Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı-
Muhdesatın aidiyetinin tespiti-
Alacak miktarı, likit olmadığından icra inkar tazminatı talebinin reddi gerektiği- Uyuşmazlık konusu olan icra inkâr tazminatının hesaplanmasında esas alınacak, davaya konu edilen asıl alacak tutarın direnme kararının verildiği 25.05.2023 tarihinde geçerli olan 'temyiz edilebilirlik sınırı'nın altında olduğundan anılan karara karşı temyiz edilemeyeceği- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda uygulanan parasal sınırların artışında, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtay'ın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece yeniden bakılan davalarda uygulanmayacağının düzenlendiği, bu durumda Özel Daire bozma kararı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında karar tarihi itibariyle parasal sınırların artışının dikkate alınamayacağı, ön sorun bulunmadığı ve işin esasının incelenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşün kabul edilmediği-
Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararların HMK'nun 362 inci maddesi uyarınca temyiz edilemeyeceği - Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması halinde anılan Kanun'un 352 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerektiği-
Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince asıl dava dosyası yönünden istinaf taleplerinin esastan reddine karar verildiği, birleşen dava yönünden ise davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verildiğinin anlaşılmış olmasına göre, iş bu dosyanın öncelikle yerel mahkemesine gönderilerek Bölge Adliye Mahkemesince belirtilen eksiklikler tamamlanarak yeniden yargılama yapılması, verilecek kararın Bölge Adliye Mahkemesine denetimine tabi tutulduktan sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince asıl dava dosyası ve birleşen dava dosyası yönünden “esastan red” kararı verilmiş gibi temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmesinin usul ve hukuka uygun olmaadığı, dosyada asıl ve birleşen dava ile ilgili nihai karar verildikten sonra dosyanın bütün olarak temyiz incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmesi gerekirken Yasa'nın 297 maddesi ve 362 maddesine aykırı şekilde alınmış bir tefrik kararı da olmaksızın sadece asıl dava dosyası yönünden dosyanın Dairemize gönderilmesi hatalı olup kararın bozulması gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın, 25.07.2018 tarihli fen bilirkişi raporuna ekli krokisinde (A) harfi ile gösterilen ve mahkemece kabulüne karar verilen 5.193,85 m2 kısmının dava tarihi itibariyle keşfen saptanan değeri olan 31.163,10 TL'nin ve (B) harfi ile gösterilip mahkemece reddine karar verilen 13.796.97 m2 kısmının dava tarihi itibariyle keşfen saptanan değeri olan 82.781,82 TL' nin Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihinin 2022 yılı itibari ile kesinlik sınırının altında kaldığı-
Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde temyiz dilekçesinin reddine karar verileceği-
İstinaf dilekçesinin Bölge Adliye Mahkemesi'nce -HMK m. 341/2, 346 ve 352/1 kapsamında- reddine karar verilmesinin ardından, -22.07.2020 T. ve 7251 s. K. m. 53 ile- 3402 s. Kadastro Kanunu’na eklenen ek m. 6 hükmünün yürürlüğe girmiş olması karşısında, ilk derece mahkemesince verilen kararın, temyiz kanun yolu aşamasında yürürlüğe giren bu hükmü karşısında miktar itibariyle kesin hüküm niteliğine haiz olduğunun söylenemeyeceği, bu karara karşı istinaf kanun yolunun açık olduğu- "3402 s. Kanun'un ek madde 6 hükmünün geçmişe etkili olarak düzenlenmediği, HMK m. 448 kapsamında ilk derece mahkemesince kararın verilmesi ile usul işleminin tamamlandığı, kararın verildiği tarihte miktar itibariyle kesin olduğu, dolayısıyla istinaf kanun yoluna başvurulamayacağı, temyiz sınırı bakımından taşınmazlarla ilgili bir ayrımın mevcut olmadığı, kesin olan bir kararın doğuracağı usuli kazanılmış hakkın nazara alınması gerektiği, kanun koyucu tarafından tanınmayan kanun yoluna başvuru hakkının yargı kararlarıyla tanınamayacağı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-