Davalı bankanın ipotek tesisinin borçlu açısından İİK’nin 279/1 kapsamında iptal edilebilecek bir tasarruf olarak değerlendirilemeyeceeği-
Tasarrufun iptali davasına konusu mal borçlunun borcu nedeniyle davalı üçüncü kişinin elinden çıkmış ise üçüncü kişi yapılan satıştan elinde artı bir para kalır ise o miktar ile sorumlu olacağı- Somut olayda; borçlunun borcu nedeniyle yapılan satış sonucu üçüncü kişi konumundaki davalının mamelekinde kalan bir para olmadığı anlaşıldığından davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği- Davanın konusuz kalması sebebiyle, davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama gideri ve vekalet ücretinin haksız olan tarafa yükletilmesi gerektiği-
Tasarruf tarihine yakın tarihte üçüncü kişinin hesabından çekilen paranın tasarrufa yapılan ödeme olarak değerlendirileceği- Taşınmazın rayiç ve anlaşma değeri kadar bir ödemenin yapıldığı sabitken, üçüncü kişinin "tasarruf tarihinden 7 ay sonra kendisine yapılan mahsül satışının satış bedelinden düşüldüğünü" belirtmesi halinde, "satıştan 7 ay sonra yapılan ödemenin alacağa mahsuben yapıldığının ve bu nedenle mutad ödeme olmadığının" kabul edilemeyeceği, mahkemece "tasarrufun iptali davasının reddine" karar verilmesi gerektiği-
Davalılar arasındaki taşınmaz satışı iptal edilse dahi davalı bankanın ipoteği devam edeceğinden, ipoteği bulunan taşınmazı kredi borcuna karşılık davalı bankanın satın almasının İİK 279/2 maddesi gereğince devrin iptalini gerektirmeyeceği- Taşınmazda davalı borçlunun oturmaya devam etmesinin de davalı banka ile aralarında bulunan protokol gereği olduğu, daha sonra davalı banka tarafından davalı-borçluya taşınmazı boşaltması ve ecrimisil bedelinin yasal faizi ile ödenmesi için ihtarname gönderildiği, davacının, borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık davalı bankanın taşınmazı devir almasında mal kaçırma olgusu bulunduğunun ispatlanmadığı- Taşınmaz satış bedelinin ipotek alacaklılarının alacağını dahi karşılamadığı- "Borcun ödenmemesi halinde mülkiyetin alacaklıya geçeceği" şeklindeki sözleşmenin geçersiz olacağına ilişkin TMK'nun 873. maddesindeki hükmün somut olayda uygulanmasının söz konusu olmadığı- İşlemin borcun ödenmemesi üzerine borcun tasfiyesine ilişkin protokol gereği yapıldığı ve yasal olarak bankaların borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin mevzuata uygun bir işlem olduğu-
Borçlunun bir başkasından olan para alacağını temlik etmesinin ticari örfe dayalı geçerli bir ödeme aracı olduğu; davalı üçüncü kişinin, borçlu ile ticari ilişkisini temlik tarihinden öncesinde ve sonrasında devam ettirdiğini ve temlik miktarı kadar gerçek bir alacağı olduğunu ispat etmiş ise tasarrufun iptal davasının kabulü gerekeceği-
Davalı bankanın, üzerinde 1. dereceden ipoteği bulunan taşınmazı kredi borcuna karşılık satın alması durumunda, taşınmaz satışı iptal edilse dahi ipotek devam edecek olduğundan, borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık devir almasında mal kaçırma olgusu olmadığı- İpotek dikkate alındığında taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli bir oransızlık da bulunmadığından, muvazaa olgusu ispatlanmadığından açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasında tasarrufun, borcun doğum tarihinden sonra yapılması dava açılabilmesinin sebeplerinden biriyken, muvazaa davalarında işlemin ne zaman yapıldığının bir önemi olmadığı- Kesin hükümsüz sayılan bir işlemin yapıldığı tarihten itibaren geçersiz olacağı için (işlemin) ne zaman yapıldığının da bir önemi bulunmadığı- Alacak tarihlerinin tasarruf tarihinden sonra olmalarının önemi bulunmadığından, kardeşi borçlunun ekonomik durumunun bozulmuş olduğunu bilebilecek konumda olan davalıların bedel ödediğine dair belge ibraz edememesi, gerçek satış değerinin tapudaki satış değerinden bir mislinden fazla olması birlikte değerlendirildiğinde borçlu ile devralanın birlikte hareket ederek muvazaalı devir yaptıklarının kabulü gerektiği-
Davacı yanın alacağı her ne kadar kambiyo senedine bağlanmış ise de; bu kambiyo senedinin vücuda gelmesine yol açan ilişkinin hisse devir sözleşmesi olduğundan sözleşme tarihinin davacı yanın alacağının bu tarihte doğduğu- Davaya konu tasarruflar da bu tarihten sonra yapıldığından tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması şartının yerine geldiği- Taşınmazları kendi alacağına karşılık devraldığını belirten davalının banka olmasının yapılan işlemleri mutat ödeme vasıtası haline getirmeyeceği- Davalı borçlular ile davalı banka arasında daha önceye dayalı ticari ilişkinin varlığı ile iptali istenen taşınmaz devirlerinin dayanağını oluşturan günlü protokolün temlik eden davacı ... tarafından imzalanmamış olduğu değerlendirildiğinde, alacağını davalı borçluların içinde bulunduğu mali durum nedeniyle tahsil edemeyen davalı bankanın iptali isteğine konu tasarruf sırasında, davalıların içinde bulunduğu mali durumu ve ızrar kastını bilmediği veya bilebilecek durumda olmadığından da söz edilemeyeceği- Davanın İİK'nun 277 ve devamı madde hükümlerine dayanılarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu doğru bir biçimde değerlendirilerek sadece dava tarihinden önce başlatılan icra takiplerine konu alacaklar bakımından hüküm tesis edilmiş olmasında hatalı herhangi bir durum tespit edilemediği
Üçüncü kişi davalı bankanın lehine ipotek bulunan taşınmazları davalı borçlu şirketin kredi borcuna karşılık satın alması halinde, alacağına karşılık taşınmaz devrinin "mutad ödeme" olarak kabulü gerektiği- Taşınmaz satışı iptal edilse dahi ipoteğin devam edecek olduğu, ipoteklerin muvazaalı kurulduğunun iddia ve ispat edilemediği, mal kaçırma olgusunun net olarak ortaya konulamadığı ve ipotek dikkate alındığında taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli bir oransızlık da bulunmadığı gözetildiğinde tasarrufun iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Alacaklı davacının, borçlu davalıların kendisine olan borçlarını ödeyemediklerini ancak alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile başka isim altında kurdukları şirkete malvarlıklarını aktardıklarını öne sürerek yapılan işlemlerin iptalini talep ettiği fakat dava dilekçesi ve beyan dilekçelerinde hangi borçlular hakkında hangi danışıklı işlemler ile alacaklılardan mal kaçırdıklarını tereddüde yer vermeyecek biçimde açıklamadığı- Davacı alacaklıların tasarrufun iptali davasını açtıklarında borçlu davalıların hangi tasarrufi işlemleri ile mal kaçırdıklarını açıkça bildirmeleri dava şartının, hak düşürücü sürenin sağlıklı bir biçimde incelenebilmesi, adil yargılama hakkı çerçevesinde yargılamanın sürdürülebilmesi ve silahların eşitliği ilkesi gereğince savunmanın buna göre yapılabilmesi için gerekli ve zorunlu olduğu-