Davalının eleştirel niteliğindeki ifadelerinin küçültücü ve hakaret niteliğinde olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı, bütün olarak eleştiri sınırlarını aşmadığı-
Dava konusu köşe yazısı, mahkeme delillerden hareketle yazıldığı, bu haliyle haber ve köşe yazısının görünür gerçeğe uygun olduğu anlaşılmakla, basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği-
Yargıtay bozma ilamı ile davacı yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğundan, davalı aleyhine olmak üzere uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği- Davacı tarafından hakkında yürütülen soruşturma sırasında lehine ifade verecek kişileri yıldırıldığı, bu şekilde delillerin davacı tarafından karartıldığı ve davalının takdirname verdiği veya teklifi Bakanlık'ta olan herkesi cezalandırdığı yönündeki ifadelere yer verildiği, bu ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, basın özgürlüğünün sınırları aşılarak, davacının yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu- Davalı haber ajansına vermiş olduğu röpörtajın çeşitli yayın kuruluşlarına dağıtılması sonucu bu kuruluşlarca haberleştirildiği anlaşıldığından, davalının eylemi tek bir eylem olduğu, buna rağmen davacı tarafça davalı hakkında haberi yayınlayan her gazete ile birlikte davalı sıfatı ile ayrı ayrı davalar açıldığı, bu durumda; eylemin tekliği göz önüne alınarak davalı aleyhine tek bir manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Ceza davasının kesinleşen kararına göre, çekin davacı adına yapılmış cirodaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı, davalının eli ürünü olduğunun tespit edildiği, bu nedenle müşteki sanık olarak yargılanan davacının yargılama sonucunda hem dolandırıcılık, hem de sahtecilik suçlarından ayrı ayrı beraatine karar verildiği, davalı ile dava dışı takip alacaklısının dolandırıcılık suçundan beraatine, resmi belgede sahtecilik suçundan birlikte suç işleme kararı kapsamında çeki davacı adına imzalayarak bankaya ibraz ettikleri gerekçesiyle mahkumiyetleriyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşıldığından, davalının resmi belgede sahtecilik suçundan mahkum olması, davacının sahte olarak adına cirolanan çek ile alakalı icra takiplerine maruz kalması, ağır ceza mahkemesinde müşteki sanık olarak yargılanması, yargılama sonucunda beraat etmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının sahtecilik eylemi nedeniyle davacının ticari itibarında zedelenme meydana geldiğinin kabulü ile yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davacı Bankaya haber içeriğinde belirtilen miktarda vergi cezasının tahakkuk ettirildiği ve bu durumun davacının da kabulünde olduğu anlaşıldığından, dava konusu haberin güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, olayın gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte aktarıldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, ifade özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı ve davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığının kabulü ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği-
Haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde, kamusal yarar içeren bir tartışmaya katkı sağlamış olduğu, SGK'nın üst düzey yönetimine yapılan atama yöntemi, dönemin koşulları ve Devletin tehlike olarak gördüğü bir yapıyla mücadelesine yer verilerek, gündemde olan konular hakkında kamuoyuna yönelik değerlendirmeler içerdiği dikkate alındığından,davaya konu haberin kamu yararı üstün tutulmak suretiyle kaleme alındığı-
Ceza mahkemesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanan kararı, hukuk hakimini bağlayıcı bir karar değilse de; davalının şikayeti gerektirir herhangi bir delil ve emare bulunmadığı halde davacılar hakkında şikayetçi olduğu, böylece iftira suçunu işlediği, dolayısıyla şikayetinin haksız olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davacı tarafın yaralanmadığı, yakınlarından ölen ve yaralanan da olmadığı, davacıların oturduğu evi tahliye etmesinin gerekmesi ve eşya zararı, davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmesini gerektirmeyeceği-
İlçe Belediye Başkanı ile Başkan Yardımcısı olan davalıların kendisi hakkında "keyfi ve subjektif olarak olumsuz sicil raporları düzenlediğini, hakkında disiplin soruşturmaları açılarak usulsüz disiplin cezaları verildiğini, bu sicil raporlarının ve disiplin cezalarının idari yargı kararları ile iptal edildiğini" ileri süren davacının iddiaların davalı kamu görevlilerinin görevleri sırasında ve yetkilerini kullanırken işledikleri bir kusura dayandığı- Davalıların görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığından, eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, davanın da idare aleyhine açılıp, husumetin idareye yöneltilmesi gerektiği-"Dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalıların salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşıldığı, davalılar tarafından doldurulan sicil raporlarının iptaline dair İdare Mahkemesi kararlarının gerekçesinde davalıların sübjektif kanaatlerle hareket ettiklerinin belirtildiği, bu durumda eldeki davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği" şeklindeki HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-