"Otomasyon görevlerinin ihale ile yüklenilen genel temizlik işi dışında olup, davalı Üniversitenin asıl işlerinden birisi olması nedeniyle ihale yolu ile alt işverenlere devrinin sözkonusu olamayacağı, bu durumda davacının başlangıçtan itibaren davalı Üniversitenin işçisi olduğunun kabulü gerektiği" gerekçesiyle yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup mahkemece muvazaa nedeniyle davacının davalı Rektörlüğün işçisi olduğunun kabulünün isabetli olduğu- 4857 sayılı yasanın 5. maddesi gereğince, davalı işveren işçiler arasında hangi sebeple olursa olsun ayırım yapamayacağından, davalı üniversitenin davacıyla aynı niteliğe sahip asıl işçilerine ödediği ücret ve diğer işçilik alacaklarını ödemesi gerektiği-
İl özel idaresi ile davacının hizmet döküm cetvelinde belirtilen hizmet alımı yapılan dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin hukuki niteliğinin ve buna bağlı olarak bu ilişkinin muvazaalı olup olmadığının tespit edilebilmesi için, tüm hizmet alım sözleşmeleri temin edilerek, sözleşmelerin kanuni düzenlemelere uygun kurulup kurulmadığı, muvazaaya dayanıp dayanmadığı bilirkişi aracılığıyla gerekirse mahallinde keşif yapılarak davacı işçilerin hangi işleri yaptıkları net bir şekilde ortaya konularak, yine asıl işverenin kendi işçilerinin bu işlerde çalışıp çalışmadıkları netleştirilerek, hangi işveren yetkilerinin kim tarafından kullanıldığı da somutlaştırılarak araştırılması gerektiği, muvazaa olgusu kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturularak işçilik alacaklarına ve eşit davranmama tazminatına ilişkin dava hakkında karar verilmesi gerektiği-
Davacının davalının kadrolu işçileri ile birlikte aynı işte çalıştığı asıl –alt işveren ilişkisinin varlığı kabul edilmekle birlikte eşit işe eşit işlem borcu nedeniyle emsal olduğu kabul edilen işçi ücretlerinin baz alınması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile emsal işçi ücretlerine göre yapılan hesaplamaya itibarla hüküm kurulmasının eksik araştırmaya dayandığı ve hatalı olduğu- Alt işveren-asıl işveren ilişkisinde emsal ücrete itibarla karar verilmiş ise de, aynı işi yapan alt işveren ve asıl işveren işçisi yoksa eşit işlem borcundan da söz edilemeyeceği- Muvazaanın varlığını tespit hususunda daha detaylı bir araştırma yapılması ve özellikle hizmet alımının sadece işçi teminine yönelik olup olmadığı, personel seçiminin ve sorumluluğunun, vardiyalarının düzenlenmesinin yükleniciye ait olup olmadığı, alt işverenin hukuki ve ekonomik olarak bağımsız bir organizasyona sahip olup olmadığı, davacının işini yaptığı yerde davacı ile aynı işi yapan asıl işverenin kadrolu işçilerinin olup olmadığı belirlenerek muvazaa konusunda bir karar verilmesi; davacıyla aynı işi yapan emsal işçi olup olmadığının araştırılması, farklı işlerde çalışmış ise her dönem için ayrı emsal işçinin varlığı belirlenmesi, emsal işçinin tespiti durumunda bu işçinin ücretlerinin dikkate alınması, ancak birebir aynı işi yapan işçi yoksa diğer işçilerin emsal işçi sayılması mümkün olmadığından ücretinin emsal ücret olarak değerlendirilemeyeceği, bu nedenle bu dönem için davacının alt işveren üzerinden gösterildiği ücret seviyesinden alacakların hesaplanması gerektiği-
Davalı Bakanlığın asıl işini alt işverene vermesinin mümkün olduğu ancak bir iş verilmeyip sadece işçi temini söz konusu olduğunda artık asıl-alt işveren ilişkisinden söz etmenin mümkün olmadığı, bu itibarla mahkemece davacının çalıştığı Giresun Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğü işyerinde keşif yapılarak davalı Bakanlığın kendi elemanlarının burada çalışıp çalışmadığının tespit edilmesi gerektiği, işyerinde davalı Bakanlığa ait elemanların çalıştığının tespiti halinde yaptıkları iş gözetilerek davalılar arasındaki ilişkinin muvazaaya mı, asıl işveren -alt işveren ilişkisine mi dayandığı kesin olarak belirlendikten sonra karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu-
Toptan bir yararlılıktan çok, 2822 s. Kanun'un 6/II. maddesinin (6356 sayılı Kanun'un 36/I. maddesinin) metninden anlaşılacağı üzere tek lehe hüküm olmasının yeterli olduğu- Toplu iş sözleşmesi ile verilen tüm haklar dikkate alındığında, işçi iş sözleşmesine göre daha avantajlı olabilir ise de, bunun tek başına yeterli olmadığı; özellikle kök ücret konusunda, iş sözleşmesi lehe ise kök ücretin yüksekliği, Toplu İş Sözleşmesindeki ücretle birlikte diğer sosyal hakları da etkileyeceğinden kök ücretin toptan bir etkisinin de olacağı- Yararlılık (işçi yararına şart) ilkesinin, mutlak emredici niteliği ile Toplu İş Sözleşmesinde geçerli olan düzen ilkesi ile Anayasa’nın 10, 4857 s. İş Kanunu’nun 5. maddesindeki eşitlik ilkesinden önce uygulanacağı- Temel ücretin, davacının diğer sosyal hakları ile ücret baz alınarak hesaplanan fazla