Artık değere katılma alacağı isteği-
Davaya konu taşınmazların davalının babası adına kayıtlı iken tarihinde satış yoluyla davalı eşe devredildiğinin anlaşıldığı, davalının babası tarafından satış gibi işlem yapıldığı ve yapılan devir evlilik birliği içerisinde gerçekleşmiş ise de; bir fiili karine olarak, hayatın olağan akışına göre eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan bu gibi malvarlığı devirleri karşılıksız kazandırma (bağışlama) olarak değerlendirildiği, bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını, tasarrufun karşılıksız kazandırma olmayıp karşılığı verilerek elde edilmiş bir edinim, yani gerçek anlamda bir satış işlemi olduğunu iddia eden eşin; başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlaması gerektiği-
Dava dilekçesindeki anlatımdan ve talep sonucundan, uyuşmazlığın, üçüncü kişinin İİK’nin 96. vd. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına dayalı olarak ileri sürdüğü “istihkak iddiasına” ilişkin olduğunun kabulü gerekeceği, bu durumda mahkemece; taraf teşkili sağlanarak, takip miktarı veya mahcuzun değerinden hangisi az ise, o değer üzerinden nispi harç alınarak ve bu şekilde noksan harç tamamlattırılarak tarafların tüm delilleri toplanarak, duruşma da açılmak suretiyle çekişmenin istihkak davası prosedürüne göre çözümlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davacı kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği teslim edilmesi gereken dairenin tapusunun verilmemesi üzerine anılan alacak davası açtıklarını, bu aşamada mal kaçırma amacı ile dairenin davalı üçüncü kişiye satışının yapıldığını belirterek, satışın iptali ile tapunun borçlu adına tesciline karar verilmesini talep etmiş olup davalılar arasında mal kaçırma amacı ile muvazaalı yapıldığı ileri sürdüğünden, HMK. mad. 33 uyarınca, hukuki nitelendirmeyi yapmakla yükümlü mahkemenin, icra dosyasındaki alacağın tahsil edilip edilmediğini araştırarak, tahsil edilmemiş ise olayı TBK'nun 19.maddesi gereğince değerlendirmesi ve sonucuna göre karar vermesi gerektiği-
Dava, TBK. mad. 19 gereğince açılmış muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali davası olarak değerlendirilmiş ise de, dava dilekçesine, davacı vekilinin yargılama sırasındaki yazılı ve sözlü anlatımlarına göre, dava İİK'nun 277 vd. gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğundan, ve dava dayanağı takip dosyasında yapılmış bir haciz bulunmadığı gibi, İİK. mad. 143 gereğince aciz belgesi de sunulmadığından, davalı borçlunun aciz halinin ispatlanmamış olduğu ve davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- Davalı üçüncü kişinin davalı borçlunun eşine dava konusu taşınmazı satın alması için vekalet vermesinin tek başına muvazaa olgusu için yeterli olmadığı-
Davacının boşanmadan kaynaklanan alacağı için açtığı takibin semeresiz kaldığı, boşanma davasının açıldığı tarihten sonra davalı borçlunun dava konusu taşınmazları elinden çıkardığı uyuşmazlkta, mahkemece işin esasına girilerek satış silsilesinin içinde borçlu tarafından ilk satış işleminin tarafı olan kişinin davaya dahili sağlanarak, gerekirse taşınmazların son maliklerinin de tesbiti yapılarak taraf teşekkülü yapıldıktan sonra tüm satışlar yönünden TBK 19'daki muvazaa olgusunun araştırılarak, bu olgunun isbatı halinde davanın kabulü ile borçlu veya davacı adına tesciline gerek olmadan davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine, aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Mahkemece, "davanın TBK 19'a dayalı olarak açılması halinde sadece davacı adına tescilini isteyebileceğini, oysa davacının haciz ve satış yetkisi istediğini, İİK 277 vd. uyarınca tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için ise elinde aciz vesikası olmadığı gibi 5 yıllık hakdüşürücü sürenin de geçtiğinden bahisle davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Kural olarak, eşlerden birine ait mal varlığında, diğer tarafın mülkiyet veya başka ayni hak talebi söz konusu olamayacağı, mal rejiminin tasfiyesi isteğinde bulunan eşe ya da mirasçılarına tanınan hakkın ayni olmayıp, şahsi alacak hakkı olduğu- Açıklanan bu kuralın istisnalarının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 226/2. maddesinde (alacaklı eşin tasfiyeye konu paylı malda üstün yararını kanıtlaması) ve 240. maddesinde (aile konutu veya eşyanın söz konusu olması) tahdidi olarak belirtildiği-
Mahkemece yetki itirazının kabulü ile dosyanın İstanbul İcra Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilerek sonuca gidilmiş ise de, borçluların yetkili icra dairesi olarak bildirdikleri icra dairesi olan Bakırköy İcra Dairesi yetkili ise, mahkemece, gerekçesi de belirtilerek, alacaklının yetki itirazının kaldırılması talebinin reddine, diğer itirazların kaldırılması talebi konusunda karar verilmesine yer olmadığına, Bakırköy İcra Dairesi yetkili değil ise, yine gerekçesi belirtilerek, alacaklının, borçlunun esasa ilişkin diğer itirazlarının kaldırılmasına yönelik talebinin incelenmesi ve duruma göre İİK'nun 68. maddesi uyarınca borçlunun itirazının kaldırılmasına ya da itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, HMK'nun 26 ve 33. maddeleri hükümlerine aykırılık teşkil edecek şekilde, istek dışına çıkılarak ve hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Davacı mirasçı sağ eşin mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle talep ettiği ve terekeye ait borç sayılan alacak miktarından, davanın mirasçılar arasında görülmesi nedeniyle, davacıda dahil bütün mirasçıların miras payları oranında sorumlu oldukları-
Tarafların yapacakları farklı hukuki nitelemenin hakimi bağlamayacağı, hakimin ancak tarafların kendisine bildirdikleri vakıalar ile bağlı olacağı, fakat bu vakıalara uygulanacak hukuk kurallarını bulup uygulamakla yükümlü olduğu, tarafların bildirdikleri hukuki sebeplerle bağlı olmadığı- İlk derece mahkemesi kararına konu davanın davalı iflas idaresi yönünden "kayıt kabul davası" niteliğine sahip olduğu, bu davanın daha önce açılan bir dava dosyasında, aynı davalıya karşı, aynı sebeplerle ve aynı miktarlarla açıldığı ve davanın mahkemece reddine karar verildiği, bu yönden HMK 114/ı maddesinde açıklanan dava şartlarından derdestlik durumunun doğduğu davanın derdest olmamasının, HMK 114 maddesine göre dava şartı olarak tespit edildiği, HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartların aykırılık saptanması halinde, davanın usulden reddi gerektiği- Derdestlik nedeni ile birleştirmenin de söz konusu olamayacağı- Diğer davalı yönünden de, dayanak gösterilen ve davalının açtığı konkordatonun tasdiki davasında verilen davanın kabulü kararının istinaf mahkemesince ortadan kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine iadesi karşısında yine davanın bu davanın görülmesinde hukuki yarar şartı kalmadığından istinaf başvurusunun reddi gerektiği-