Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere; ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşeceği, öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı ispatlanması gerekeceği, hayat deneyimlerine göre, olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesi olduğu, başka bir anlatımla, bunların, davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmayacağı, diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu, bu nedenle, evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkün olduğu, bunun sonucu olarak, normal koşullarda, ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekeceği, davacının, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altında olduğu-
Tapuda kayıtlı bulunan bir taşınmazın haricen satışı Türk Medeni Kanunu'nun 706, Türk Borçlar Kanunu'nun 237 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddesi hükümleri karşısında geçersiz olup, böyle bir satışın, haricen satın ve devralan kişiye tapu kaydının iptali ve adına tescili yönünde bir hak bahşetmeyeceği; 6100 sayılı HMK'nun 200 md. uyarınca ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçen işlemler için öncelikle yazılı delil ispatının gerekeceği; açık muvafakat halinde tanıkla ispat imkanı sağlanması gerekeceği-
Türk Medeni Kanunu'nun 6. ve HMK'nın 190. maddeleri gereğince iddia eden, iddiasını ispat yükümlülüğü altında olup, davacı, davalı ile aralarında sözlü eser sözleşmesi ilişkisi olduğunu iddia etmekte ise de, davalı akdi ilişkinin olmadığını savunduğundan, davacının akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekeceği; aksi takdirde davanın tümden reddine karar vermek gerekeceği-
İtirazın iptali ve tahliyeye ilişkin davada dayanılan kira sözleşmesinde "kiraya verene yapılan ödemeler" başlıklı kısımda, "teslim eden" bölümünde davalının imzasının bulunduğu, "teslim tarihi" bölümde karalama yapıldığı, sözleşmede bunun dışında davalının başka bir imzasının bulunmadığı anlaşıldığından, yazılı kira sözleşmesindeki hükümlerin davalıyı bağlamayacağı ve kira bedeli taraflar arasında çekişme konusu olup davacının TMK. 6 uyarınca kira bedelini kanıtlaması gerektiğinden, mahkemece davacıya, kira bedeli konusunda yemin delili dahil ispat vasıtalarını sunması için imkan ve süre verilmesi gerektiği-
Külli tasfiyenin söz konusu olduğu durumlarda takas ve mahsubun Mahkemece, değerlendirilmesi ve bu konudaki görüşünün ortaya konulması zorunlu olup, TMK'nun 236/1- son cümlesine göre takas defi emir niteliğinde olup, istekle bağlılık ilkesi ile harçsız dava açılamaz kuralına takılmadan isteğin (takas defi'nin) değerlendirilmesi gerekeceği-
Davalı kocanın talep edilen ziynetlerden bir kısmının bozdurulduğunu kabul ettiği, bu durumda, bozdurulan ziynetlerin davacı kadın tarafından iade edilmemek üzere rıza ile verildiğinin ispatı davalı kocada olup, bu ziynetlerin davalı kocaya bağışlandığı hususunun lehine hak çıkacak taraf olan davalı koca tarafından kanıtlanması gerekeceği-
Boşanma davasının açıldığı 25.02.2009 tarihinde para bankada mevcut değil ise de; söz konusu paranın bu tarihten iki gün önce yani 23.02.2009 tarihinde mevcut olduğu ve davalı-karşı davacı tarafından çekildiği, çekilen bu paranın aile birlikteliğinin herhangi bir ortak giderine harcanmak suretiyle tüketildiği TMK'nun 6 ve 222. maddeleri gereği C. tarafından kanıtlanamadığından tasfiyeye tabi tutulması gerekeceği-
Mülkiyet (tespit istemli) davasında, dava konusu binanın davacılar tarafından meydana getirildiği iddiasının ispat yükünün (TMK.madde 6) davacı taraf üzerinde olduğu-
Hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için çözümü gereken olaya uygulanabilir kanun hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmamasının arandığı ve hakimin, kanun boşluğunu doldururken takip edeceği yolun; kanun koyucu gibi hareket etmekten ibaret olduğu (MK. mad. 1), Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik kararı ile sonuçlanan davanın ne şekilde ve hangi sürede adli yargıda ikame edileceği konusunda HMK.’da bir düzenleme bulunmadığı- Adli yargı mahkemeleri arasındaki göreve ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulan; görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine, davacının, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe vermesinin gerektiği, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine ilişkin HMK. mad. 151 hükmünün, kıyasen uygulanarak, sonradan görevli mahkemede açılan dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı niteliğinde kabul edilerek, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü süre de, hatalı yargı düzenine bağlı mahkemede davanın açıldığı tarihe göre belirleneceği- Davacı tarafından 19.04.2004 tarihinde iş sözleşmesinin feshine ilişkin işlemin iptali istemiyle idari yargıda açılan dava adli yargının görevli olduğu gerekçesi ile görev yönünden red ile kesinleştiği ve davacının görevsizlik kararından sonra adli yargıya başvurarak eldeki davayı açtığı anlaşıldığından, işe iade davasının ise hak düşürücü olan fesihten itibaren bir ay içerisinde açılması hususu, yukarıda değinilen yanlış yargı yolunda açılan davalara dair açıklamalarda belirtildiği üzere İYUK.'da yer alan hükümler kıyasen uygulanmakla, görevli mahkemede o tarihte açılmış sayılan davanın önşartı için de geçerli olduğundan, feshin işçi tarafından öğrenildiği tarih dikkate alındığında 4857 s. İş K.’nun 20. maddesinde öngörülen bir aylık hak düşürücü süreden sonra açılan davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerekeceği-
Davacı, davalılar ile aralarında eser sözleşmesi kurulduğunu iddia etmekte, davalılar ise davacı ile aralarında sözleşme ilişkisinin kurulmadığını savunmakta olup, davacının akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekeceği-