"İş sahibi aleyhine verilen kararın temyiz edilerek kararın Yargıtay tarafından esastan bozulması için temsil, hukuki yardım ve danışmanlık hizmetinin verilmesi" ve "kararın bozulması halinde 4.000.000 USD ödeneceğinin" kararlaştırıldığı avukatlık sözleşmesinde davacı avukat tarafından sağlanacak hukuki yardımın kapsamının belirtilmediği ve bu hali ile sözleşmenin TBK 26 ve 27 gereğince hukuka, ahlaka ve kamu düzenine aykırı olması nedeniyle geçersiz olduğu- Geçersiz avukatlık sözleşmesinden dolayı davacı avukatın vekâlet ücreti alacağının söz konusu olmayacağı ve davacı avukatın davanın başından beri verdiği emeğin göz önünde bulundurulması ve uygun bir vekâlet ücreti tayininin gerekliliği akla gelebilirse de, taleple bağlılık ilkesi karşısında, başkaca vekâlet ücretine hükmedilmesinin de doğru olmayacağı-
Emekli olsa da kişinin kendi rızasıyla kendi kredi borcunu, alacaklı ile aralarındaki anlaşmaya uygun şekilde dilediği gibi ödeyebileceği, aksinin kabulünün sözleşme serbestisi ve ahde vefa ilkelerine aykırı olacağı- 5838 s. K. m. 32 ile değişik 5510 s. K.’un 93 üncü maddesine gelen ek ibare ile, borcun icra takibiyle tahsili yoluna başvurulmuş olması hâlinde borçlunun muvafakati ile hacze devam edilmesine imkân tanındığı- Emekli maaşından başka bir gelirinin olmadığı yönündeki genel kabulden dolayı zayıf tarafı daha da zayıf hâle getirmeme saiki ile korunan tüketicinin, kendi iradesiyle imzaladığı kredi sözleşmesi çerçevesinde kavuştuğu ve sosyo-ekonomik ihtiyaçları doğrultusunda harcadığı meblağı yine emekli maaşı ile ödemek zorunda olduğunu bilebilecek durumdayken, çekeceği kredinin ödeneceği ihtimalini banka gözünde kuvvetlendirir şekilde emekli maaşını mal varlığının bir parçası olarak gösterdiği, bu inançla hareket eden bankanın davacıya birden çok kez kredi tahsis ettiği, davacının başka bir yolla taksit ödemesinde bulunmadığı, en başından beri ödeme yöntemi olarak tercih ettiği virman usulüyle kredi taksitlerinin her ay düzenli tahsil edilmesine itiraz etmediği ve dava açmakla davacının bu yöndeki iradesinin ortadan kalktığını gören banka tarafından bu usulle yapılan tahsilâta son verildiği gözetildiğinde, söz konusu kesintilerin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla iptalinin ve bu talebin kabulüyle bağlantılı olarak da kesilen bedellerin iadesinin istenmesi hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceği- "Emekli maaşlarının haczedilemezliği ve bundan feragatin geçersizliğine dair hükümlerin emredici mahiyet taşıdığı, kredi sözleşmelerine konulan, bankaya takas/virman/mahsup işlemi yapma yetkisi veren hükümlerle hem tüketici hem de emekli olmakla zayıf ve sosyal devlet ilkesi gereği korunmaya muhtaç durumda olan kişinin kendisi lehine kanun koyucu tarafından öngörülen korumadan mahrum kaldığı, söz konusu sözleşme hükümlerinin İİK m. 83/a ve 5510 s. K. m. 93'e ayrılık teşkil ettiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
İlk derece mahkemesince "hile" hukuksal nedenine dayalı olarak karar verilmesi üzerine, istinaf başvurusu BAM tarafından esastan inceleme yapılmak suretiyle kabul edilerek davanın reddine karar verilmişse de, o tarihte yürürlükte olan HMK 353/1-a-6 uyarınca, dosyayı mahalline göndermediği görülen BAM'nin ilk derece mahkemesince yapılan hukuki nitelendirmeyi kabul etmiş olduğu- Davacı vekilince "açılan davanın hile hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil davası olarak ıslah edildiği" anlaşıldığından, öncelikle davanın TBK 39 gereğince hak düşürücü sürede açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılmış ise hile hukuki nedenine göre tüm deliller değerlendirilerek "temlikin hileli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması" ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği- Bölge Adliye Mahkemesince hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- "Davasını tamamen ıslah eden davacının ıslah dilekçesi ekinde dosyaya ibraz ettiği beyan dilekçesindeki maddi vakıaların "inançlı işlem" hukuki sebebine ilişkin olduğu, hukuki sebebi ileri sürülen maddi vakıalar karşısında hâkimin belirleyeceği, ilk derece mahkemesince ön inceleme aşamasında yapılan hatalı hukuki nitelendirmenin bağlayıcı olmayacağı, davacının beyan dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların da inançlı işlem vakıasından öteye gitmediği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Uyuşmazlığın; mahkemece davacı tarafından dosyaya sunulan kredi ödemelerine ilişkin banka dekontlarının davacı yararına yazılı delil başlangıcı olduğu ve tanık gösterecek kişinin de bu anlamda davacı olması gerektiği belirtilerek inançlı işlem konusunda davacının bildirdiği tanıkların dinlenmesi, davalının tanık dinletme talebinin ise dava konusunun değerine göre iddiaların kesin deliller ile ispatlanması gerektiği ve davacı tarafın davalının tanıklarının dinlenmesine açıkça muvafakati bulunmadığından bahisle reddedilerek davalı tanıklarının dinlenmemesi suretiyle sonuca varılmasının doğru ve yeterli olup olmadığı, mahkemece Özel Daire bozma kararında değinilen biçimde taraflara tanık listesini sunmak üzere süre verilmesinin ve taraflarca tanıkların bildirilmesi hâlinde dinlenerek yeniden inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplandığı-
