İptâl davalarında, davalılar arasında "zorunlu dava arkadaşlığı" bulunduğundan, davanın reddi halinde, davalılar yararına "tek" vekalet ücretine hükmedilmesi gerekeceği-
İİK. 278/2. maddesinde belirtilen "edimler arasında aşırı fark bulunmadığı"nın davalı-üçüncü kişi tarafından yasal ve inandırıcı delillerle kanıtlanmış olması ve bu kişinin borçludan taşınmazı satın aldığı sırada, borçluların alacaklılardan mal kaçırmak veya alacaklılarını zarara sokmak amacıyla (kasdıyla) hareket etmiş olduğunu bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun davacı-alacaklı tarafından kanıtlanamamış olması halinde, iptâl davasının reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davalılara tebligat yapılamaması ve davacı tarafında duruşmaya gelmemiş olması halinde mahkemece "dosyanın işlemden kaldırılmasına" karar verilmesi gerekeceği-
"Muvazaa nedeniyle satışın iptâli" istemiyle açılmış davalar sonucunda verilen kararların temyizen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde inceleneceği-
6183 sayılı kanun uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında takip konusu alacağın miktarı ile iptali istenen tasarrufun, tasarruf tarihindeki değerinden hangisi az ise onun üzerinden nisbi karar ve ilam harcı alınacağı–
"Yetki sözleşmesi"nin, genel yetkili mahkemenin davaya bakma yetkisini kural olarak ortadan kaldırmayacağı, bonoda yazılı özel yetki kaydının, bono borçlusu olmayan diğer borçlular için bağlayıcılığının kabul edilemeyeceği-
«Kötüniyetin isbatı» - Borçlu ile işlemde bulunmuş olan üçüncü kişilerin kötüniyetli (yani; dava konusu taşınırı/taşınmazı borçludan devir (satın) aldığı tarihte, borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak veya alacaklılarına zarar vermek kasdıyla hareket ettiğini bildiği veya bilebilecek durumda) olduğunun davacı-alacaklı tarafından kanıtlanması gerekeceği-
Tasarrufun iptâli davasının kabulü halinde, mahkemece "tasarrufa konu taşınır/taşınmaz üzerinde davacı-alacaklıya, alacak ve fer'ilerini (eklentilerini) geçmemek üzere haciz ve satış yetkisi tanınmasına" şeklinde karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu ile işlemde bulunan "üçüncü kişi"nin (ya da; üçüncü kişi ile işlemde bulunan "dördüncü kişi"nin) aynı köyden olmaları halinde, üçüncü (ya da dördüncü) kişinin, "borçlunun mal kaçırma kasdını bilmediğini" kabul edilmesinin, hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği–