İ.lı işleme dayalı olan dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatının, şekle bağlı olmayan yazılı delil olduğu, inanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesinin gerekli olduğu-
Makul bir süre için rekabet etmeme koşulunun TBK'nun 26. maddesi kapsamında bulunmadığı-
Tarafların gelir durumları, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve genel ihtiyaçları doğrultusunda, anlaşmalı boşanma davasında protokol ile belirlenen iştirak nafakasının indirilmesinin hakkaniyete uygun bulunmadığı-
Taraflardan birisinin (davalının) çalışma özgürlüğünü sınırlayan hükmün, davacı tarafın taşıma sözleşmesi yaptığı üçüncü kişilerin, sadece kendisi veya kendisinin izin verdiği alt taşıyıcılar tarafından taşınması, bu kişi ve kurumların başkaları ile sözleşme yapmalarının engellenmesi amacına hizmet ettiği, sözleşmenin bu haliyle iki yıllık bir süre için de olsa gelecek taşıma dönemlerindeki ihalelerde davacı taşıyıcının serbest piyasa koşulları içinde kendisine rakip olmasını engellemeye yönelik bir düzenleme olduğu, sözleşmenin bu haliyle taşıma piyasasının parsellenmesi sonucunu doğuracak şekilde davacı tarafın çalışma ve sözleşme hürriyetini ortadan kaldıran bir “kelepçeleme” düzenlemesi olduğu, yapılan işin niteliği gereği davacının ticari sırrı olarak vasıflandırılabilecek bir durumun da bulunmadığı, sözleşmenin anılan hükmünün haksız rekabeti önlemeye yönelik bir düzenleme olarak kabulünün de mümkün bulunmadığı, bu cezai şart hükmünün geçersiz sayılması gerektiği-
Davacının iddiasını ispat için dayandığı ve imza ile içeriği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayan belgenin, 20/6 sayılı İBK'de belirtilen anlamda inançlı işlemin belgesi olduğu, bu belgenin vefa akdi olarak değerlendirilmesi doğru olmadığı gibi, tarihinin tapu devrinden sonraya ilişkin bulunmasının sonuca etkili olmayacağı çünkü, İBK'de böyle bir sınırlama olmadığı, inanç sözleşmesinin yazılı olması koşulu geçerlilik şartı olmayıp, bir kanıtlama aracı olduğu-
Anlaşmalı boşanma ile hüküm altına alınan iştirak nafakasının indirilmesini talep eden davacı fevkalade hal ve şartların çıkmasına (cezaevine girmesine) kendi kusuru ile sebebiyet vermiş olduğundan hiç kimsenin kendi kusurundan fayda sağlayamayacağı-
İ.lı temlik iddiasının yazılı delille ispatının gerekeceği, tapu iptal ve tescil isteği bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacı tarafın tahsilat makbuzları karşılığı keşif harcı ve bilirkişi ücreti yatırmış olduğu mahkemece yargılama giderleri hesaplanırken, bu giderlerin de hesaba katılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı-
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, kooperatif ile ortakları arasındaki ilişkinin kar amacı gütmeyen sosyal ağırlıklı nitelik taşıdığı , dolayısıyla ortaklar arası eşitlik kuralına göre ödemelerde gecikme halinde faiz işletebileceği ve faiz oranının da makul olmasının zorunlu olacağı, her ne kadar genel kurul kararlarının bağlayıcı olduğu düşünebilir ise de, genel kuruldaki aylık %20 faiz uygulanmasının temerrüde düşülen aylar itibariyle ülkenin ekonomik koşulları uyarınca BK'nun 19. ve 20. maddeleri hükümlerine aykırı olduğu, o halde faize ilişkin kararın yok hükmünde olduğu ve gecikme halinde ancak yasal faiz talep edilebileceği, bu durumda gecikme borcu ihtarnamedeki bedelden çok daha az olacağından ihtarnamenin gerçek borcu yansıtmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile ihraç kararının iptaline karar verildiği ve bu kararın onandığı-
Mahkemece her iki rapor arasındaki çelişki giderilmeden, tutanakta bulunması gereken hususlara ilişkin anasözleşme hükümleri dikkate alınmadan ve hükme esas alınan raporun, diğer rapordan ayrılan yönleri açıklanmadan karar verilmesinin doğru olmadığı-