Boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurlu olduğundan eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemeyeceği- Velâyetin düzenlenmesinde asıl olan çocuğun üstün yararı olduğundan; aile mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan, ana/babanın yaşam koşul ve ortamı değerlendirilip, çocuğun sağlıklı gelişimi için hangi ebeveynin yanında bulunmasının üstün yararı olduğu tespit edilip, aradan geçen zaman da göz önüne alınarak yeniden inceleme ve rapor istenip; idrak çağında bulunan çocuğun velayet konusundaki görüşleri de alınarak ve toplanan diğer deliller birlikte değerlendirilerek, velâyet konusunda bir karar verilmesi gerektiği-
Annenin çocuklara karşı ilgisiz olduğu, şiddet uyguladığı, müşterek çocukların bakımıyla yeterince ilgilenmediği, kardeş bütünlüğünün sağlanması açısından ...'nın velâyetinin babaya verilmesinde çocuğun yararına aykırı bir husus kanıtlanmadığına göre tercihleri de gözetilerek ortak çocuğun velâyetinin de davalı babaya verilmesi gerektiği-
Cumhuriyet Savcısı tarafından açılan yaş düzeltimine-
Çocuğun soyadının, annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde; üstün yararı bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, aksine çocuğun soyadının annenin soyadıyla değiştirilmesinde çocuğun üstün yararının bulunduğu anlaşıldığından davacı annenin ortak çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesine yönelik davasının kabulü gerektiği-
Boşanma davası sonrasında çocuğun soyadını değiştirme talebiyle velayet hakkı sahibi anne tarafından açılan davanın reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda; emsal oluşturacak diğer başvuru sonuçları da dikkate alınarak, eşlerin evliliğinin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele oluşturduğu; çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte; çocuğun soyadına ilişkin belirlemelerde yalnızca babanın soyadının esas alınması ve bunun sürdürülmesi suretiyle öngörülen farklılık karşında, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine nasıl bir olumsuz etkide bulunacağının yargısal makamlarca açıklanmadığı, bunun yanı sıra velayetin uyarlama yapılan bir yetki olmasına bağlı olarak velayete ilişkin değişikler sonrasında soyadının da değiştirilebilmesi yetkisi verilmesinin, nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliğini ve istikrarı zedeleyeceği gibi çocuğun ruh hâli üzerinde de çok derin ve etkili travma yaratacağı ileri sürülmekle birlikte ilgili yargısal makamların, çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece, çocuğun soyadının değiştirilmesinin mümkün olmadığı ve bu kapsamda babanın evliliğin devamı süresince veya sona ermesi durumunda, kendi soyadında yapacağı değişikliğin çocuğa sirayeti suretiyle çocuğun soyadında değişikliğe neden olabileceği yönündeki tespiti karşısında, söz konusu gerekçenin tatmin edici nitelikte olmadığı- Başvuruya konu yargı kararları açısından da çocuğun soyadının belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması bakımından kadın ve erkek arasında öngörülen farklı muamele makul şekilde gerekçelendirilmediği gibi çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece çocuğun soyadının değiştirilmesinin hiçbir koşulda mümkün olmadığı tespitlerine yer verilmek suretiyle kadın eş için haklı nedenlerin bulunması durumunda dahi çocuğun soyadını belirleme imkânı tanımayan söz konusu uygulamanın ölçülü olmadığı-
