Borçlunun, kesinleşen ve bir belgeye dayanmayan ilâmsız takip hakkında açtığı «borcu bulunmadığını» tesbite yönelik davada, alacağın varlığını isbat yükünün alacaklıya düşeceği–
“Çekin ödeme amacı dışında başka bir amaçla verildiğini” ileri süren kişinin bu iddiasını kanıtlaması gerekeceği-
İnkâr tazminatına ilişkin ilamın tahsilinin borçlu tarafından menfi tes-bit davası açılmış olması halinde, İİK. 170/III gereğince dava sonuna kadar erteleneceği—
Keşidecinin lehtar ile kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan ilişkiye dayanan defileri, hamile karşı ileri sürebilmesi için, hamilin senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olduğunun, keşideci tarafından ispat edilmesi gerekeceği–
Davalı tarafın, davanın açılmasına yasaya aykırı olarak gönderdiği 2. (şimdi 3.) haciz ihbarnamesiyle neden olması halinde, davalının avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceği–
Davacının iddia ettiği maddi olayların yer ve zaman bakımından ayrıntılı biçimde tesbiti ve bu iddia ve tesbite karşı da davalının savunmasının alınması ve böylece taraflar arasındaki ilişki ve fiili durumun açıklığa kavuşturulabilmesi (senedin düzenlenme nedeninin öğrenilmesi) için mahkemece tarafların isticvabı yoluna gidilmesi (HUMK. mad. 230 vd.; şimdi HMK. mad. 169 vd.) gerekeceği–
Olumsuz (menfi) tesbit davasının red ile sonuçlanması halinde, ilamda hükmedilen % 40 inkar tazminatının alacaklı tarafından ayrı bir takibe konu edilebileceği–
Vekilin kambiyo senedini keşide edebilmesi için, vekaletnamesinde bu konuda özel yetkisinin bulunmasının gerekliliği–
Menfi tespit davası açılabilmesi için alacaklının takibe geçmesi zorunluluğu bulunamadığı-
2560 sayılı Kanuna tâbi olan İSKİ’nin gördüğü hizmet kamu hizmeti ise de faaliyetini özel hukuk kurallarına göre yürüttüğünden davalı TTK’nun 18/II maddesi uyarınca tacir sayıldığı ve bu nedenle tacir olan davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlığın adli yargı yerinde görüleceği–