usul işlemlerinin, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren yasa değişikliğine göre yeniden yapılmasına gerek kalmadığı- Davalı kooperatifin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde kooperatif uygulamaları konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak, vekaletname tarihi ile borç senetlerinin imzalandığı tarihi arasındaki dönemde, ihbar olunan tarafından alınan vekaletnameye dayalı olarak vekaletname kapsamı dışında davacı adına başkaca işlemler yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bu işlemlerin davacı tarafça benimsenip benimsenmediği, taraflar arasında bu hususta bir teamül oluşup oluşmadığı araştırılıp, buna göre karar verilmesi gerektiği-
Davalı vekili, cevap dilekçesinde, davanın alt işverenlere ihbarını istediği, davalı bakanlık asıl işveren olup İş Kanunu'nun 2. maddesine göre ödenmeyen işçilik alacaklarından alt işverenlerle birlikte müteselsilen sorumlu olacağı, Bakanlığın, ödeyeceği işçilik alacağından dolayı davayı ihbar ettiği alt işverenlere rücu hakkı bulunduğu, davalının davayı ihbar talebi hakkında bir işlem yapılmaması usul ve yasaya aykırı olacağı- Davacı, dava dilekçesinde, belirsiz alacak davası açtığını belirterek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, fazla çalışma ücreti, yıllık izin ücreti, genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti, asgari geçim indirimi ve yol ücreti ile ilgili olarak, talep miktalarını kısmi olarak belirlediği, daha sonra ıslah dilekçesiyle HMK mad.107 uyarınca kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti hususlarında talep miktarını artırdığı, dava türünün, talep sonucuna göre belirleneceğinden, dava dilekçesi incelendiğinde taleplerin kısmi olması ve ıslahla artırılması karşısında davanın kısmi eda külli tespit davası olarak değerlendirilmesi gerektiği- Faiz başlangıcına ilişkin olarak, kıdem tazminatına fesihten itibaren, diğer alacaklarda ise dava dilekçesinde istenen miktara dava tarihinden, ıslahta istenen miktara da ıslahtan itibaren faiz uygulanması gerektiğinden, davanın tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak nitelendirilerek kıdem tazminatı dışındaki alacaklara uygulanan faiz başlangıcı hakkındaki belirlemenin isabetsiz olduğu-
İşçinin aynı işyerinde birden fazla alt işveren nezdinde çalıştırılması halinde, açılan alacak davasının diğer alt işverenlere ihbarının gerekeceği, davanın ihbarının yazılı dilekçe ile yapılması gerekeceği-