Mahkeme kararıyla tüzel kişiliği sonlandırılan dava dışı vakfa ait hisselerin ve alacağın fesih kararı uyarınca davacıya ait olduğunun tespiti, hisselerin, bu olmadığı taktirde bedellerinin davacıya devri ve devir nedeniyle davalı şirketten olan alacağın tahsili istemi-
Vakfın ekonomik gücünün, amacın gerçekleşmesine imkan vermeyecek bir düzeyde olduğunun anlaşılması halinde başka bir deyişle vakfın amaçlarını gerçekleştirmek için özgülenmiş hiç bir mala veya hakka sahip olmaması halinde mahkemece vakfın dağılmasına (sona ermesine )karar verilmesi gerekeceği-
Vakfın yasak faaliyetlerde bulunduğunun anlaşılması halinde vakfın dağıtılacağı-
Mahkemece yapılacak iş; davalıya yetki itirazı ile ilgili delillerini bildirmesi için süre tanınması, bildirmesi halinde bu delillerinin toplanıp sonucuna göre karar verilmesi ve yetki itirazına ilişkin kararın davalıya tebliğ edildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmesi gerekeceği-
Amacının gerçekleştirilmesi imkansız hale gelen vakfın dağılmasına (sona ermesine) hükmedilmesi gerekirken, vakfın tasfiyesine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davalı vakfın dağıldığının tespitine karar verilirken, mal varlığının tespiti ile devri konusunda bir karar verilmesi gerekeceği- Dava konusu vakıf senedinde , vakfa özgülenmiş olan taşınmazın mülkiyeti vakfın tüzel kişiliğini kazanmasıyla vakfa geçmiş bulunmakta olduğundan, vakfa ait taşınmaz başkasına satılmış olsa da, vakfın bu taşınmaz nedeniyle en azından tazminat hakkının bulunması gerekeceği-
Vakfın sona ermesi halinde mahkemece tasfiyeden arta kalan mal ve hakların intikalini düzenleyen 5737 Sayılı Vakıflar Kanununun 27. ve Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 19, 22. ve 33. maddeleri ile davalı vakfa ait senedin 12. maddesi uyarınca bir tasfiye kurulunun oluşumu ile borçların tasfiyesinden arta kalan mal ve haklarının nereye devredileceği konusunda herhangi bir karar verilmeden hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Türk Medeni Kanunu’nun 116 ve Türk Medeni Kanununa Göre Kurulu Vakıflar Hakkında Tüzüğün 30. maddelerinde vakfın sona ermesi (dağılması) hükme bağlanmış olup, uygulamada duraksama ve karışıklığa neden olmaması ve kavram birliğinin sağlanması bakımından koşullarının gerçekleşmesi durumunda vakfın dağılmasına hükmedilmesi gerekirken davanın kabulü ile davacı vakfın fesih kararının onaylanmasına karar verilmesinin doğru olmadığı-
4721 sayılı Türk Medeni Yasası’nın 116. maddesinde, amacın gerçekleşmesi olanaksız hale geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı takdirde, vakfın kendiliğinden sona ereceği hükme bağlandığı halde, uygulamada karışıklık ve duraksamaya sebebiyet verecek şekilde kanunda geçen "vakfın sona erdiği" tabiri yerine tasfiyesine karar verilmesinin, 5737 sayılı Vakıflar Yasası’nın 27. maddesinde, sona eren vakfın borçlarının tasfiyesinden artan mal ve hakların vakıf senedinin 17. maddesi doğrultusunda intikal edeceği kurum veya kuruluşun belirlenmemesinin doğru olmadığı-
Vakfın dağıldığının tespitine ilişkin açılan davalarda, Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 30. maddesi gereğince, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün dava hakkında yazılı düşüncesinin alınması gerektiğinin düşünülmemesinin, 5737 sayılı Vakıflar Yasası’nın 27. ve Vakıflar Tüzüğü’nün 19. ve 22. maddeleri uyarınca, vakfın dağılması halinde tasfiye kurulunun oluşumu ile borçlarının tasfiyesinden arta kalan mal ve haklarının nereye devredileceği konusunda bir karar verilmemiş olmasının, davacı vakıf yargılama harçlarından muaf olmadığı halde, dava sebebiyle kendisinden başvuru, peşin harcı ile karar ve ilam harcı alınmamasının doğru olmadığı-