2. HD. 26.12.2024 T. E: 4246, K: 10569
Arsa niteliğindeki dava konusu taşınmaza, 2942 s. K. m. 11/1-(g) uyarınca, emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmediği- Aynı taşınmaza ilişkin olarak paydaşları tarafından açılan dava dosyasında dava konusu taşınmazın tapu kaydı üzerindeki davalı idareye ait irtifak hakkının taşınmazın değerine etkisi ve oranı %37 olarak kabul edilerek metrekare birim fiyatının belirlendiği ve bu kararın Yargıtay denetiminden de geçtiği gözetildiğinde, gerekçesi açıklanmadan ve bu husustaki çelişki giderilmeden taşınmazın tapu kaydı üzerindeki davalı idareye ait irtifak hakkının taşınmazın değerine etkisi olmayacağının kabulü ile karar verilmesinin hatalı olduğu- Kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemli davalarda davacının dava açarken dava konusu alacağın dava açıldığı tarihte tazminat miktarının davacı tarafça tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olmadığından davanın, "belirsiz alacak davası" niteliğinde olduğu ve davacının, dava dilekçesinde belirttiği miktarı HMK m. 107/2 uyarınca bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu anda iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın artırılabileceği- 20.07.2020 Tarih ve 31199 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 7251 s. K. m. 7  ile HMK m. 107 'ye eklenen ikinci fıkrası gözetildiğinde; belirtilen usul uygulanmadan karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği- "Kısmi olarak açılan davada -7251 s. K. m. 7 ile- HMK m 107'e eklenen ikinci fıkranın uygulanması söz konusu olmadığı, davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi durumunda da keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporları ile bedel belirlenmişken tamamlanmış bir işlem için sonradan yürürlüğe giren bir usul hükmünün uygulanması suretiyle davacı tarafa yeniden iki haftalık kesin süre verilmesinin düşünülemeyeceği" şeklindeki karşı oyun isabetli bulunmadığı-
Mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı dava dilekçesinde, "davalı adına alıp satılan taşınmaz ve taşınır malların belirlenerek değerlerinin tasfiye hesabına katılması talebiyle şimdilik bir dava değeri gösterilmek suretiyle açılan davanın "belirsiz alacak davası" niteliğinde olduğu- Mahkemece ilgili kurumlara yazı yazılmadan ve tasfiye konusu mallar tespit edilmesi talebi yönünden araştırma yapılmadan davacıya talep ettiği alacak kalemlerinin her biri yönünden talep ettiği alacak miktarının ayrı ayrı açıklaması için süre verilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı- Taraflar arasındaki ihtilafı çözmeye görevli olan mahkemelerin bundan kaçınmaması gerektiği- İlk olarak tasfiye konusu mallar tespit edildikten sonra hangi mal için ne kadar miktar talepte bulunulduğunun bildirilmesi için davacı tarafa süre verilmesi, davacı taraf talebini açıklamaz ise bu durumda dava dilekçesindeki talep miktarı yönünden her bir kalem mal için eşit alacak talebinde bulunulduğunun kabulü edilmesi, sonra  alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda da davacıya iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilmesi için süre verilmesi, aksi takdirde davanın talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanması gerektiği- Davacının ziynet eşyalarının aynen iadesi talebi yönünden de dava dilekçesinde ziynet eşyalarının cins, sayı, nitelik ve miktarının açıklandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince dava dilekçesinde gösterilen dava değeri olan 10.000,00 TL'nin de mal rejiminin tasfiyesi yönünden 5.000,00 TL, ziynet eşyalarının aynen iadesi talebi yönünden 5.000,00 TL olacak şekilde eşit olduğu kabul edilerek, dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının değeri yönünden bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra eksik nispi harcın tamamlanması için davacıya  süre verilmesi gerektiği-
