Kısıtlı adayı, Almanya'da yaşamakta olup Almanya Devletinin Hamburg-Wandsbek Bölge Mahkemelerince 18.12.2013 tarihinde verilen kararı ile kısıtlanarak kendisine Türk vatandaşı da olan eşinin vasi olarak atandığı, karar içeriğinden, kısıtlının Alman Medeni Kanunu uyarınca kısıtlandığı ve kısıtlanma nedeninin TMK'nın 405.maddesine de uyar nitelikte olduğu, her ne kadar kısıtlıya milli hukuk uygulanmamış ise de, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5718 sayılı MÖHUK'a göre bu durumun tenfiz ve tanımaya engel olmadığı, keza taraflar Türk Vatandaşı olmasalar bile hukuki yararlarının bulunması koşuluyla yabancı mahkeme ilamının tenfizini veya tanımasını isteyebilecekleri, diğer taraftan Alman Mahkemesi tarafından Türk Milli Hukuku ile çatışmayacak ve hatta aynı paralelde verdiği kararın ne milli hukuk ne de münhasır yetki ya da kamu düzeni ile ilgisi bulunmadığı, öte yandan 1905 tarihli ''Kısıtlamaya ve Benzer Tedbirlere İlişkin La Haye Sözleşmesinin''nin 3. ve 7. maddelerinde, kural olarak milli hukukun ve milli devlet mahkemelerinin yetkili olmasına karşın hacir altına alınacak şahsın bulunduğu yer (Almanya) makamlarının da ilgilinin milli hukukuna veya bulunma yeri hukukuna göre hacir kararı alabilecekleri öngörüldüğünden, kısıtlama kararının tanınmasına ilişkin davanın kabulü gerektiği-
Ölüme bağlı tasarrufların ölenin milli hukukuna veya ölüme bağlı tasarrufun yapıldığı yer hukukuna tabi olduğu- MÖHUK.'nın 38. ve 42. maddelerinin şartlarının gerçekleştiği takdirde, vasiyetnamenin açılmasına ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verilmesi gerekeceği-
Kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun olarak çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş olmasının, bu kişinin bu hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk Mahkemesinde itiraz etmiş olması koşuluyla tenfize ve tanımaya engel olduğu- Yabancı mahkemedeki usul hükümlerinin uygulanmasında ve tebligat usulünde, o yer kanunlarının geçerli olduğu- Davalının kararı veren mahkemeye o yer kanunlarına uygun bir şekilde çağrıldığı anlaşıldığından ve aksi yönde bir delil getirilmediğinden 54'ncü maddenin (ç) bendindeki tenfiz isteğinin red sebebinin olayda gerçekleşmediği-
Hollanda Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında kararların tenfizini mümkün kılan karşılılık esasını düzenleyen bir anlaşma veya fiili bir durum bulunmadığı- Yabancı mahkeme kararının tenfizinin olanaklı olmaması halinde kesin hüküm ve kesin delil olarak değil ancak takdiri delil olarak kabul edilebileceği-
Uyuşmazlık; vesayet konusunda karar vermenin Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisinde olup olmadığı noktasında toplanmakta olup, Alman mahkemesi tarafından Türk milli hukuku ile çatışmayacak ve hatta aynı paralelde verdiği kararın ne milli hukuka ve ne de münhasır yetki ya da kamu düzeni ile bir alakası bulunmadığı, 1905 tarihli 'Kısıtlamaya ve Benzer Tedbirlere İlişkin La Haye Sözleşmesi'nin 3. Ve 7. maddelerine göre; kural olarak milli hukukun ve milli Devlet mahkemelerinin yetkili olmasına karşın hacir altına alınacak şahsın bulunduğu yer ( Almanya ) makamları da, ilgilinin milli hukukuna ( Türk Hukukuna ) veya bulunma yeri hukukuna ( Alman Hukukuna ) göre hacir kararı alabilecekleri öngörüldüğü, açıklanan tüm bu nedenlerle dava, kısıtlama kararının tanınmasına ilişkin olduğuna göre davanın kabulü gerekeceği-
Tenfizi istenen mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olduğundan mahkemece, tenfiz isteminin reddine karar verilse de, tenfizi talep edilen karar gerekçesiz olmadığından mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olmadığının kabulü ile 5718 sayılı MÖHUK'un 54. maddesinde düzenlenen tenfiz kararı verilmesine engel hallerin mevcut olmadığı- Haksız elde edilen kazancın iade edilmesine ilişkin hükmün, Anayasanın ve hukuk sisteminin temel ilkelerine uygun olduğu-
Yabancı mahkemeden hukuk davasına ilişkin olarak alınmış ve kesinleşmiş ilam hakkında, 5718 sayılı Kanun'un 54. maddesi uyarınca yetkili mahkemenin tenfiz kararı verebilmesi için, onaylı aslı veya onaylı sureti ile tercümesinin ibraz edilmesi, devletler arasında karşılıklılık koşulunun sağlanması, dava konusunun Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmemesi, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye o yer Kanunlarına göre usulünce çağrılması ve temsil edilmesi imkanı sağlanmadan gıyabında karar verilmemiş olması ve o yerin maddi hukuk ve usul hukukuna ilişkin kanunlarına uygun olarak verilmiş olması gerekeceği, Bütün bu şartların yanı sıra tenfiz edilecek hükmün Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmamasının gerekli olduğu, aynı davanın Türk Mahkemelerinde görülmesi halinde farklı sonuca varılacak olması tek başına tenfiz engeli oluşturmadığı gibi, tenfizi istenen kararın gerekçesiz olmasının da tek başına kararın tenfizine engel olmadığı-
Dosya içerisinde bulunan Bakanlık yazısında, Hollanda ile Türkiye arasında alacak davalarına yönelik bir anlaşma olmadığı bildirilmişse de fiili uygulama bulunduğuna dair bir bilgiye yer verilmediğinden, ilamın verildiği ülkenin mevzuatında tenfizi mümkün kılan bir kanun maddesi bulunup bulunmadığı yönünde bir tespitte de bulunulmadığından bu yazının sağlıklı sonuç almaya yeterli olmadığı-
Türk Medeni Kanunu’nun 411 ve 412.maddelerindeki yetkinin kesin ve kamu düzenine ilişkin olduğu kabul edildiği; Alman mahkemesi tarafından verilen vesâyet kararının; vesâyet altına almanın, Almanya’daki hukuki menfaatlerini koruyacağı gibi bu kararın Türk mahkemeleri tarafından tanınması ile de Türkiye'deki menfaatlerini koruyacağı-
İstemci tacir olmayıp, hakkında Almanya'da verilen iflas kararının tanınması talebinin reddine karar verilmek gerekirken, hatalı değerlendirme ve yürürlükte bulunmayan bir Yasa'dan bahisle tanıma ve tenfiz kararı verilmesinin doğru olmadığı-