Katkı payı alacağının, tarafın katkı oranı tespit edildikten sonra tasfiyeye konu malın dava tarihi itibariyle belirlenecek sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle hesaplanacağı- Araç eşler arasında mal ayrılığı rejimi geçerli olduğu tarihte davalı adına satın alınmış olup, araç yönünden katkı payı alacağı hesaplanırken katkı oranı olarak kabul edilen %50 ile aracın dava tarihindeki değerin çarpılması neticesinde katkı payı alacağına hükmedilmesi gerekirken bilirkişi raporunda yapılan hesap hatası hükme esas alınarak daha fazlaya hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Taşınmazların davalı eşin ortağı bulunduğu şirket adına tapuda kayıtlı olduğu, davalıya ait olmadıkları anlaşılmakla, davacı lehine evlilik birliği içinde davalı eşin ortak olduğu şirket yönünden katılma alacağı hesaplanmış iken mükerrer tahsile neden olacak şekilde davalı adına kayıtlı olmayıp şirkete ait taşınmazlar yönünden alacağa hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Katkı payı alacağı isteği-
Taşınmazın arsasının taraflar evlenmeden önce 3. kişiden satın alınarak davalı eş adına tescil edildiği, satın alındığı tarih itibari ile taşınmazın arsasının davalının kişisel malı olduğu anlaşıldığından, taşınmazın arsası mal rejiminin tasfiyesine konu edilemeyeceği-
Bozma sonrası yapılan ıslahla arttırılan miktarı da kapsar şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı, diğer yandan mal rejiminin tasfiyesi neticesinde belirlenecek alacağın, terekeye ait borç olup, mirasçıların miras paylaşımından önce ödenmesi gerektiği, eldeki davada davacı mirasçı sağ eşin mal rejiminin tasfiyesi sebebiyle istediği ve terekeye ait borç kabul edilen alacak miktarından, dava mirasçılar arasında görüldüğünden, davacı da dahil tüm veresenin miras payları oranında sorumlu oldukları, bu itibarla hüküm altına alınan tereke borcundan davacının da miras payı oranı dikkate alınarak davalıların sorumlu olduğu miktarın, talep miktarı da göz önünde bulundurularak hüküm fıkrasında açıkça gösterilmesi gerektiği halde terekeye ait borcun tamamının davalı mirasçılardan tahsiline karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Şahsi hak niteliğindeki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkının dava konusu yapılabilmesi için muaccel(istenebilir) hale gelmesi gerektiği, bunun da mal rejiminin sona ermesi ile gerçekleşeceği- Mal rejiminin sona ermesi, mal rejiminin tasfiyesiyle katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı davalarının görülebilirlik ön koşulu olduğu- Mal rejimini sona erdiren boşanma davasının derdest olduğunun anlaşılması durumunda usul ekonomisi gereğince (HMK. mad. 30) bekletici mesele yapılması gerektiği- Tasfiye davasında, mal rejiminin sona ermemiş ve sona erdirecek davanın da henüz açılmamış olduğunun anlaşılması durumunda davanın görülebilirlik ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- UYAP'tan yapılan incelemeye göre, taraflar arasındaki ... 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi'nin ... sayılı boşanma dava dosyasında ... tarihinde karar verildiği, kararın Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin onama kararı üzerine ... tarihinde kesinleştiğinden, yargılamaya kalındığı yerden devam ederek, iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri toplanarak sonuca göre karar verilmesi gerektiği- 
Tasfiyeye konu meskenin eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu tarihte edinildiği ve mal rejimi sona ermeden yaklaşık bir ay önce davalı tarafça satış gösterilerek dava dışı kız kardeşine tapuda devredildiği, davacı lehine katılma alacağı hesaplaması yapılırken, meskenin üçüncü şahsa devredildiği tarihteki nitelik ve özellikleri dikkate alınarak tasfiye karar tarihindeki sürüm (rayiç) değeri esas alınmasının gerektiği-
Mahkemece, evin yapımı tarihindeki tasfiyeye konu taşınmazın arsa payı hariç değeri inşaatçı ve emlakçı bilirkişiye, altı tane tam cumhuriyet altını ile bir tane gremse altının değerinin kuyumcu bilirkişiye tespit ettirilerek katkı oranı belirlenerek, bulunan bu katkı oranının, söz konusu arsa payı hariç evin dava tarihindeki sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle hesaplanacak katkı payı alacağı miktarı üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Katılma alacağında zamanaşımı süresinin TMK'nun 178. maddesi uyarınca belirlenemeyeceği, katılma alacağı kanundan doğan bir (parasal) alacak hakkı olup, doğumuyla birlikte temlik edilebileceği, haczedilebileceği ve rehnedilebileceği, katılma alacağında zamanaşımı süresinin -TBK m. 146 (BK. mad. 125) uyarınca- on (10) yıl olarak uygulanması gerektiği- Tarafların 1984 tarihinde evlendikleri, 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen mallar nedeniyle katılma alacağına ilişkin davada, 2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabul edilerek 2009 tarihinde kesinleştiği anlaşıldığından, ıslah tarihi olan 19.10.2011 tarihi itibariyle, Kanunda öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin geçmediğinin kabul edilmesi gerektiği-
Mahkemece, davalının kişisel malı olan taşınmazın satış bedelinin dava konusu taşınmazın alım bedelini karşılayıp karşılamadığı araştırılmadan karar verilmesi doğru olmadığından, dava konusu taşınmazın alış tarihindeki değeri ile davalının kişisel malı olan taşınmazın satış bedeli ayrı ayrı belirlenerek, dava konusu taşınmazın davalının kişisel malı olan taşınmazın satım bedelinin tamamı ile alınıp alınmadığı, satım bedeli yetmiyor ise, yapılan katkı oranının tespit edilmeye çalışılması, bulunacak katkı oranı, dava konusu taşınmazın tasfiye tarihindeki (karara en yakın tarih) sürüm (rayiç) değeri ile çarpılarak, kişisel maldan tasfiyeye konu mala yapılan katkı miktarının hesaplanması, kalan kısmın ise aksi kanıtlanamadığından edinilmiş mal kabul edilerek bilirkişi incelemesi yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Ev hanımı olan davacının dava dışı Adıyaman'daki taşınmazın alımına katkıda bulunduğu da iddia ve ispat edilmediğine göre, Adıyaman'daki taşınmazın edinme tarihi itibari ile davalının kişisel malı olduğu, mahkemece, dava konusu taşınmaz nedeniyle hesaplanacak artık değere katılma alacağında davalının kişisel malı olan Adıyaman'daki taşınmazın satış bedeli ayrık tutulması gerekirken, bu husus gözardı edilerek yapılan hesaplamanın hükme esas alınmasının doğru olmadığı, mahkemece, bilirkişi raporunda taşınmazın edinilmesinde davalının kişisel malından yaptığı katkı dikkate alınarak yapılan hesaplamanın hükme esas alınması, faiz başlangıç tarihi olarak, tasfiye tarihi olarak kabul edilen bozmaya konu hükmün tarihi esas alınarak faize hükmedilmesi gerekeceği-