Eşlerin evlilik birliği nedeniyle sadakat yükümlülüğü altında olduğu- Evli olduğunu bildiği kişiyle ilişkiye giren davalının, dava dışı eşin sadakatsizlik eylemine katılması karşısında, her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olacakları- Haksız fiil sorumluluğu genişletilemeyeceğinden ve yansıma yoluyla manevi tazminat talep edilemeyeceğinden, davalının eyleminin çocukların kişilik haklarına da saldırı niteliğinde olduğunun kabul edilemeyeceği-
Evli olduğunu bildiği kişi ile ilişkiye giren davalının da eşin sadakatsizlik eylemine katıldığı ve her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilebilir mi?
Sadakatsiz olan davacının kendisine evden kovan davalıdan "daha fazla" kusurlu kabul edilmesi gerektiği- Az kusurlu olan davalının, davaya itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, evlilik birliğinin devamında davalı bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığından TMK. mad. 166/2 uayrınca boşanmaya hükmedilmesi gerektiği- Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ise diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunmanın genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği (HMK mad. 141/1)- Davalı kadın cevap dilekçesinde maddi ve manevi tazminatlar ile yoksulluk nafakası yönünden bir beyanda bulunmamış, ön inceleme duruşmasından sonra maddi ile manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talebinde bulunmuş, davacı tarafın ise bu taleplere yönelik açık muvafakati olmadığından, bu taleplerin iddianın ve savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu-Usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmadığından, tazminat ile yoksulluk nafakası talepleri hakkında "karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerektiği-
Davalı erkeğin kusurlu davranışları yanında, davacı kadının da eşini sevmediğini söylediği, eşine sen erkek misin, adam mısın dediği anlaşıldığından boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerektiği ve davacı kadın lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği-
Tanık beyanlarında erkeğin kadına sarf ettiği " Allah belanı versin, lanet olsun, defol git, deyyusun kızı" gibi sözler davalı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğinden TMK. mad. 174/2 uyarınca davalı kadının manevi tazminat talebinin kabulü gerektiği-
Kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatının az olduğu- Ziynetlerden 10 adet bileziğin erkek tarafından bozdurularak otomobil alındığı erkeğin kabulünde olarak, bu ziynetlerin iade edilmemek üzere verildiği hususunun da erkek tarafından kanıtlanmadığı anlaşıldığından bileziklerin dava tarihi itibariyle değerlerinin belirlenerek erkekten tahsiline karar verilmesi gerektiği-
Davalının doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemeyeceğinden ve iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerektiğinden "davalının, davacının eşinin evli olduğunu bilmesine rağmen onunla duygusal birliktelik yaşayarak" evliliğin bitmesine neden olduğu savunularak manevi tazminat isteminde bulunulamayacağı-
Süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın sonraki iddia ve savunmaları dikkate alınarak davacı kadına kusur yüklenmesinin isabetsiz olduğu- Boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı kadına evlilik birliği içerisinde şiddet uygulayan ve baba evine gönderen davalı erkeğin tam kusurlu olduğu ve davacı kadın yararına maddi- manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davacının, tahkikat aşamasında iddiasını genişleterek TMK. mad. 174/1-2 uyarınca maddi ve manevi tazminat talebinde bulunması ve davalının bu talebe açık rızasının bulunmaması ve bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmaması halinde, mahkemece hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilebilecek nitelikte bir tazminat talebi mevcut bulunmadığından, talepten fazlasına hükmedilemeyeceği (HMK. mad. 26) ve davacının tazminat talepleri hakkında “usulüne uygun ileri sürülmediğinden karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerektiği-
Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesinin kabul edildiği- Dava dilekçesinin davalıya usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinden sonra, süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden, savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK. mad. 129/1-e) bulunmadığından, davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkan bulunmadığı- Boşanmaya sebep olan olaylarda ailesinin müdahalesine sessiz kalan davalı erkek tam kusurlu olup, davacı kadın yararına TMK.'nun 174/1 maddesi koşulları oluşmuş olduğu-