Fiili ayrılık sırasında ve hâlen davalı baba yanında kalan çocukların velayet haklarının Türkiye'den ayrılarak Almanya'ya yerleşen davacı anneye verilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı- Dava açıldıktan sonra 18 yaşını dolduran çocuk hakkındaki velayet davasının konusuz kaldığı-  Davanın açıldığı tarihte 3 yaşında ise de, hali hazırda kendi görüşlerini ifade edebilecek olgunluğa eriştiği (idrak çağına geldiği) anlaşılan çocuğun mahkemece kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda bizzat dinlenilmesi, görüşlerini gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağının sağlanması; ifade edecekleri görüşlerin, çıkarlarına ters düşmediği takdirde, buna değer verilmesi gerektiği- "Küçüğün dava açıldığı tarihte 3 yaşında olduğu ve anne özlemi çektiği, davacı annenin velayet görevini yerine getirebilecek yeterliliğe sahip olduğu, bu nedenle küçüğün velayetinin anneye verilmesine ilişkin direnme kararının onanması gerektiği", "dava tarihinden sonra idrak çağına gelen çocuğun görüşüne başvurulması durumunda tespit edilecek beyanın mahkemeyi bağlamayacağı" , "yargılama süreci gözetildiğinde davaya konu küçüğün ergin olması, dolayısıyla davanın konusuz kalması sonucunu da doğuracağı, annenin Almanya'da yaşadığı ortamın belirsizliği ve küçüğün alıştığı çevre ile kardeşlerinden ayrılmaması hususları dikkate alındığında Özel Daire bozma kararının doğru olduğu" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Kadının başka biri ile devamlı bir şekilde birlikte yaşadığı ispatlanamadığından,TMK 176/3 koşullarının oluşmadığı- Eşit kusurlu kabul edilen ve dosya kapsamı itibariyle herhangi bir geliri olmayan kadın yararına TMK'nın 175. maddesi koşulları gerçekleştiğinden uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerektiği- Boşanma davasında velayet hususunda, 2008 doğumlu olan müşterek çocuk dava tarihinde 5 yaşında olmakla birlikte inceleme tarihi itibariyle 10 yaşında olup hâli hazırda idrak çağında olduğundan yeterli idrak gücüne sahip olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda danışılarak, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağının sağlanıp; ifade edeceği bu görüşün, çocuğun kendi çıkarına ters düşmediği takdirde, buna önem verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davacıların kanuni temsilcileri vasıtasıyla görevlendirilen vekilin, vekalet görevinin ergin olmaları nedeniyle sona erdiğinden haberdar edilmeleri; davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usuli sorunu ortadan kaldırabilecekleri açıklanarak, bu yönlerden karar almalarına yetecek uygun bir süre verilerek ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmak gerekeceği, ancak, yerel mahkemece davacılara tebligat çıkartılarak durumdan haberdar edilmeksizin ve davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle davaya devam edebilecekleri açıklanmaksızın yetkisiz hale gelen vekile bildirim ile yetinilerek, davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre, HMK'nun 77. maddesi gereğince hüküm sonucunun davanın açılmamış sayılması şeklinde oluşturulmamasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Velayetin değiştirilmesi sonucu, velayet kendisine tevdi edilmeyen tarafın, ekonomik imkânları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlü olduğu- Mahkemece verilen velayetin değiştirilmesi kararı da ancak kararın kesinleşmesiyle geçerlilik kazanacağından, iştirak nafakasının başlangıç tarihinin de velayetin değiştirilmesi kararının kesinleşme tarihi olması gerektiği-
Velayetin düzenlenmesinde asıl olanın, küçüğün yararının korunması ve geleceğinin güvence altına alınması olduğu ve mahkemece yargılama aşamasında taraflarca ileri sürülen iddiaların, meydana gelen yeni gelişmelerin göz önünde tutularak tüm delillerin büyük bir titizlikle incelenerek sonuca gidilmesi gererktiği- Davacı baba dava dilekçesinde tanık deliline dayanmasına karşın mahkemece davacı tarafa tanıklarını bildirmesi için gerekli imkân tanınmadan, hukuki dinlenilme hakkına aykırı olacak şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu- Sadece pedagog tarafından düzenlenen uzman raporu dikkate alınarak bir değerlendirilme yapılmasının hatalı olduğu- Mahkemece davacı tanıkları dinlendikten ve aile mahkemesi bünyesinde bulunan "psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan" oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alındıktan sonra diğer tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle velayet hususunda bir karar verilmesi gerektiği-