Kural olarak kredi kartı sahibinin kar limitinin üzerine çıkamayacağı, kart sahibi limit üzerinde harcama yapma girişiminde bulunduğu takdirde, bankanın normal olarak provizyon vermemesinin gerekeceği, bu gibi durumlarda bankanın tedbirli bir tacir gibi davranarak, limit aşımı harcamaya izin vermemesinin gerekeceği, hal böyle olunca, limit aşılarak yapılan harcamaya provizyon veren bankanın kusurlu davrandığı ve zararın artmasına neden olduğu soncuna varılmasının gerekeceği-
Menfi tespit istemine ilişkin davada, davalı kurumun dava dışı belediye aleyhine takip yaptığı, belediyenin davacı bankadaki alacakları üzerine haciz konulduğunun davacı bankaya tebliğ edildiği, tebligat saatinin belirsiz olduğu, aynı gün saat 12:08 ve 12:11'de iki ayrı işlemle belediyenin bankadaki alacağının belediyeye ödendiği anlaşılmakta olup, haciz bildirisine ilişkin tebligatın davacıya hangi saatte tebliğ olunduğu belirsiz olduğundan, aynı gün üç dakika ara ile ve iki ayrı işlemle takip borçlusu davacı bankadaki mevduat hesabını sıfırlaması ve bu işlemlerin saatine ve biçimine bakılarak tebligatın yapılmasından sonra olduklarının kabulü bir varsayım olduğundan, tebligatın bankadaki işlemlerden sonra yapılmış olması mümkün bulunduğu gibi, borçlu belediyenin tebligat çıkarıldığını tebligat yapılmasından önce başka bir şekilde öğrenerek mevduat hesabını sıfırlaması da olanaklı olduğundan, kesin bir belirleme olmaksızın varsayıma dayanılarak davacı bankanın davalı kuruma borçlu olduğuna karar verilemeyeceği-
Mahkemece “davacı iddialarının hayatın olağan koşullarıyla bağdaşmadığı, bankada çalışan kişinin hata ve hile yoluyla davacıya hesap belgesi üzerine boşa imza attırdığına dair delil bulunamadığı ve ödeme fişlerindeki imzaların davacıya ait olup, imzaların davacıya ait olmadığına ilişkin herhangi bir itirazın bulunmadığı, boşa imza atanın bunun sonucuna katlanması gerektiği” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “çeklerin keşide edildiği yer İzmir olduğundan, çeke dayalı menfi tespit davasında keşide yerinin de yetkili olduğu” gerekçesiyle “yetki itirazının kabulü ile mahkemenin yetkisizliğine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davacı “dava konusu senedin davalının eczanesinin devredilmesi karşılığında verildiğini” iddia etmiş, “davalı ise davacıya verdiği borç para karşılığında senedin düzenlendiğini” savunmuştur. Senette ihdas nedeni yazılı değildir. Bu durumda mahkemece HUMK.’ nun 290. maddesi hükmü gözetilerek, davacının senede karşı ileri sürdüğü iddiasını yazılı delille kanıtlaması gerektiği düşünülmeden, ispat yükünün tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Açılan menfi tesbit davası sonucunda davayı kabul eden mahkemece "davacının, davalılara borçlu olmadığının tesbitine" biçiminde karar verilmekle yetinilmesi gerekirken -hamilin cirantalara karşı müraacat hakkını ortadan kaldıracak biçimde- "çekin iptaline"de karar verilmeyeceği-
Dava konusu bononun ihdas nedeninin “nakden” şeklinde belirtildiği, davacının senedin mal karşılığı verildiğini iddia ettiğinde senedi talil etmiş olduğu, bu durumda ispat külfetinin de davacıya düşeceği-
Senedin her iki tarafçada talil edilmiş olması "çift taraflı talil" halinde ispat külfetinin yer değiştirmeyeceği-
Dava, ipoteğin fekki istemine ilişkindir. Davalı banka vekili “halen ipotekle temin edilen borcun mevcut olduğunu” bildirmiş, davacı ise belirtilen borcu kabul ederek yargılama sırasında mahkeme veznesine depo etmiştir. Bunun üzerine davalı vekili “kendilerinin dava açılmasına sebebiyet vermediğini, davacının dava açıldıktan sonra ipotekli borcu ödemesi nedeniyle yargılama giderleri ve vekâlet ücreti ile sorumlu tutulması gerektiğini” belirtmiştir. Bu durumda mahkemece dava tarihindeki haklılık durumu gözetilerek yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu yönler gözden kaçırılarak, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davacının, fasoncu olup davalının verdiği kumaşları dikerek davalıya teslim ettiği, ikrahtan söz edebilmek için sözleşmenin tarafının veya yakınlarının zarara uğratılacağı, hayat veya kişilik veya namusuna derhal zarar verilebileceği korkusuna dayanmasının ve sağlanan yararın orantısız biçimde aşırı olması gerekeceği, davacı senedin fiziki şiddet ve silah zoruyla alındığını iddia etmiş ise de bu iddiasını ispat edemediği, dosya kapsamından fason işlerde, malzeme veren şahsa boş senet verilmesinin gelenek haline geldiğinin anlaşıldığı, bu durum karşısında ispat edilemeyen davanın reddi gerekeceği-