Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa bu davaya yeni usul kurallarının uygulanmasının esas olduğu, usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacağı, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacağı- Mevzuatımızda UYAP sisteminden öğrenme diye bir tebligat usulü bulunmadığından, mazeret dilekçesinde talep olsa bile duruşma gününün UYAP sisteminden öğrenilmesine karar verilemeyeceği-
HUMK zamanında açılmış bulunan davada, dilekçelerin teati aşamasının geçilip, tahkikat aşamasına geçilmiş bulunduğu gözetilerek, bu aşamada, sadece HMK’nun 324 maddesi uyarınca delil avansı istenebileceği gözden kaçırılarak, yazılı şekilde gider avansı istenmesi ve verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığından bahisle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Taraflara tahkikat hakkında açıklama ve son sözlerini söyleme hakkı vermeden karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Davanın tamamen ıslahında dava baştan beri (dava dilekçesinden itibaren) ıslah edildiği için ıslah edilen kısım için de davanın açıldığı tarihte zamanaşımı kesilmiş olacağı- Kısmi davada, zamanaşımının yalnızca dava edilen kısım için kesilieceği, henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımının işlemeye devam edeceği- Davacı tazminat istemli davasını kısmi dava olarak açmadığı gibi, fazlaya ilişkin haklarını da saklı tutmamış olduğundan, davacının isteyebileceği miktarı dava dilekçesi ile sınırlandırdığı ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığından, ıslah ile artırılan kısım için talebin reddine karar verilmesi gerektiği, "HMK'nın 107 maddesi gerekçe gösterilerek tamamlanmış işleri etkilememek kaydıyla yeni yasanın derhal uygulanacağı" gerekçesi ile ıslah edilen kısım için davanın kabulünün isabetsiz olduğu-
1086 sayılı HUMK zamanında açılan tasarrufun iptali davasında, bozma ilamına uyulup bozmadan sonraki aşamada, sadece HMK’nun 324 maddesi uyarınca "delil avansı istenebileceği", gider avansı istenmesinin yerinde olmadığı- Ara karar gereğinin yerine getirilmemesinin sonuçlarının açıklanmamasının hatalı olduğu- Kesin sürenin sonuç doğurabilmesi için usulünce ve eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerektiği- Soyut kesin süre verilerek davanın usulden reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Haksız el atmalarının önlenmesi ve ecrimisil bedelinin tahsiline yönelik açıllan davada, davacı dava tarihinden sonra öldüğünden ve davada taraf ehliyetinin sona erdiğinden, mirasçılarının tespit edilerek davaya dahil edilmeleri suretiyle yargılamaya devam edilmesi gerektiği- Davacının kendi adına asaleten, diğer kıstılı davacı adına vesayeten açtığı davada, vesayet makamından kısıtlı adına dava açma yetkisi verildiğini gösteren izin belgesini ibraz etmediği görüldüğünden, husumete izin belgesini sunması için süre verilmesi gerektiği-
Mülga 1086 sayılı HUMK döneminde açılan ve basit yargılama usulüne tabi olan ancak ilk kez 6100 sayılı HMK döneminde takipsiz bırakılan davanın ikinci defa takip edilmemesi sebebiyle HMK'nın 320/son maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği-
HMK'nın yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden önce açılan davada, gider avansının yatırılmasına ilişkin ara kararının verildiği tarih itibariyle dilekçeler aşaması tamamlanmış olup yargılama tahkikat aşamasında bulunduğundan, HUMK döneminde açılan ve tahkikat aşamasında bulunan davada, HMK'nın 324. maddesi uyarınca delil avansı istenebileceğinin kabulü ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, tebligat gideri, tanık gideri, keşif ve bilirkişi gideri vb. için istenilen masrafın, dava şartı olan gider avansı olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğu-
Alacaklının bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başladığı, takip dayanağı bonolarda, şikayetçi borçlunun keşideci, alacaklının ise lehtar konumunda oldukları, şikayetçinin tacir olduğuna ilişkin dosya içinde bir belgenin bulunmadığı anlaşıldığından ve yetki sözleşmesi bir usul hukuku sözleşmesi olup, takip tarihi itibariyle yürürlükte olan HMK. mad. 448 ve 17 uyarınca yetki sözleşmesi geçersiz olduğundan, mahkemece, borçlunun yetkiye yönelik itirazının kabulü gerektiği-
Takibe konu edilen alacağın, nitelik itibariyle bölünebilir olmasına rağmen, itiraz edilen miktarın, davacılar açısından "belirli" olduğu ve kısmi davaya konu edilemeyeceği- Kısmi davaya konu edilemeyecek bir alacağın ıslah yoluyla artırılmasının mümkün olmadığı-