Kısmi dava açılması halinde zamanaşımının yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesileceği, ancak talep konusu yapılmayan geri kalan kısım bakımından ise zamanaşımı işlemeye devam edeceği- HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava şeklinde açılan eldeki davanın, HMK’nın yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden belirsiz alacak davasına dönüşmeyeceği- Davacı tarafın ıslahla artırdığı miktar yönünden 6762 sayılı TTK’nın 1268’inci maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle bu kısma ilişkin istemin reddine karar verilmesi gerektiği- Bir usul işleminin, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini koruyacağından, davanın açıldığı tarihte HUMK yürürlükte olup, davanın belirsiz alacak davasının açılasının mümkün olmadığı, bu durumda dava açılarak taraf usul işlemlerinden olan 'davanın açılması işleminin' tamamlanmış olduğu, yeni kanunla belirsiz alacak davası açılması mümkünse de bu taraf usul işleminin eski kanun döneminde mevcut olmadığı-
Görülmekte olan davanın 1086 sayılı HUMK döneminde açıldığı, 6100 sayılı HMK'nın yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihi itibariyle davanın dilekçeler aşamasının tamamlandığı ve tahkikat safhasına geçildiği, mahkemece 15.11.2011 tarihli celsede gider avansının yatırılması için kesin süre verildiği- Gider avanslarının, dava dilekçesi ile davanın açılması sırasında mahkeme veznesine yatırılmasının gerektiği, dilekçeler aşamasının tamamlanmış bulunması ve HMK’nın 448. maddesinin açık hükmü karşısında, davacı yönünden HMK’nın  120. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı- 1086 sayılı HUMK'nın yürürlükte olduğu dönemde açılan bu dava için yapılacak masraflar nedeniyle istenilecek giderlerin "delil avansı" olarak kabul edilerek HMK'nın 324. maddesinin uygulanacağı-
Borçlu gerçek kişiler ile alacaklı arasında yapılan yetki sözleşmelerinin geçersiz olduğu (HMK. mad. 17)-
Dava HUMK döneminde açıldığından, açılmamış sayılmasına karar verilmesi için üç kez takipsiz bırakılması gerektiği-
Yetki sözleşmesinin, usul hukukuna ilişkin bir sözleşme olduğu- Usul hukukuna ilişkin değişikliklerin ise "derhal uygulanma" kuralına tabi olduğu- Yeni usul kanununun, yürürlüğe girmeden önce açılmış olan davalarda tamamlanmamış işlemlere uygulanacağı- HMK'nin 448. maddesinde öngörülen tamamlanmış işlemlerden kastın dava içindeki işlemler olduğu- Dava olamadan yetki sözleşmesinin usul hukuku yönünden bir önemi olmadığı; dolayısıyla yetki sözleşmesinin HMK'nin 448. maddesi anlamında bir işlem olmadığı- Yetki sözleşmesinin davanın açılma (veya takibe başlama) tarihinde etkisini göstereceği- İşlemin tamamlanıp tamamlanmadığının tespiti için kambiyo senedinin düzenlendiği (yetki şartının konulduğu) tarihin değil, yargılamanın başladığı (davanın açıldığı veya takibin başladığı) tarihin esas alınması gerektiği-
HUMK zamanında açılan bir dava, bu dönemde hiç işlemden kaldırılmamış ve HMK zamanında işlemden kaldırılmışsa, bu takdirde tamamlanmış bir işlem bulunmadığından ve usul hükümlerinin hemen uygulanması gerektiği- Mülga HUMK’nun yürürlükte olduğu dönemde, davanın bir kez işlemden kaldırılıp yenilenmesinden sonra ve HMK zamanında da işlemden kaldırılması hâlinde, önceki Yasa zamanında yapılmış işlem gözetilerek, HMK uygulanarak bir sonuca ulaşılamayacağı- Dosyanın ilk defa takipsiz bırakılması ile işlemden kaldırıldığı tarihte HUMK yürürlükte olduğundan, mahkemece HUMK. mad. 409/son uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan davanın, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamayacağı düzenlendiğinden, bir davanın en fazla iki defa takipsiz bırakılabileceği, üçüncü defa takipsiz bırakılması hâlinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği-
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden önce yapılan tahkim sözleşmesi uyarınca icra edilen milli tahkim yargılaması kapsamında ve anılan tarihten sonra verilen hakem kararlarına karşı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 533'üncü maddesinde düzenlenen temyiz kanun yoluna değil 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 439'uncu maddesi uyarınca iptal davası açılması yoluna başvurulabileceği-
Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa bu davaya yeni usul kurallarının uygulanmasının esas olduğu, usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacağı, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacağı- Mevzuatımızda UYAP sisteminden öğrenme diye bir tebligat usulü bulunmadığından, mazeret dilekçesinde talep olsa bile duruşma gününün UYAP sisteminden öğrenilmesine karar verilemeyeceği-
HUMK zamanında açılmış bulunan davada, dilekçelerin teati aşamasının geçilip, tahkikat aşamasına geçilmiş bulunduğu gözetilerek, bu aşamada, sadece HMK’nun 324 maddesi uyarınca delil avansı istenebileceği gözden kaçırılarak, yazılı şekilde gider avansı istenmesi ve verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığından bahisle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-