Trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemi-
Davacının, bağımsız bölümünde oluşan zararının giderilmesi ve su sızıntısının önlenmesine yönelik olarak projeye aykırılığın eski hâle getirilmesine ilişkin açtığı davanın kesinleşmesini beklemesi ve kesinleşen kararı icra kanalı ile infaz ettirmesinde davacıya kusur izafe edilemeyeceği, Kat Mülkiyet Kanunu’nun 23. maddesinin davacıya yükümlülük getirmediği, davalıların dürüstlük ilkesine aykırı davrandığı- "Eski hâle getirmenin tam olarak yerine getirilmemesinde davacının da kusuru olduğu, eski hâle getirme davasında davacı tarafa da yetki verildiği, mülkiyet hakkına ilişkin dava açılmış ve sürmekte olması ve infazın geç yapılabilmiş olmasının davacıya haksız fiil sorumluluğu bakımından gecikme hakkı vermeyeceği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Mahkemece davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olup olmadığı ve daha az miktarda manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği-
Ceza dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporuna göre davalı araç sürücüsünün asli, mütevaffanın tali kusurlu ve kaza tarihinde 40 yaşında olduğu değerlendirilerek hakkaniyet ilkesi de dikkate alınıp daha makul oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davacı kadının tarafların müşterek çocuğunun doğumuna kadar çalışarak gelir elde ettiği, bu suretle dava konusu taşınmazların edinilmesinde az da olsa katkısının olduğu anlaşılmakla, tarafların her ikisi de çalıştığına göre, davacının taşınmazların edinilmesine bir miktar katkı payının olduğunun kabulü gerektiği- Davacının bir katkı oranı belirlenemediği takdirde, TMK 4. ve TBK 50. madde uyarınca, davacının çalışma süresi de göz önünde bulundurularak hukuk ve hakkaniyete uygun bir katkı oranı takdir edilerek hesaplanacak katkı payı alacağına hükmedilmesi gerektiği-
Bölge adliye mahkemelerince takdir edilen maddi-manevi tazminat miktarlarına ilişkin temyiz talepleri hakkında, Yargıtayca yapılacak incelemenin niteliği ve tazminat miktarları yönünden Yargıtayın temyiz olunun kararı bozup bozamayacağı-Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu, boşanmaya sebebiyet veren olayların aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte bulunduğu, kadın yararına TMK 174/1 ve 174/2 koşullarının oluştuğu ve hâkimin TMK 4, TBK 50 ve 51 gereği gerçekleşen kusurun ağırlığı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ve hakkaniyet gereği uygun bir maddi ve manevi tazminat hükmetme yetkisine sahip olduğu, burada hâkime tanınan takdir hakkının maddi hukuktan kaynaklanan ve hukukî sonuca yönelik olarak kullanılan bir hukuka uygunluk sorunu olduğu-
Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu, boşanmaya sebebiyet veren olayların aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte bulunduğu, kadın yararına Türk Medeni Kanununun 174/1 ve 174/2 koşullarının oluştuğu- Hâkimin, TMK’nın 4. maddesi, TBK’nın 50 ve 51. maddeleri gereği gerçekleşen kusurun ağırlığı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ve hakkaniyet gereği uygun bir maddi ve manevi tazminat hükmetme yetkisine sahip olduğu, burada hâkime tanınan takdir hakkının maddi hukuktan kaynaklanan ve hukukî sonuca yönelik olarak kullanılan bir hukuka uygunluk sorunu olduğu-
Davalının işyerinde çalışması nedeniyle davacıda oluşan bel fıtığı meslek hastalığının mahiyeti ve bu hastalık nedeniyle maluliyetinin bulunmaması da gözetildiğinde hükmedilen (20.000 TL) manevi tazminat miktarının fazla olduğu-
Taraflar arasında vekalet ücretine ilişkin bir kararlaştırma olmaması nedeniyle ücret ancak mahkemece yapılacak tahkikat sonucunda belirleneceğinden davacının dava açarken vekâlet alacağının ne olduğunu bildiğinden yahut net olarak belirleyebildiğinden bahsetmenin mümkün olmayacağı- Alacak belirsiz olduğundan, davacının yargılama sırasında HMK. m.107/2 çerçevesinde talep sonucunu arttırabileceği, bu halde davanın ıslahı kurumundan bahsedilemeyeceği ve arttırılan talep yönünden davalının zamanaşımı def'inin de dinlenmeyeceği, talep arttırımında bulunulmaz ise mahkemenin, alacağın miktarını tespit edeceği ve taleple bağlı kalarak dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden alacağa hükmetmek durumunda olacağı-
Haksız azledilen davacı avukatın Avukatlık Kanunu m. 164/4 çerçevesinde vekâlet ücreti alacağının tahsilini istediği eldeki davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu ve bu nedenle dava değerini arttıran talep dilekçesindeki alacak miktarı yönünden zamanaşımının işlemeyeceği- "Vekâlet ücreti talebine konu tapu iptal ve tescil davasının değerinin belli olduğu, bu değer üzerinden önce 164/4 uyarınca %20 oranında vekâlet ücreti hesaplayarak davalıya iki ayrı ihtar gönderen davacının sonra fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek yüzde onu üzerinden hesapladığı tutar üzerinden icra takibi başlattığı gözetildiğinde, artık söz konusu ücret iddiasını HMK. m. 107. maddesi çerçevesinde talep edilemeyeceği, aksini kabulü halinde, mahkemenin takdir hakkını kullandığı her davanın belirsiz alacak davası olarak sayılabileceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-