Hakkın kötüye kullanıldığına ilişkin savunma yapılmamış olsa da, böyle bir durumu hakimin re'sen göz önüne almak zorunda olduğu- Davacı, vekaletnamenin düzenlendiği tarihte, bu vekalet ile annesinin en büyük ve en değerli, 2 taşınmazını sattığı tarihte, ayrıca dava konusu edilen resmi taksim senedinin düzenlendiği tarihinte hukuki ehliyetsizliği bilmediğini iddia etmesinin hayatın olan akışına aykırı olduğu, davacı taksim sonucu adına tapuda tescil edilen taşınmazlardaki 2/9 payını davalı kız kardeşlerine satış suretiyle temlik etmiş olup, herkes haklarını kullanırken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğundan, ve iyiniyet  ve hakkaniyet ilkesine, davacının da aynı resmi taksim senedine bizzat katıldığı ve taksim sonucu kendisine intikal eden taşınmazlarla ilgili temliki tasarruflarda bulunduğu, tüm resmi işlemler de hukuki ehliyetsizliği bilerek kendi yararına işlemler yaptıktan sonra, dava açma hakkının davalıları zararlandırma amacıyla kötüye kullanması sonucu davalılar zarar göreceğinden bu aşamada objektif iyiniyet kurallarına uygun olmayan bu hakkın kullanılmasını yasa korumayacağından, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davanın kabulünün isabetsiz olduğu-
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesinin gerekeceği-
Davalının vekalet görevini yanında çalışan avukatlarla birlikte yerine getirdiği, bu durumun davalı tarafından da bilindiği, nitekim sözleşmede de, rutin dava veya tarafların mutabık olduğu davalarla ilgili duruşmalara, avukatın tevkil edeceği avukatların girebileceğinin belirtildiği, davacının ileri sürdüğü gibi, tevkil edilen avukatlarla birlikte davalı asilin de bizzat duruşmalara girip girmediği ise araştırılmadığı gibi, uzun bir süre, hatta vekaletin başından beri, davalı asilin duruşmalara tevkil edilen avukatlarla birlikte girmiş olması halinde, bu duruma icazet vermiş sayılıp sayılmayacağı, yine uzun bir süre bu duruma sessiz kalınıp, davacının ileri sürdüğü gibi davaların sonlandırılma aşamasına gelindiğinde ve karşı tarafla sulh görüşmelerinin başladığı bir dönemde bu hususun azil nedeni olarak ileri sürülmesinin, hakkın kötüye kullanılması ve objektif dürüstlük kurallarına aykırılık sayılıp sayılmayacağı da tartışılmamış olup; her hakkın kullanılmasında olduğu gibi, sözleşmede tanınan fesih ve azil hakkının da iyiniyet kurallarına uygun olarak kullanılmasının, TMK'nun 2. maddesi hükmü gereği olduğu-
Avukatlık Kanununun 34. maddesinde düzenlenmiş olan “avukatın özen borcu”nun, objektif sorumluluk olduğu göz önüne alındığında; basiretli bir avukatın mazeretsiz olarak duruşmaya katılmaması, bunun sonucunda da dosyanın müracaata bırakılması, üstelik bir süre sonra aynı olayın tekrar etmesi, “özen borcu” konusundaki yükümlülüğün yerine getirilmediğinin açık bir göstergesi olduğu- Davalı tarafından savunmada değinilen, “işlerin yoğunluğu”, “adliyenin geniş ve mesafeli olması”, “duruşma saatlerinin çakışması” gibi subjektif nedenlerin dikkate alınmasının mümkün olmadığı, taraflar arasındaki “güven ilişkisi” vekalet akdinin en önemli unsurlarından olup, davalı müvekkilin, iki kez işlemden kaldırılan, dosyanın bir kez daha müracaata bırakılması halinde, “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmesinin söz konusu olduğu bir durumda uğrayacağı zararlar dikkate alındığında, davacı avukatına olan güveninin sarsıldığı, dolayısıyla azlin haklı olduğu- Haklı azil halinde, müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü olmadığından davacının, ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücretinin tahsilini isteyebileceği-
Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu- Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranışların esas alınması gerektiği- Vekilin vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olduğu- Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğünün daima mevcut olduğu- Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermeyeceği- Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekilin değinilen maddenin uyarınca sorumlu olduğu-
Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazdı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edileceği-
Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesinin gerekeceği-
Vekilin, görevini özen ve sadakatle yerine getirmek zorunda olup, dilediği kişiye dilediği bedelle satış yapma yetkisi olsa bile bunu makul sınırlar içinde kullanması gerekeceği, ancak bu sınırların aşılmasının alıcı iyiniyetli olduğu sürece vekille vekil eden arasında sorun olarak kalacağı-