Hakem Heyetince, ceza, trafik, varsa fatura kayıtlarından, aracın markası, modeli ve diğer tüm özellikleri dikkate alınmak suretiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 3 üncü maddesi kapsamında tescili zorunlu araçlardan olup olmadığının tespitine yönelik ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekitiği-
Davalının askerde olduğu dönemde davalının abisi adına alınan plakayı, davalı askerden geldikten sonra beraber çalıştırdıkları, daha sonra plakanın davalıya devredildiği uyuşmazlıkta, ticari plakanın davalı ve abisine ait olup davalı tarafından abisinden devralınan kısmın, abisine düşen yarı payı bulunduğu, bu yarı payın kişisel malı niteliğinde olduğunun ispat yükünün davalıda olduğu, abiden alınan bu kısmın kişisel mal niteliğinde olduğu somut delillerle ispatlanamadığından, ticari plakanın karar tarihine en yakın tarihteki değerinin yarısının davacının edinilmiş malı kabul edilerek, bu kısım üzerinde davacı lehine katılma alacağına hükmedilmesi gerektiği- "Bilirkişi tarafından belirlenecek değere göre artırılmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla" ... şimdilik bir dava değeri gösterilmek suretiyle açılan katılma alacağına ilişkin davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu-  Mahkemece, davanın kısmi dava ve talep açıklama dilekçesinin de ıslah dilekçesi olarak kabul edilmesinin hatalı olduğu- Mahkemece, (plaka yönünden verilen) bozma ilamına uyulduğuna göre, katılma alacağı talebinin niteliği gereği hukuki sebebi aynı olan tek alacak davası olması nedeniyle bozma ile bir önceki karar ortadan kalktığından, bozma sonrası verilecek yeni karar ile alacak miktarları ve kabul-ret oranları değişeceğinden, infazda tereddüt oluşmaması ve temyiz edilmeyerek bozma kapsamı dışında kalması yolu ile taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hak oluştuğu da gözetilerek bozma kapsamı dışında kalan tasfiye konusu diğer mallar (taşınmaz ve araç) yönünden de yeniden hüküm kurulması gerektiği-
İtiraz Hakem Heyetince; davacıda oluşan yara nedbesinin (skar) keloid veya hipertrofik skar niteliğinde olup olmadığı, vücut yüzeyinin yüzde birinden fazla alanı kaplayıp kaplamadığı hususlarına dikkat edilerek davacının kazaya ilişkin tüm tedavi evrakı eklenip (eksik varsa temini ile) dosyada bulunan sağlık kurulu raporları da irdelenmek ve bizzat muayene edilmek suretiyle kaza tarihinde yürürlükte bulunan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak ve yukarıda açıklandığı şekilde içerisinde plastik cerrahi uzmanının da bulunduğu davacının ikametgahına en yakın yetkili sağlık kurulundan rapor alınıp (kararın davacı tarafından temyiz edilmediği göz önüne alındığında davalının usuli kazanılmış hakları da gözetilerek) sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği- Davaya konu kazada davacının yaralanması nedeniyle iş kazasına dayalı herhangi bir inceleme yapılıp yapılmadığı, olayın iş kazası olarak kabul edilmiş olması hâlinde davacıya ödeme yapılıp yapılmadığı, yapılan ödemenin miktarı ve niteliği (iş kazası sigorta kolundan olup olmadığı) ile ilk peşin sermaye değeri tutarının ne olduğu, rücuya tabi olup olmadığı hususlarının SGK’dan sorulması, dayanak ödeme belgelerinin temin edilmesi, rücuya tabi ödeme bulunması hâlinde ilk peşin sermaye değeri tutarlarının indirilmesiyle tazminatın hesaplanması için ek rapor alınması ve oluşacak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise bu husus, davanın kısmî dava olarak kabulü için yeterli sayıldığı- Somut olayda; davalı vekilince ileri sürülen alacağın ıslah edilen miktarına ilişkin zamanaşımı def'i mahkemece değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Ara kararlar üzerine davacı tarafından sunulan 25.03.2014 tarihli dilekçenin esasen ara karar gereğinin yerine getirilmesi mahiyetinde olmakla talep artırım dilekçesi olarak kabulüne olanak bulunmadığı, dava dilekçesinde açıkça belirtilmek sureti ile davanın belirsiz alacak davası açılmış olduğu, alacakların yapılan tahkikat sonucu belirli hâle gelmesi üzerine verilen 17.02.2020 harç ve havale tarihli dilekçenin ilk talep artırım dilekçesi mahiyetinde olduğu ve bu dilekçeye değer verilerek alacakların hüküm altına alınması gerektiği-
