Davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiş bulunduğu, buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, bununla birlikte kredi sözleşmesinden dolayı 11 taksit ödenmesinden sonra kredinin erken kapamasının yapılmış olması da nazara alındığında, sözleşmenin davacı tarafından benimsendiğinin kabulü gerektiği- 
Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanması gerektiği ancak temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınmasının taraflarca kararlaştırılabileceği, tarafların, uygulanacak faiz oranını belirlerken, TBK'nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate almak zorunda olduğu- Davalının takas savunması ile ilgili tüm delilleri toplanarak hüküm kurulması gerektiği- Karar başlığında davacı olarak kooperatifin yerine kooperatifi temsilen dava açan yöneticilerinin gösterilmesinin isabetsiz olduğu-
Mahkemece sadece çek bedeli yönünden karar harcı alındığı, harç ve yargılama giderlerinin buna göre belirlendiği, davacı tarafa peşin harcı tamamlaması için mehil de verilmediği anlaşıldığından eksik harcın tamamlattırılması, yatırılmadığı takdirde birleşen dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi ve süresi içinde harç ikmaliyle yenilenme yapılmadığı takdirde birleşen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği- Sözleşmenin feshine karar verildiği tarihe kadar sözleşmenin geçerli olduğu dikkate alınarak bu tarihe kadar sözleşme uyarınca kiraya veren davacının kira alacağının tahsiline karar verilmesi gerektiği-
Tarafların sosyal ve ekonomik durumları, ihtiyaçları ve harcamaları dikkate alındığında, mahkemece iştirak nafakasından indirim yapılmasına dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmediği, ancak anlaşmalı boşanma davasında belirlenen yüzdelik şartın kaldırılarak, iştirak nafakasına hükmedilmesinin hakkaniyete uygun bulunmadığı, bu nedenlerle, yüzdelik şartın kaldırılmasına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekirken, senelik %20 oranındaki artırma kararının kaldırılmasına karar verilmiş olmasının doğru görülmediği-
Kira bedelinin uyarlanması davalarında taraflar yararına takdir edilecek vekalet ücreti, AAÜT mad. 9 uyarınca tespit edilen kira bedeli farkının "bir yıllık tutarı" üzerinden tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarının tamamı olarak hükmolunacağından, davacıya aylık kira bedelinin kaç Lira'ya uyarlanmasını istediği açıklattırılıp, buna göre vekalet ücretinin takdiri gerektiği-
Kira sözleşmesinde kiralayan tarafın kira uyarlama davası açmayacağını peşinen kabul ettiği durumlarda sözleşme hükümleri uyarınca isteme konu dönem kirasının belirlenmesi gerekirken, sözleşme süresinin dolmadığı göz ardı edilerek yazılı şekilde hak ve nesafet esaslarına göre kira bedelinin belirlenmesinin doğru olmadığı-
Tacirler arasındaki ticari işlerde faiz oranının serbestçe kararlaştırılmasının mümkün olduğu-
Sözleşmeye bağlılık ilkesinin, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturduğu- Davacının istemi kira bedelinin tespiti olup kira uyarlaması istemi bulunmadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davalının yoksulluğunun ortadan kalktığı iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istediği, bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekeceği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekeceği, hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması"nın yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği (HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E.-1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2-397-339 sayılı kararları)- Mahkemece; davalı hakkında yaptırılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında, davalının dava tarihinde Yalvaç ilçesinde bulunan bir markette çalıştığı ve ayda 600 TL kazandığı, kızkardeşinin de yardımda bulunduğu, kızının çoğu ihtiyaçlarının kızkardeşi tarafından karşılandığı, ayrıca SSK'sının olduğu, 300 TL karşılığı kirada oturduğunun tespit edildiğinin anlaşıldığı, yoksulluk durumunun; günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları birlikte değerlendirilerek takdir edilmesi gerektiği, yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşüncelere dayandığı, onun içindir ki bilimsel öğretide: "Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğindedir" şeklinde açıklamalara yer verilmiş bulunduğu (A.türk, T.: Aile Hukuku, 2.cilt, İst. 2002, sh.294), davalının dava tarihindeki aylık gelir durumuna göre değerlendirildiğinde, davalının çalışarak elde ettiği gelir ile aldığı nafaka miktarı toplamının, davalıyı yoksulluktan kurtaracak nitelikte bulunmadığının kabulü gerekeceği, hal böyle olunca; mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı kabul edilerek, nafakada (çoğun içinde az da vardır ilkesi gereğince) uygun bir miktar indirime karar verilmesi gerekirken, davanın yazılı şekilde tümden reddinin doğru görülmeyip, bozmayı gerektirdiği-
Dövize endeksli konut kredisine ait taksitlerini kurda aşırı bir değer artışının meydana gelmediği dönemde düzenli olarak ödeyen davacının daha sonra ortaya çıkan ekonomik kriz nedeniyle dövizin TL. karşısında aşırı değer kazanması ile işlem temelinin çöktüğünü, edimler arasındaki dengenin bozulduğunu ve sözleşmenin uyarlanmasını isteyemeyeceği, uyarlama kurallarının uygulanması için öngörülmez bir dış olayın meydana gelmesi gerektiği, Türkiye Ekonomisinin alınan tedbirlere rağmen istikrarlı bir duruma gelmediğinin bilinen bir gerçek olması ve ülkemizdeki istikrarsız ekonomik durumun davacı tarafından tahmin olunabilecek bir keyfiyet olması karşısında öngörülmezlik unsurunun (ve dolayısıyla uyarlama koşullarının) oluşmadığının kabulü gerekeceği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • kayıt gösteriliyor