Feshin geçersizliği ve işe iade davasında, asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu takdirde, her iki işverene birlikte dava açılmasında işçi açısından yarar olduğu- Muvazaa olmadığı sürece, alt işveren işçisi ile ilgili davada istemin ve verilecek kararın, feshin geçersizliği ve işe iade yönünden alt işveren; ancak feshin geçersizliğine bağlanan işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden her iki işverenin birlikte sorumluluğu kapsamında olması gerektiği- Asıl işveren ve alt işveren arasındaki sözleşmenin muvazaalı olması halinde ise, asıl işveren başlangıçtan beri gerçek işveren olduğundan, davanın tarafının asıl işveren olması gerektiği- Alt işverenin bu anlamda işverenlik sıfatı bulunmadığından, taraf sıfatının da olmayacağı- Feshin geçersizliği ve işe iade davasının alt ve asıl işveren ilişkisinde, her iki işverene birlikte açılması halinde, davacı işçi alt işveren işçisi olup, iş sözleşmesi alt işveren tarafından feshedildiğinden, feshin geçersizliği ve işe iade yükümlülüğünün alt işverende olduğu- Asıl işverenin iş ilişkisinde, sözleşmede taraf sıfat bulunmadığından, işe iade yönünde bir yükümlülüğünden sözedilemeyeceği- Asıl işverenin işe iade kararı sonrası, işçinin işe başlamak için başvurması ve alt işverenin işe almamasından kaynaklanan işe başlatmama tazminatı ile dört aya kadar boşta geçen süre ücretinden alt işverenle birlikte sorumluluğunun bulunduğu- Zorunlu dava arkadaşlığı dışında, bir kişinin dahili dava yolu ile davaya dahil edilmesi ve hakkında hüküm kurulmasının mümkün olmadığı-
5521 sayılı Yasada açık düzenleme olmamakla birlikte, bu Yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği, HUMK.nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik sınırına bakılması gerektiği-
Asıl işveren davalı belediye ile birlikte son alt işveren davalı şirketler ortaklığının kıdem tazminatının tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları-
İşkolu tespitine itiraz davalarında, tespite konu işyerinde uzman bilirkişiler eşliğinde keşif yapılarak işyerinde davalı şirkette çalışan işçilerin fiilen hangi işi yaptıkları, birden fazla iş yapıyorlarsa “sağlık ve sosyal hizmetler” iş koluna girecek iş yapıp yapmadıkları, yapıyorlar ise yaptıkları işe bunun oranı, başka bir anlatımla yapılan ağırlıklı iş tespit edilerek iş kolu konusunda karar verilmesi gerektiği-
Davacı, davalı işverence kadrolu elemanlar ile alt işverende çalışanlar arasında sosyal haklar bakımından ciddi farklar olduğunu belirterek, eşitliğe aykırı davranma tazminatı talebinde bulunmuştur. Mahkemece, işverenler arasındaki alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olduğu, davacının asıl işverenin işyerinde asıl iş alanında alt işveren çalışanı gibi gösterilerek asıl işveren işçileri ile aynı işi yapmasına rağmen daha düşük ücretle çalıştırıldığı gerekçesi ile davalının aynı işte çalışanlar arasında eşit davranma yükümlüğüne aykırı davrandığından eşit davranmama tazminatına hükmedilmiş ise de, işverenin her eşit işlem borcuna aykırılık hali için tazminat yaptırımı öngörülmediği, bu yaptırımın olması için maddede mutlak olarak belirtilen ayrımcılık nedenlerinden (örneğin dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce v.b.) birinin gerçekleşmesi gerektiği- Davalı işverence eşit işlem borcuna aykırı davranılarak farklı ücret uygulandığı kabul edilmiş ise de, bu aykırılığın mutlak olarak belirlenen ayrımcılık nedenlerinden kaynaklandığını ortaya koyan bir saptamanın bulunmadığından, "eşit davranmama tazminatı" talebinin reddi gerektiği- Bordroların davalı tarafından ibraz edilmemesi halinde, SGK’ya bildirilen prime esas ücrete göre fark ücretin hesaplanarak hüküm altına alınması gerektiği-
Bilirkişi raporunda ödendiğini gösteren banka kayıtları ve bordrolar bulunmadığından fazla mesai ücreti hesaplanmış ise de dosyaya, davalı tarafından kısmi ödemeleri gösteren banka kayıtları sunulduğu, ayrıca sunulan bordrolarda maktu olarak fazla mesai adı altında tahakkuklar bulunduğu anlaşıldığından, banka kayıtları ve bordolar değerlendirilmeden, bordrolarda banka yolu ile ödenenlerin mahsubunun gerekip gerekmediği tartışılmadan karar verilmesinin hatalı olduğu-
