Bononun lehdarı tarafından davalıya tahsil edilmemek şartı ile teminata alınması – hamilin davacı ile lehdar arasındaki ilişkiyi bildiğinin kabulünün gerekeceği lehdara karşı ileri sürülebilecek defilerin hamile karşı da ileri sürülebileceği-
Ticari vekilin, açıkça yetki verilmedikçe, müvekkili adına kambiyo taahhüdünde bulunamayacağı, anılan vekaletnamede, ticari vekil durumundaki kişiye, davacı şirket adına kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisi verilmediği, hal böyle olunca, düzenlenen davaya konu bonoların, davacı Şirketi borç altına sokmasının mümkün olmayacağı-
İpoteğin terkini talebi, taşınmazın aynı ile ilgili olduğundan HMK.'nun 12. maddesi uyarınca ancak taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülebileceği (kesin yetki kuralı)-
Dava konusu bononun ihdas nedeninin “nakten” olduğu gözetildiğinde, davalının bononun ihdas ettiğini talil ettiğinden söz edilemeyeceği ayrıca taşınmazın satış tarihinin bononun düzenlenme tarihinden önce olmasının da bononun geçerliliğine etki etmeyeceği bu durumda mahkemece davacının iddiasını HUMK uyarınca kanıtlayamadığından davalıya yemini teklif etme hakkının bulunduğu hatırlatılarak uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesinin gerekeceği-
Dava konusu senedin ihdas hanesi bölümünde ihdas nedeni yazılı değilse talilden söz edilemeyeceğinden, davacının, bononun teminat amacıyla düzenlendiği iddiasını yazılı delillerle kanıtlaması gerektiği-
Çek bir ödeme vasıtası olup, kural olarak bir borcun tasfiyesine yönelik olarak verildiğinin kabulü gerekeceği-
Roma Hukuku ile müşterek hukukun esaslarını benimseyen Borçlar Kanunu’muzun kusur prensibine (culpa prensibine) dayanmakta olup, buna göre; zararın başkasına yükletilmesi koşulunun kusur olduğu, hukukta gerçekleşen zararla sorumluluğun bağlandığı olay veya davranış arasındaki sebep-sonuç ilişkisine genel anlamda “illiyet bağı” denildiği, davacıların doğan zararı ile davalıların eylemleri arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı takdirde sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı-
İcra mahkemesince kambiyo senedindeki imzanın borçluya ait olmadığı nedeniyle verilen itirazın kabulü kararının menfi tespit davasında kesin hüküm oluşturmayacağı-
Mahkemece bozma ilamına karşı tarafların beyanlarının alınması sırasında, bozma ilamı gereğine uygun olarak tarafların uyuşmazlıkla ilgili açıklayıcı beyanlarının alınması ve ilk hükümden farklı olarak 1.000.000.000 TL lik kısım için davanın konusuz kaldığı yönünde karar verilmiş olması karşısında, verilen 27.05.2005 günlü karar direnme kararı olmayıp bozmadan esinlenilerek ve yeni olgular eklenerek verilmiş yeni bir hüküm olduğundan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekeceği-
Menfi tespit davasında ispat külfetinin kural olarak davalı alacaklıya ait olduğu-