Dava, ticari kredi sözleşmesinin erken kapatılması nedeniyle erken kapama komisyonu adı altında tahsil edilen kesintinin iadesi istemine ilişkindir...
Gerçek kişi olan kredi borçlusunun KKDF istisnasından yararlanabilmesi için kredinin ticari ve mesleki amaçla kullanılmasının gerekli olduğu, bu kapsamda 12.05.1988 tarihli 88/12944 sayılı Bakanlar Kurulu kararına ilişkin KKDF Hakkında 6 Sıra Nolu Tebliğin 2 nci maddesinde; bankalar ve finansman şirketlerince kullandırılan tüketici kredileri üzerinden (gerçek kişilere ticari amaçla kullanılmamak kaydıyla kullandırılan krediler) % 15 oranında, diğer krediler üzerinden ise % 0 oranında KKDF kesintisi yapılacağının düzenlendiği, somut olayda taraflar arasındaki kredi ticari nitelikte olup, ödeme planında da KKDF'nin %0 olarak belirlendiği, bahsi geçen ilgili tebliğe göre, ticari kredilerin KKDF istisnasında olduğu, o halde davalının, erken ödeme nedeniyle geriye dönük KKDF tahsili doğru olmayıp, davacının bu kaleme yönelik istirdat talebinin yerinde olduğu-
Uyuşmazlık, davacının davalıdan cari hesap alacağının bulunup bulunmadığına ilişkindir...
"İş sahibi aleyhine verilen kararın temyiz edilerek kararın Yargıtay tarafından esastan bozulması için temsil, hukuki yardım ve danışmanlık hizmetinin verilmesi" ve "kararın bozulması halinde 4.000.000 USD ödeneceğinin" kararlaştırıldığı avukatlık sözleşmesinde davacı avukat tarafından sağlanacak hukuki yardımın kapsamının belirtilmediği ve bu hali ile sözleşmenin TBK 26 ve 27 gereğince hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğu- Geçersiz avukatlık sözleşmesinden dolayı davacı avukatın vekâlet ücreti alacağının söz konusu olmayacağı ve davacı avukatın davanın başından beri verdiği emeğin göz önünde bulundurulması ve uygun bir vekâlet ücreti tayininin gerekliliği akla gelebilirse de, taleple bağlılık ilkesi karşısında, başkaca vekâlet ücretine hükmedilmesinin de doğru olmayacağı-
Dava, kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir...
Emekli olsa da kişinin kendi rızasıyla kendi kredi borcunu, alacaklı ile aralarındaki anlaşmaya uygun şekilde dilediği gibi ödeyebileceği, aksinin kabulünün sözleşme serbestisi ve ahde vefa ilkelerine aykırı olacağı- 5838 s. K. m. 32 ile değişik 5510 s. K.’un 93 üncü maddesine gelen ek ibare ile, borcun icra takibiyle tahsili yoluna başvurulmuş olması hâlinde borçlunun muvafakati ile hacze devam edilmesine imkân tanındığı- Emekli maaşından başka bir gelirinin olmadığı yönündeki genel kabulden dolayı zayıf tarafı daha da zayıf hâle getirmeme saiki ile korunan tüketicinin, kendi iradesiyle imzaladığı kredi sözleşmesi çerçevesinde kavuştuğu ve sosyo-ekonomik ihtiyaçları doğrultusunda harcadığı meblağı yine emekli maaşı ile ödemek zorunda olduğunu bilebilecek durumdayken, çekeceği kredinin ödeneceği ihtimalini banka gözünde kuvvetlendirir şekilde emekli maaşını mal varlığının bir parçası olarak gösterdiği, bu inançla hareket eden bankanın davacıya birden çok kez kredi tahsis ettiği, davacının başka bir yolla taksit ödemesinde bulunmadığı, en başından beri ödeme yöntemi olarak tercih ettiği virman usulüyle kredi taksitlerinin her ay düzenli tahsil edilmesine itiraz etmediği ve dava açmakla davacının bu yöndeki iradesinin ortadan kalktığını gören banka tarafından bu usulle yapılan tahsilâta son verildiği gözetildiğinde, söz konusu kesintilerin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptalinin ve bu talebin kabulüyle bağlantılı olarak da kesilen bedellerin iadesinin istenmesi hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceği- "Emekli maaşlarının haczedilemezliği ve bundan feragatin geçersizliğine dair hükümlerin emredici mahiyet taşıdığı, kredi sözleşmelerine konulan, bankaya takas/virman/mahsup işlemi yapma yetkisi veren hükümlerle hem tüketici hem de emekli olmakla zayıf ve sosyal devlet ilkesi gereği korunmaya muhtaç durumda olan kişinin kendisi lehine kanun koyucu tarafından öngörülen korumadan mahrum kaldığı, söz konusu sözleşme hükümlerinin İİK m. 83/a ve 5510 s. K. m. 93'e ayrılık teşkil ettiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Asıl dava, rekabet yasağının ihlali nedeniyle cezai şart tazminatı istemine, karşı dava ise işçilik alacağına ilişkindir...
11. HD. 24.01.2024 T. E: 2022/6239, K: 594
İlk derece mahkemesince "hile" hukuksal nedenine dayalı olarak karar verilmesi üzerine, istinaf başvurusu BAM tarafından esastan inceleme yapılmak suretiyle kabul edilerek davanın reddine karar verilmişse de, o tarihte yürürlükte olan HMK 353/1-a-6 uyarınca, dosyayı mahalline göndermediği görülen BAM'nin ilk derece mahkemesince yapılan hukuki nitelendirmeyi kabul etmiş olduğu- Davacı vekilince "açılan davanın hile hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil davası olarak ıslah edildiği" anlaşıldığından, öncelikle davanın TBK 39 gereğince hak düşürücü sürede açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılmış ise hile hukuki nedenine göre tüm deliller değerlendirilerek "temlikin hileli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması" ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği- Bölge Adliye Mahkemesince hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- "Davasını tamamen ıslah eden davacının ıslah dilekçesi ekinde dosyaya ibraz ettiği beyan dilekçesindeki maddi vakıaların "inançlı işlem" hukuki sebebine ilişkin olduğu, hukuki sebebi ileri sürülen maddi vakıalar karşısında hâkimin belirleyeceği, ilk derece mahkemesince ön inceleme aşamasında yapılan hatalı hukuki nitelendirmenin bağlayıcı olmayacağı, davacının beyan dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların da inançlı işlem vakıasından öteye gitmediği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uyuşmazlığın; mahkemece davacı tarafından dosyaya sunulan kredi ödemelerine ilişkin banka dekontlarının davacı yararına yazılı delil başlangıcı olduğu ve tanık gösterecek kişinin de bu anlamda davacı olması gerektiği belirtilerek inançlı işlem konusunda davacının bildirdiği tanıkların dinlenmesi, davalının tanık dinletme talebinin ise dava konusunun değerine göre iddiaların kesin deliller ile ispatlanması gerektiği ve davacı tarafın davalının tanıklarının dinlenmesine açıkça muvafakati bulunmadığından bahisle reddedilerek davalı tanıklarının dinlenmemesi suretiyle sonuca varılmasının doğru ve yeterli olup olmadığı, mahkemece Özel Daire bozma kararında değinilen biçimde taraflara tanık listesini sunmak üzere süre verilmesinin ve taraflarca tanıkların bildirilmesi hâlinde dinlenerek yeniden inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplandığı-