Davacı borçluya ödeme emrinin ............ tarihinde tebliğ edildiği, tebliğ mazbatasına "muhatabın tebliğ anında adresinde bulunmaması, çarşıda olması nedeniyle aynı konutta ikamet ettiğini beyan eden görünüşe göre 18 yaşını bitirmiş babası .......... imzasına tebliğ edildi" şerhi düşüldüğü, Borçluya yapılan bu tebligatın (şeklen) Tebligat Kanunu'nun 16. ve 20. maddeleri ile Tebligat Yönetmeliği'nin 25. maddesi uyarınca usulüne uygun olduğu, ancak Kolluk araştırmasına göre kendisine tebligat yapılan Y. Karapıçak'ın tebliğ yapılan tarihte muhatap ile aynı adreste oturmadığı tespit edildiği görüldüğünden, ödeme emrinin muhataba tebliğinin usulsüz olduğunun kabulü gerekeceği,, ancak her ne kadar ödeme emrinin tebliği bu haliyle usulsüz olsa da davacı borçluya ............ tarihinde 103 davetiyesi tebliğ edildiği ve dava dilekçesinde 103 davetiyesine ilişkin usulsüz tebligat şikayetinin bulunmadığı, bu hususun .............. BAM. ......HD'nin kaldırma ilamı ile de tespit edildiği, bu durumda borçlunun ödeme emrinden en geç 103 davetiye tebliği ile haberdar olduğunun kabul edileceği, ödeme emrinden haberdar olunma tarihi en geç 103 davetiyesinin tebliğ tarihi olan ............ tarihi olduğuna göre ............... tarihinden usulsüz tebligat şikayeti tarihi olan (dava tarihi) ............. tarihine kadar yasal şikayet süresi olan (7) günlük süre geçmiş bulunduğundan süresinde yapılmayan şikayetin ve davanın reddine karar vermek gerektiği-
Somut olayda, duruşmada tanıkların bildirilmesine ilişkin olarak davalı vekiline verilen kesin sürelerin usulüne uygun olup olmadığı-
Gıyabi hükmün, davalı şirkete açıklandığı gibi öncelikle, davalı şirketin ticaret sicil kaydındaki adrese Tebligat Kanunu’na uygun olarak normal tebligat yapılması, tebligatın iade gelmesi, tebligat yapılamaması, iade zarfında yeni bir adres tespit edilememesi durumunda, Ticaret Sicil Memurluğundan gelen ticari sicil adresine usulüne uygun tebliğinin sağlanmasına (Tebligat Kanunu 35. maddesine göre) takiben, temyiz süresi geçtikten ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi yollamasıyla gerektiğinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 432. maddesindeki prosedür işletildikten sonra gönderilmek üzere dosyanın mahalline geri çevrilmesine-
Kararın tebliğine ilişkin olarak davalı vekili adına çıkartılan tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre "Birlikte sakin aynı adreste çalışmakta olan .. imzasına teslim edildi" açıklamasına yer verilmesine rağmen; vekilin tebligat sırasında adreste bulunmama sebebi tebliğ mazbatasına yazılmadığı- Tebliğ memuru, muhatabın adreste bulunmaması hâlinde, hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazarak tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalatmak suretiyle tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunan kişiye vermesi gerektiği- Bu kişinin beyanını imzadan kaçınması ve tebliğ evrakını kabul etmemesi hâlinde, tebliğ memurunca bu husus tutanağa yazılıp imzalanarak tebligat evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edilmesi ve teslim edilen kişinin adresini içeren ihbarname gösterilen adresin kapısına yapıştırılması gerektiği- Direnme kararının yerinde olup olmadığı ile ilgili bir karar vermek üzere bozma kararını veren Yargıtay 20. HD.'nin kapatılmış olması nedeniyle, dosyanın Yargıtay 8. HD.'ye gönderilmesi gerektiği-
Davalı vekiline yapılan önceki tebligatlarda da, tebliğ evrakını aynı şekilde daimî çalışan sıfatıyla kabul eden kişinin imzasına yapılan tebliğ işleminin usulsüzlüğünün bulunmadığı- Davalı vekiline direnme kararının tebliğine ilişkin tebligat daimî çalışanı imzasına tebliğ edilmiş, daha sonra aynı gerekçeli karar tekrar tebliğe çıkarılarak aynı adreste yine davalı vekiline aynı daimî çalışanı imzasına ikinci kez tebliğ edilmiş ve karar davalı vekili tarafından verilen dilekçe ile temyiz edilmiş olup davalı vekiline yapılan ilk tebligatın usulüne uygun olarak yapılmış olması nedeniyle geçerli olduğundan, temyiz süresinin bu tarihten başlayacağında kuşku bulunmadığı- İkinci kez yapılan tebligat üzerine temyiz süresinin yeniden başlayacağının ve davalının yeni bir temyiz hakkı doğacağının kabul edilemeyeceği-
