Şirketler arasındaki virman işlemlerinin “Toplantı Tutanağı” başlıklı belgede kararlaştırıldığı şekilde ve davalı şirket çalışanı tarafından gönderilen e-postalarla gerçekleştirildiği, tüm e-pastaların bilgi/cc kısmında, her iki grup firmanın yetkilileri ve yönetim kurulu üyeleri olan, aynı zamanda toplantıda da hazır bulunan kişilerin yer aldığı- Davalı çalışanının şirket mail adresinden yazdığı e-postaların davalı şirket bakımından bağlayıcı olduğu, davacı ile davalı arasında davacı lehine (TBK 196) anlamında bir borcun üstlenilmesi sözleşmesinin kurulduğu- “Borcun naklinde iki tarafın anlaşması gerektiği, burada üçüncü kişinin fiilini taahhütten söz edilebileceği” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Taraflar arasındaki alacak davasında; imzalanan protokol ile borcun dış üstenilmesinin gerçekleştiği, protokolün 3.5. maddesinde yer alan "Taraflar birbirlerini ödeme bittikten sonra borçluların hissesi oranında gayrikabili rücu ibra edeceklerdir." şeklinde düzenlenmenin ibra olarak nitelendirilemeyeceği, doğmamış bir haktan önceden yazılı ibraname ile feragat edilmiş olmasının mümkün olmadığı-
Geçerli bir borç üstlenmesinin mevcut olup olmadığı noktasında toplanan uyuşmazlıkta, dava dışı şirketin tüm ortaklarının ve şahit sıfatıyla da davacının imzasını taşıyan sözleşme incelendiğinde, borçtan sözleşmeyi imza eden 3 şirket ortağının eşit olarak sorumlu olacağının kararlaştırıldığının görüldüğü, sözleşmenin bir iç üstlenme sözleşmesi olduğu, davacının şahit olarak gösterilmesinin dış üstlenme sözleşmesinin akdedilmesi için yapılmış bir bildirim niteliğinde olduğu, alacaklının kabulünün açık veya örtülü olabileceği düzenlenmiş olduğu, davacının gerek huzurdaki davayı ikame etmekle gerekse de alacağının tahsili için şirket aleyhine hiçbir girişimde bulunmamak suretiyle bu öneriyi kabul ettiği, dava dışı şirket ortaklarının şirketin davacıya olan borcunu üstlendiğinin kabulünün gerektiği- Davacı yan, her ne kadar şirket ortaklarının borçtan müteselsilen sorumlu olduğunu iddia etmekte ise de sözleşmede ortakların müteselsilen sorumluluk altına girdiklerine dair bir işaret bulunmadığı gibi, somut olay bakımından teselsül uygulanmasını gerektirecek bir kanun hükmünün de bulunmadığı-
Sözleşmenin hukukî niteliği sözleşme kapsamından tam olarak belirlenemiyorsa ve özellikle sözleşme metninde yer alan söz ve deyimler muğlak ve müphem ise, sözleşmenin hukukî niteliğinin belirlenmesinde sözleşme metnine yansımamakla birlikte, tarafların iradelerini belirlemeye imkân veren olgulara da başvurulması gerektiği- Taraflar arasında sözleşme öncesi ve sonrası durumlar ile davalı şirketin grup şirketi A.Ş.’ye ait borcu üstlendiği, böylece borcun değişmediği ve sadece davalı şirketin, A.Ş.’nin yerine geçerek anılan şirketi borç ilişkisinin dışına çıkardığı gözetildiğinde dava konusu sözleşmenin hukukî niteliğinin borcun üstlenilmesi sözleşmesi olduğu- Borcu üstlenme sözleşmesinde, borç ilişkisinden kaynaklanan def'îlerin borcu üstlenene geçeceği- Davalı şirketin asıl borçlu A.Ş.’nin yerine geçtiği ve borcun doğmadığı savunmasında bulunduğu, asıl borçlunun davalı şirketin grup şirketi olduğu, davalı şirketin yönetim kurulu başkanının dava konusu sözleşmeye konu protokollerin imzalandığı tarihte A.Ş.’nin de yönetim kurulu başkanı olduğu, sözleşmeye konu protokollerde belirtilen çekin verildiği ve alacakların temlik edildiği hususları ile davalı şirketin borcun olmadığı savunması hep birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği- "Davalı vekilinin cevap dilekçesiyle temsilcinin imzasını kabul etmesi karşısında taraflar arasındaki sözleşmenin davalıyı bağladığı, ancak bu sözleşmenin hukukî niteliğinin üçüncü kişinin fiilini taahhüt olduğu, üçüncü kişinin fiilini taahhütte üçüncü kişi olan A.