Haksız fiilden kaynaklı tazminat isteminde, davacı tarafından zarar miktarının tespiti amacıyla delil tespiti yaptırıldığı, davalının tespit raporuna itiraz ettiği, bu hâliyle dava konusu alacağın tartışmalı hâle geldiği, davacının davanın açıldığı tarihte gemi söküm tesisine verilen zarar miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği, davanın belirsiz alacak davası olarak açılma şartlarının oluştuğu-
Davanın ilk olarak her bir davalı bakımından 10.000,00 TL dava değeri gösterilerek kısmi dava olarak 06.01.2016 tarihinde açıldığı, davacı, davasını belirsiz alacak davası olarak nitelese de davalı tarafın harcın tamamlanması isteği üzerine İlk Derece Mahkemesince 12.07.2016 tarihli ön inceleme duruşmasının 1 no.lu ara kararı ile davanın kısmi dava olarak görülmesine usulen engel olmadığına karar verildiği, davacı tarafça bu ara karara itiraz edilmediği, somut olayda belirsiz alacak davası koşulları olmadığından eldeki davanın kısmi dava olduğunun kabulü gerekeceği- Limited şirket hisse devir sözleşmelerinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6762 sayılı Kanun) 520 nci maddesine göre payın devri veya devir vaadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmeyeceği, bu sebeple hisse devrinden kaynaklanan alacağın muaccel olacağı tarih geçerli olarak hisse devrinin yapıldığı tarih olacağı, hisse devir bedeli alacağına ilişkin davanın ise 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 126 ncı maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca (6100 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca 5 yıllık zamanaşımına tabii olacağı- Davalının inançlı işlem gereği payları temlik aldığına ilişkin yazılı belge sunulmadığı, davalı ..... yönünden kısmi davanın açıldığı tarih itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan davanın ıslah edilen kısım da dahil olmak üzere davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde isabetsizlik olmadığı- Davalı ........... yönünden, zamanaşımının işlemeye başladığı tarih davalı ................'ya yapılmış geçerli bir devir sözleşmesinin yapıldığı ve alacağın muaccel olduğu 02.02.2011 tarihi olduğu kısmi davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı, ancak davacı, maktu harç ile 27.08.2017 tarihinde davasını ıslah ettiği, kısmi dava açılması, alacağın kalan kısmı için zamanaşımının işlemesini engellemediği, ............ bakımından ıslah tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı dolduğundan ıslah edilen kısma ilişkin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde isabetsizlik olmadığı, anlaşma belgelerinde davalı .................'nın devir alacağı şirket hisselerine karşılık bir ilave bedel ödeyeceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, şirket hisse bedeline ilişkin ayrıca bir bedel ödeneceği her iki protokolde yazılı olmadığı, şirket hisse değerinin daha fazla olduğundan hareketle nominal değer ile şirket hisselerinin değeri arasındaki farkın ödeneceği sonucuna varılması doğru görülmediği, tarafların hissenin değerini anlaşma metnine yazdıkları ancak şirket hisse devrinden sonra davalı .............'in hiç bir alacağının kalmayacağı da yazılı olduğuna göre şirket hissesinin devrinden sonra davalı ...................'nın alacak hakkı kalmadığı sonrasında noterde yapılan hisse devri sözleşmesiyle davacı %50 hissesini devrettiği ve bedelini aldığını da ikrar ettiği, şirket hisse devri ödeneceğine ilişkin aksine bir delil olmadığı halde davalı ............ yönünden kısmi davanın ispatlanamadığından reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-