Mahkemece kadının dava dışı taşınmaza katkısı olmadığına yönelik kabulü doğru olmadığından kooperatif yoluyla edinilen dava dışı taşınmaza kadının katkı oranı, erkeğin kooperatife üyelik süresi, evlilik tarihi ile tahsis tarihi arasındaki süreler göz önünde bulundurulup hukuk ve hakkaniyete uygun şekilde belirlenerek, dava konusu taşınmazdaki kişisel mal denkleştirme yapılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu ve aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabildiğinden davacı 22.02.2012 tarihli dilekçesiyle ıslah yoluna başvurduğu için bu tarihten sonra sunduğu dilekçeler doğrultusunda karar verilmesinin hatalı olduğu-
Erkeğin, kadının ameliyat ve tedavi süreci ile ilgilenmediği, buna ilişkin masrafları karşılamadığı anlaşıldığından boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu- Evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların, kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği ve boşanma sonucu kadının en azından diğerinin maddî desteğini yitirdiği dikkate alınarak kadın lehine tazminata hükmedilmesi gerektiği- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat az olup hakkaniyet ilkesi gereğince daha uygun miktara hükmedilmesi gerektiği-
Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında kadın yararına takdir edilen maddî ve manevî tazminatın az olduğu ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî ve manevî tazminata takdiri gerektiği-
Yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldıktan sonraki dönemde, "genel müdür" olarak yaptığı işin niteliği ve SGK nezdinde kayıtlı olduğu “yönetici" statüsü nazara alındığında; davacının davalı şirkette, işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan "işveren vekili" niteliğini haiz bir iş/hizmet ilişkisi içerisinde çalıştığının kabulü gerektiği- Anılan dönemde davacının, iş/hizmet sözleşmesindeki "bağımlılık" unsurunu ortadan kaldırır düzeyde bir görev aldığının söylenemeyeceği- Davacının uyuşmazlık konusu dönemde, "işveren vekilliği" (İş K. m. 2/5) sıfatı için gerekli tüm unsurları bünyesinde barındıran bir çalışma içerisinde olduğu, işveren davalı şirket karşısında çalışan konumunda (İş K. m. 2/6) olduğu, şirkette sahip olduğu pay oranı ile davalı şirketin yönetim kurulunu tayini için alınacak genel kurul kararlarına etkisinin davalı şirketle olan iş/hizmet ilişkisindeki bağımlılık unsurunu ortadan kaldırabilecek düzeyde olmadığı gözetildiğinde, genel müdür davacının yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı tarihten sonraki uyuşmazlık konusu döneme ilişkin olarak ileri sürdüğü alacak talepleri bakımından iş mahkemelerinin görevli olduğu-
İcra takibine konu edilen vakıf borcunun kaynağı, ödemenin yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa ne zaman ve kim tarafından yerine getirildiği, varsa bu ödemelere ilişkin belgeler ile borcun beyan, tahakkuk ve ödeme dönemlerinde vakıfın mal varlığının bahse konu borcu ödemeye yeterli olup olmadığı, vakıf yönetim kurulunun kendi arasında işbölümü yapıp yapmadığı hususları ilgili kurum, kişiler ve taraflardan sorulup alınacak cevap yazıları ile tüm dosyanın yeniden oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kuruluna tevdi edilerek borcun neden kaynaklandığı, vergi aslı veya vergi cezası, gecikme zammı gibi türünün ne olduğu ve ödenip ödenmediği, vakfın ödeme gücünün bulunup bulunmadığı, bu borç nedeniyle taraflara yüklenebilecek kusur oranının bulunup bulunmadığı, bu borçtan tarafların sorumluluğunun tespiti ve borcun bir miktarının davalıdan istenmesinin haklı olup olmadığının duraksamasız belirlenmesine yönelik rapor alınması, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davalı şirketin 24.12.2010 tarihinde kurulup tescil edildiği, şirket sözleşmesi ile davalının 10 yıl süreyle şirketi temsile münferiden yetkili müdür olarak atandığı, şirket müdürü tarafından noterden alınan düzenleme şeklindeki vekâletname ile davalının genel yetkili ticari vekil olarak atandığı, şirket müdürünün, davalının kızı olduğunun anlaşıldığı, davalı tarafından davalı şirketin kaşesi altında yazılıp imzalanan ve müşterilerine gönderilen ve ayrıca haksız rekabet teşkil ettiği hususu kesinleşen yazıda, kurucusu ve ortağı olduğu davacı şirketten ayrılarak davalı şirketi kurduğunu ve hizmetlerine bundan sonra farklı bir şirket ismiyle devam edeceğini belirttiği; davalının, davalı şirketin hissesinin kendi adına kayıtlı olmasına rağmen öğrenci olması sebebiyle tüm işlerin babası tarafından takip edildiğini belirttiği, buna göre; davalı şirketin kaşesi altında davalı tarafından yazılan ve müşterilerine gönderilen yazının haksız rekabet teşkil ettiği ve bu hususun kesinleştiği, davalının şirket müdürü olduğu ve diğer davalının ise şirket organı gibi hareket ettiği gözetilerek anılan davalıların TMK’nın 50. maddesi gereğince, kişisel sorumluluklarının değerlendirilmesinin gerektiği, sonuç itibarıyla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Köy tüzel kişiliği adına dava açmak ve açılan davayı takip yetkisi köy muhtarına ait olduğu, köy muhtarının hukukî bir engelinin çıkması durumunda bu yetki köy derneğinin seçeceği temsilcinin de bu yetkiyi kullanabileceği- Davaya konu taşınmaz Büyükşehir sınırları içerisinde olması sebebiyle, mahkemece davaya hem ilçe belediyesi hem de büyükşehir belediyesinin dahil edilerek görülmesi gerektiği-
11. HD. 12.06.2019 T. E: 2018/2686, K: 4362-
Takibe konu bono incelendiğinde, keşideci ve lehtar, şirket niteliğinde olduklarından ve dolayısıyla tacir sıfatını haiz bulduklarından HMK.nun 17. maddesi gereğince tacirler arasında düzenlenen yetki sözleşmesinin geçerli olduğu, taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa takibin yetki sözleşmesinde belirlenen yerde başlatılmasının gerekeceği- Avalist borçlu, tacir olmadığından HMK.nun 17. maddesi uyarınca yapılan yetki sözleşmesinin kendisini bağlamayacağı, bu sebeple yetki itirazının kabulü yönündeki karar, avalist borçlu yönünden doğru olup, icra dosyasının adı geçen borçlu yönünden tefriki ile yetkili icra dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekeceği- Varlığı sona eren tüzel kişinin organı bulunduğundan söz edilemeyeceği gibi hukuki işlemlerin tarafı olarak adına işlemler yapılabileceğinden ve bu kapsamda bir davada taraf ehliyeti bulunduğundan da söz edilemeyeceği- Taraf ehliyetinin dava şartı olduğu, dava sırasında mevcut olan dava şartı, yargılama sırasında ortadan kalkmış ve tamamlanabilir dava şartı ise bunun tamamlanması için ilgili tarafa süre verilmesi gerekeceği-
HGK. 16.05.2019 T. E: 2016/21-2773 , K: 580-