Muhattabın daimî işçisi şeklinde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için, muhattap adına tebligat yapılan kişinin tebligatın yapıldığı tarihte muhatabın daimî işçisi olması gerektiği- İşçinin sigortasız olarak çalışmasının tebligat yapılmasına engel olmadığı- Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerinin en küçük ayrıntısına kadar uygulanması gerektiği- Davalı vekiline yapılan ilk tebligat usulüne uygun olarak yapılmış olması nedeniyle geçerli olduğundan, temyiz süresinin bu tarihten başlayacağı; ikinci kez yapılan tebligat üzerine temyiz süresinin yeniden başlayacağının ve davalının yeni bir temyiz hakkı doğacağının kabulünün olanaklı olmadığı-
Davanın hak düşürücü süreden reddine dair ilk kararın Özel Dairece yargılama giderlerine hasren bozulması ve mahkemece anılan bozma kararına uyulması nedeniyle davalı yararına usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı, burada varılacak sonuca göre 25.02.2009 tarihli ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.06.1987 tarihli 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline dair Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli ve 2009/31 E., 2011/77 K. sayılı kararının eldeki davaya uygulanıp uygulanamayacağı-
Kanun ve yönetmeliğin gösterdiği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatın geçerli sayılmayacağı- Tebliğ memurunun, muhatabın adreste bulunmaması hâlinde, "hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını", beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazarak tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalatmak suretiyle tebliğ edilerek evrakı beyanda bulunan kişiye vermesi gerektiği- Mahkeme kararının tebliğine ilişkin olarak, davalı vekili adına çıkartılan tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre," muhatabın aynı adreste birlikte çalışan/sakin ... imzasına tebliğ edildiği" belirtilmesine rağmen; "vekilin tebligat sırasında adreste bulunmama sebebi" tebliğ mazbatasına yazılmamış olduğundan, davalıya yapılmış usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceği- "Daimi memur veya çalışanların muhatap adına tebliğ evrakını alma ve tebellüğ etme yetkilerinin ancak muhatabın tebliğ sırasında adreste bulunmaması ve beyanda bulunanın ad soyadının tebliğ mazbatasına yazılıp altının beyan sahibince imzalanması halinde mümkün olduğu, bu nedenle muhatabın hangi sebeple adresten ayrıldığı hususunun tebliğ mazbatasına yazılmasına gerek bulunmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davalıya yapılan tebligatlar TK 21/2. maddesine göre yapılmış ise de tebligatın yapıldığı adres davalının mernis adresi olmadığı gibi, tebliğ evrakının üzerinde de TK.'nun 21/2. maddesine göre tebligat yapılacağına dair kayıt düşülmediği, bu haliyle yapılan tebligatların geçersiz olduğu ve taraf teşkili sağlanamadığından davalının savunma hakkının kısıtlandığı-
Ödeme emri tebliğinde, “adreste kimse bulunmadığı” şerh edildiğinden, yapılan tebliğ işleminin, Tebligat Kanunu’nun 20. maddesine göre yapıldığı söylenemeyeceği- Ödeme emri tebligat usulsüz olsa da, borçlunun aynı takiple ilgili icra mahkemesine imzaya itiraz davası açtığı tarihte usulsüz tebligatı öğrenmiş sayılacağı ve bu tarihi itibarıyla da usulsüz tebligata ilişkin yapılan şikayetin yasal sürede olmadığından, istemin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • kayıt gösteriliyor