İlave tediye alacağının ödetilmesine- Davacının çalıştığı hastaneye ilişkin İş Kurumu İl Müdürlüğü’nün muvazaaya yönelik tespitinin olmadığı, davacının hastabakıcı olarak çalıştırıldığına ilişkin herhangi bir yazılı delil dosyada mevcut olmayıp, tanıklar da davacının temizliğin yanında "eczaneden ilaç alıp getirme, hasta transferi, evrak getirip götürme" gibi işler yaptığını beyan etmiş olduğundan, davacının ağırlıklı olarak hastanenin asıl işlerinde çalıştırıldığı sonucuna ulaşılamadığı- Mahkemece taraf tanıkları tekrar dinlenerek davacının yaptığı işe ilişkin tüm hastane kayıtları getirtilmek suretiyle davacının hastanenin asıl işlerinde çalıştırılıp çalıştırılmadığını araştırılması gerektiği- Eksik araştırma ve inceleme ile davalı ile alt işverenler arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğundan bahisle ilave tediye ücretinin kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-
Dava dilekçesindeki talep de nazara alınarak, davacının bakiye 26 günlük yıllık izin ücret alacağı olduğuna karar vermek gerekirken, 40 gün üzerinden hesaplama yapan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulamayacağı- Dava dilekçesinde davalı işyerindeki çalışma saatlerinin 08.00-17.00 olmasına rağmen, davacının hafta içi ve C.rtesi günü saat 20.30’a kadar çalıştığı ileri sürülerek fazla çalışma ücreti istendiği, bilirkişi raporunda tanık beyanlarına göre ancak dava dilekçesindeki talep aşılarak davacının hafta içi saat 21.00’a kadar çalıştığının kabulünün hatalı olduğu- Dava dilekçesinin dava dışı şirketlere tebliği ile davanın ihbarı işlemi yerine getirilmeksizin yargılamaya devam olunarak hüküm kurulamayacağı- Davalı vekili, işçilik ücretlerinin genelgeye uygun olarak düşürüldüğünü ve işçilerle yeni iş akdi yapıldığını savunmakta iken, hakimin davayı aydınlatma görevi kapsamında davacının ücret farkı talep ettiği dönemde nazara alınarak alt işveren şirketlerden davacı ile böyle bir iş akdi yapılıp yapılmadığı hususunda araştırma yapılmadan karar veremeyeceği-
Mahkemece, hastane kayıtları ve alt işverenlerle yapılan sözleşmeler üzerinde inceleme yapılarak davacının bu sözleşmeler çerçevesinde çalıştırılıp çalıştırılmadığı, sözleşmede belirtilen işlerin haricinde iş yapıp yapmadığı, gerekirse keşif incelemesi yapılarak araştırılmadan, davalılar arasındaki asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı dosyaya özgü şekilde tartışılıp gerekçelendirilmeden, kendi içinde çelişkili gerekçe ile davacının ilave tediye alacağının hüküm altına alınmasının hatalı olduğu-
Davalılar arasında işçi temine yönelik bir ilişki söz konusu olup geçerli bir alt işverenlik ilişkisi mevcut olmadığından ve alt işverenin de işveren sıfatını taşıması ve kendi organizasyonunun bulunması gerekli olması nedeniyle, Belediye Kanunu’nun 67. maddesi anlamında toplu taşıma işinin alt işverene verilmesi de söz konusu olmadığından,ve işin yapılması için gerekli bütün donanım ve organizasyon diğer davalıya ait olduğundan, 4857 s. İş Kanunu’na 5538 sayılı Kanunla eklenen fıkralar muvazaayı dışlayıp geçersiz bir alt işverenlik ilişkisini geçerli kabul etmeyi sağlayacak içeriğe de sahip olmadığı, bu düzenlemelerde hukuka uygun bir alt işverenlik ilişkisinin kamu kurumları açısından bazı sonuçları özel olarak düzenlediği-  Ayrıca davalılar arasında hukuka uygun bir alt işverenlik ilişkisi olmadığına dair iki adet iş müfettişi raporu mevcut olup, bu raporlara karşı yapılan itirazlar mahkemeler tarafından kesin olarak reddedildiği, bu iş müfettişi raporundaki belirlemeler ile söz konusu dava dosyalarının kuvvetli delil niteliği taşıdığı- Önceki kesinleşen ilamlar ile davalılar arasındaki hukuki ilişkinin muvazaalı olduğu, mahkemece davacının başından beri ...nin işçisi olduğu kabul edilerek, davacının davalı ...nin taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinden yararlanması için gerekli diğer şartların mevcut olup olmadığı ile talep ettiği alacaklara hak kazanıp kazanmadığı ayrıca değerlendirildikten sonra sonucuna göre davacının talepleri hakkında karar verilmesi gerekirken mahkemece resen alacakların birbirinden mahsubu ile karar verilmesinin hatalı olduğu-