(Sözleşme kapsamında davacının düzenlenen hakedişleri ihtirazi kayıt koymadan imzalaması karşısında fazladan ödediğini iddia ettiği bedelleri davalıdan talep edip edemeyeceği, davacının ihtirazi kayıt koymadan hakedişleri imzalamasının ibra niteliğinde olup olmadığı)- "Kamu sözleşmelerinin taraflarının, sözleşme hükümlerinin uygulanmasında eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu" yönündeki düzenleme olan Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun (KİSK) 4/3. maddesi, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi'nin (HİGŞ) 42/a bendinde yer alan hükmün iptali için bir gerekçe oluşturabilirse de, bu düzenlemenin, tarafların özgür iradesi ile imzalanmış bir özel hukuk sözleşmesi hükmünün eşitlik ilkesine aykırı olduğunu göstermeyeceği- İptal kararı öncesi şartnamede delil sözleşmesi hükmü mevcutken sözleşmenin imzalanmasıyla eki hâline gelen ve sözleşme hükmü niteliğini alan şartnamenin, sonradan ortaya çıkacak uyuşmazlıklarda da uygulanacağı, idari yargıda iptal kararı verilmiş olsa da mahkemelerce bu hükmün uygulanacağı, mahkemelerin bu hükmü şartnamede bulunduğu veya bulunmadığı için değil, sözleşmenin eki hâline gelen metne göre "delil sözleşmesi" niteliğinde olduğu için sözleşme hükmü olarak uygulayacağı ve bu durumda HİGŞ m. 42/a'da yer alan ve "geçici hakedişlere itiraz prosedürünü" düzenleyen ilgili hükmün iptal edilmesinin, iptal kararından önce taraflarca imzalanmış olan sözleşme ve dolayısıyla eldeki davaya etkisinin bulunmadığı- "HİGŞ m. 42/a'daki 'geçici hakedişlere itiraz prosedürünü' düzenleyen ilgili hükmün Danıştay kararıyla iptal edildiği, iptal gerekçesinde de belirtildiği üzere 'şartname hükmünün KİSK m. 4/3'de belirtilen eşitlik ilkesine aykırı olduğu', söz konusu şartname hükmünün 'genel işlem koşulu' niteliğinde olduğu, kamu ihale sözleşmelerinde iş sahibi idare ile yüklenici arasında müzakere imkânının bulunmadığı, HİGŞ m. 42'deki sözleşme hükmünün, delil sözleşmesi yapma özgürlüğünü sınırlayan HMK m. 193/2'ye aykırı olduğundan geçersiz sayılması gerektiği, Danıştay tarafından verilen iptal kararının, sadece idare bakımından değil bütün adli mahkemeler açısından da bağlayıcı olacağı, uygulama zorunluluğunun bulunduğu, iptal kararıyla düzenleyici işlemin hukuka aykırılığı tespit edilerek düzenleyici işlemin ortadan kalkacağı, bu sonucun sadece iptal davası açan kişileri değil herkesi etkileyeceği, geriye etkili sonuçlar doğuracağı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tefecilik suçunu işleyen davalı hakkında bölge adliye mahkemesince eksik borç nitelemesine dayanılarak verilen ret kararının yerinde olmadığı, ceza mahkemesince davalı hakkında verilen kararın bağlayıcı olduğu, buna bağlı olarak suçtan zarar gören davacının; suç teşkil eden tefecilik eylemi nedeniyle faiz adı altında ödediği miktarın yasal faiz oranını aşan kısmını, eş söyleyişle uğradığı zararı davalıdan talep edebileceği-
Ehliyetsiz bir kimsenin vermiş olduğu vekaletname ve bu vekâletnameye dayalı olarak gerçekleştirilen sözleşmelerin kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi olduğu ve bu iddianın hukuki yararı mevcut olan herkes tarafından ileri sürülmesinin mümkün olduğu ve diğer varislerin asıl davaya muvafakatlerinin mevcut olup olmamasının taraf ehliyeti bakımından herhangi bir önemi bulunmadığı-
Taraflar arasında 01.02.2020-31.12.2027 (31.12.2029) tarihleri arası belirli süreli kira sözleşmesi imzalandığı, yıllık kira bedellerinin ilk beş yıl 180.000 Euro, daha sonraki yıllarda 250.000 Euro yıllık kira bedeli olarak kararlaştırıldığı anlaşıldığından, mahkemece, kamu düzeni ile ilgili bu değişikliğin, takip talebinde talep edilen ödenmeyen kira alacakları açısından değerlendirilmesi ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği- Ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal otuz günlük ödeme süresi beklenmeden tahliye isteminde bulunulamayacağından, tahliye isteminin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dava, taraflar arasında akdedilen üye iş yeri sözleşmesi gereğince davalı banka tarafından davacı hesabından çekilen paranın iadesi istemine ilişkindir...
Rödovans Sözleşmesinin Geçerliliğinin Tespiti-