Ş. ile davacı arasındaki def’îlerin taahhütte bulunan davalı şirkete karşı ileri sürülemeyeceği, sözleşmenin dayanağı olan iki adet protokol kapsamında borcun söz konusu olmadığı yönündeki savunmasının dinlenemeyeceği, davalı şirketin dava konusu sözleşme gereğince belirtilen miktardan sorumlu olduğu, direnme kararının bu farklı değişik gerekçeyle bozulması gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Kat karşılığı inşaat sözleşmesindeki yüklenici ediminin taahhüdünden kaynaklanan tazminat istemli uyuşmazlıkta; taraflar arasında düzenlenen bila tarihli ''Tutanak'' başlıklı belge ile arsa sahibi davalının, arsa üzerinde yapılmakta olan binadaki 8 no'lu bağımsız daireyi yaptırabildiği taktirde yaptıracağı kişi veya kişilere herhangi bir süre tanınmaksızın davacıya anahtar teslimi yapmayı taahhüt ettiği, bu taahhütün geçerli olduğu, davalının dava dışı yüklenicinin edimini yüklendiği; davacının noter aracılığı ile ihtar çekip 90 gün içinde dairenin anahtarının teslimini istediği, dairenin tamamlanmadan teslimi halinde 40.000 Türk lirası masrafının giderilmesini talep ettiği davada, davanın esasına girilmeden ret kararı verilmesinin doğru olmadığı- Karşı oy yazısında tutanak adı altında yapılan sözleşmenin kayıtsız şartsız bir edimi içermediği, davalının başka yüklenicilere tamamlatabildiği takdirde yapma şartı bulunduğu ve bu şartın gerçekleştiğinin davacı tarafından kanıtlanmış olmaması nedeniyle ret kararının haklı olduğu görüşünün benimsendiği-
Davalının davacı şirkete ortak olduğu dönemde kendisine satışı yapılan tabanlık makinesi bedelinin tahsiline ilişkin olan davada, davalının makine satımından kaynaklı borcunu gerek doğrudan ve gerekse de davacı şirketin kredi taksitlerini ödemek suretiyle ödemiş bulunduğunu iddia ettiği, davacı tarafça bu iddiaların aksinin ispatlanamadığı nazara alındığında, dava tarihine kadar davalı tarafından yapılan ödemelerin hesaplanmadan sonuca gidilmesinin doğru olmadığı- Dava tarihinden sonra yapılan ödeme sonucu davanın konusuz kalması sonucu karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekirken infaz aşamasında dikkate alınmasının doğru olmadığı- Uyuşmazlığın ticari satımdan kaynaklı bir alacak davası olduğu hususu gözetilmeksizin davalı aleyhine olacak şekilde maddi tazminat davalarına yönelik tarifede öngörülenden daha düşük tutarda vekalet ücretine hükmedilmesinin de doğru görülmediği-
Takip borcunun geç ödenmesi nedeniyle protokolün tarafı olan takip borçlusu davacının takip alacaklısı olan dava dışı bankaya fazladan faiz ödeme borcu olduğu ve bu borçtan davalının da sorumlu olduğu anlaşıldığından, belediyenin yaptığı ödemelerin protokolde sözü edilen icra dosyasına mı yoksa dava dışı Şti. hesabına mı yapıldığı, davacının, akidi davalının protokolde belirtilen tarihlerde bankaya ödemenin yapılmasını sağlayamamasından kaynaklı bir zararın olup olmadığı belirlenip ulaşılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiği- Davacı, asıl davada, davayı "...'nın protokolde belirtilen tarihlerde ödemeyi sağlayamaması, ... nın de temlikten haberi olduğu ve diğer davalıya ve şirketlerine ödeme yaptığı halde dava konusu ödemeleri geciktirmesi" nedeniyle zarara sebebiyet verdiklerini ileri sürerek 180.000.- TL'nin davalılardan tahsilini istediğinden, davanın reddi halinde davalılar yararına tek bir vekalet ücreti takdiri gerektiği-
Davalının yetkilisi olduğu dava dışı şirketle olan cari hesabına dayalı olarak açılmış olan alacak davasında, davalının cevap dilekçesindeki beyanları ile yetkilisi olduğu şirketin borcu olduğunu kabul ettiği ve bu borcu şirket ile birlikte üstlendiğinin anlaşıldığı, borcu üstlenen davalının aynı zamanda borçlu şirket yetkilisi olduğu, cevap dilekçesindeki beyanının TBK.’nin 195. maddesi uyarınca bir iç üstlenme sözleşmesi niteliğinde bulunduğu gibi, davacının bu üstlenmeye zımnen rıza gösterdiği dolayısıyla TBK.’nin 196. maddesi uyarınca dış üstlenilme sözleşmesinin de mevcut olduğunun kabul edilmesi gerektiği, davalının cevap dilekçesindeki borcun ikrarı mahiyetindeki beyanının, işbu davada kesin delil teşkil edeceği, davalının ödeme savunmasında bulunmadığına göre, tarafların ticari defterlerinin incelenmesine gerek görülmediği gerekçesiyle davanın kabulünün gerektiği-
Borcun üstlenilmesinden söz edilebilmesi için borcu üstlenen ile alacaklı arasında bir sözleşme bulunması gerektiği- Davacının borcun üstlenildiği iddiasına ilişkin olarak ibraz ettiği 3 ortağın arasında imzalanan protokolde yeni borçluların, eski borçlu şirket yanında alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olacakları gerekçesine dayanarak mahkemece verilen borca katılma hükmünün "Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar." hükmü gerekçesiyle doğru olmadığı-
Taraflar arasında imzalanan protokolün borcun dış üstlenilmesi niteliğinde olduğu; protokolde yer alan "Taraflar birbirlerini ödeme bittikten sonra borçluların hissesi oranında gayrikabili rücu ibra edeceklerdir." şeklinde düzenlenmenin ibra olarak nitelendirilemeyeceği, doğmamış bir haktan önceden yazılı ibraname ile feragat edilmiş olmasının mümkün olmadığı-