çalışma, hafta ve genel tatil ücreti gibi alacaklarını da etkilemekte olduğu- İşveren tarafından toplu iş sözleşmelerinin uygulanması neticesinde, iş sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin davacının sendikaya üyeliği ve toplu iş sözleşmesinden yararlanmaya başlanması üzerine düşürülmesinin, 2822 sayılı Kanun'un 6/II. maddesi (6356 sayılı Kanun'un 36/I. maddesi) uyarınca işçiye yaralılık ilkesinin ihlali niteliğinde olup, yasaya aykırı olduğu- Davacı, daha önce toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışmadığı için düzen ilkesinden de söz edilemeyeceği, düzen ilkesinin uygulanabilmesi için öncesinde de bir Toplu İş Sözleşmesinin bulunması gerektiği- Düzen ilkesinin, her toplu iş sözleşmesinin kendi yürürlük süresi içinde hükümlerini doğurduğu, bağıtlanan yeni bir toplu iş sözleşmesinin (eskisine nazaran işçinin daha aleyhine hükümler ihtiva etse de) eskisinin yerini alacağı esasına dayandığı- Mahkemece, davalının zamanaşımı savunması nazara alınarak hesap dönemine ilişkin tüm ücret bordrolarının dosyaya getirtilmek suretiyle davacının ücret farkından kaynaklı taleplerine ilişkin hesaplamanın yerinde olup olmadığı denetlenerek, varsa eksik ödemenin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği-
Kural olarak asıl-işveren - alt işveren ilişkisinde işçinin alt işverene ait işyerine iade edilmesine karar verilmesi gerekeceği- İşçinin tekrar işe başlatılmamış olmasından doğan mali haklardan ise alt işveren ve asıl işverenin birlikte sorumlu olacağı- Muvaazalı asıl işveren - alt işveren ilişkisinde işçinin asıl işveren gibi görünen kişinin işyerine iadesine karar verilmesi gerekeceği-
Davacı işçi hakkında hamilelik nedeniyle yapılan iş akdinin feshi işlemi, İş Kanunu'nun 18/3-d maddesi gereğince geçersiz sayılıp, işçinin işe iadesi ile işe başlatılmaması halinde aynı yasanın 21.maddesi gereğince iş güvencesi (işe başlatmama) tazminatına hükmedileceği, dava konusu fesih işlemi ayrıca ayrımcılık yasağını ihlal etse bile aynı zamanda ayrımcılık tazminatına hükmedilemeyeceği, zira fesihte işe başlatmama tazminatının fesih sebebine göre belirlenmesinin, ayrımcılığı da yaptırıma bağlayacağı-
Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları uyarınca davacının arasında 211 gün çalışmasının bulunmadığı ve bu dönemde başka bir işverenden çalışmasının bildirildiği durumda; bu dönemin dışlanarak tüm çalışma süresinin üzerinden son ücrete göre kıdem tazminatına hükmedilmesi ve davalıların birlikte sorumluluğu yoluna gidilmesinin isabetsiz olduğu; mahkemece, davacının kıdem tazminatı talebi yönünden 02.02.2005-30.06.2006 tarihleri arasında sadece davalı idarenin o zamanki ücret seviyesi ile sorumlu olduğunun ve 01.02.2007-31.01.2012 tarihleri arasında ise alt işverenler arasındaki işyeri devri kurallarına göre her iki davalının da son ücret üzerinden hesaplanacak kıdem tazminatından birlikte sorumlu olduğunun göz önüne alınarak davacının kıdem tazminatı talebinin hüküm altına alınması gerektiği- Davacı tarafından mülga 1475 s. İşK.'nun 14. maddesinde belirtilen emeklilik ya da erken emeklilik koşullarını taşıması nedeniyle işten ayrıldığına dair dilekçe verdiği ispat edilemediğinden faiz başlangıcının temerrüt tarihi yerine fesih tarihi olarak belirlenmesinin yerinde olmadığı-
İş K. mad. 5/3 uyarınca, cinsiyet ve gebelik sebebiyle ayrım yasağı düzenlenmiş ve bu durumdaki işçiler bakımından işverenin eşit davranma borcu vurgulanmış olup, eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükünün işçide olduğu, ancak işçi, ihlalin varlığını gösteren güçlü bir delil ileri sürdüğünde ispat yükünün işveren tarafına geçeceği-
Murisin ölümü nedeni ile elbirliği ortaklığı kapsamında ölüm tarihinde mirasçılara geçen işyeri, mirasçılar tarafından davalı N.'ye devri ile bu ortaklığın sona erdiği, her ne kadar davalı mirasçının kendi miras hissesi oranında davayı kabulü diğer mirasçıları bağlamaz ise de bu kabul yanında iş sözleşmesinin murisin ölümünden sonra ayrılış bildirgesi ile sona erdirilmesi, işyerinin bu bildirimden sonra diğer mirasçıya devri dikkate alındığında, iş sözleşmesinin davacının işten çıktığı tarihte sona erdiğinin ve diğer davalı mirasçı ile yapılan iş sözleşmesinin ise yeni bir iş akdi olduğunu gösterdiği, tüm davalılar elbirliği ortaklığı nedeni ile fesih tarihinde miras payları oranında müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları gibi fesihten sonra işyerini devralan davalı N. ise bu tarihte yürürlükte olan BK. 179 uyarınca devirden önce doğan murisin ve yerine geçen mirasçıların borcundan dolayı da ayrıca tamamen sorumlu olduğundan mahkemece işyerini devralan davalının kabulü karşısında fesih ve fesihten sonra devir olgusu gözden kaçırılarak, çelişkili şekilde karar verilmesinin isabetsiz olduğu-