Yerel mahkemece, "alışveriş merkezinde kuruluş aşamasındaki şartların değiştiği, sözleşme kuruluş aşamasında vaat edilen üst gelir grubuna yönelik alışveriş merkezi, moda merkezi yapıldığına ilişkin durumlarda değişiklik mevcut olduğu, davacı kiracı yönünden edimde dengesizlik yapıldığı, alışveriş merkezinin açılışındaki değerini kaybettiği, kiracının alışveriş merkezi müşteri portföyü alım değerlerinin düştüğü, taşınmaz yerin kullanım değerinin olumsuz anlamda değiştiği, değerin düştüğü" gerekçesiyle kira bedelinin uyarlanmasına ilişkin talebinin kabulüne karar verilmişse de; kira sözleşmesinde, davalı kiraya verenin, alışveriş merkezinde yer alacak markalara yönelik bir taahhüdünün bulunmadığı, alışveriş merkezinin durumunda değişiklikler olabileceğinin tacir olan davacı yönünden öngörülebilir bir durum olduğu, ayrıca tarafların daha sonra (2009 yılında) kira bedelini yeniden belirledikleri hususları birlikte değerlendirildiğinde, kira sözleşmesinde işlem temelinin çöktüğünden (TBK. mad. 138) bahsedilemeyeceği ve bu nedenle mahkemece uyarlamaya ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
TBK'nun 344. maddesi, tacirler için erteli olduğundan, hak ve nesafete göre kira parasının tespitinin isabetli olduğu-
Davacı tarafından kira bedelinin emsal kira bedelleri gözönüne alınarak artırılması gerektiğinin ve kira sözleşmesi uyarınca ödenmekte olan kira bedelinin rayiç kira bedelinin çok altında kaldığının ileri sürüldüğü davada, davalının tacir olduğu bilinerek; tespiti istenen dönem 10 yıllık sözleşme süresi içinde bulunduğundan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun'unun 344. maddesinin tacir olan davalının sıfatı gereğince 01.07.2012 tarihinden itibaren 8 yıl süreyle uygulanamayacağı da dikkate alınarak hak ve nesafet ilkesine göre kira parasının tespiti istenemeyeceği-
Birden fazla ada ve parsel üzerinde kurulu bulunan sitenin ortak gider alacağının tahsiline ilişkin davada, sitede henüz toplu yapı yönetimine geçilmediğinden uyuşmazlıkta Kat Mülkiyeti Kanununun hükümleri değil TBK. mad. 120'ye göre temerrüt/gecikme faizinin hesaplanması gerektiği- Sırf aidat alacaklarının tahsiline yönelik takip nedeniyle haksız ve kötüniyetli sayılamayacağından, davacının tazminata mahkum edilmemesi gerektiği-
Tarafların sosyal ve ekonomik durumları, ihtiyaçları ve harcamaları dikkate alındığında, mahkemece müşterek çocuklar lehine hükmedilen iştirak nafakalarından indirim yapılmasına dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmediği, ancak, özellikle davacı tarafından müşterek çocuklar için ödenen güncel nafaka miktarının aylık toplam 740 TL olduğu da dikkate alındığında, müşterek çocukların yaşları, eğitimlerinin devam ediyor olması ve aradan geçen süre içerisinde ihtiyaçlarının artmış olması da gözetildiğinde mahkemece boşanma neticesinde hükmedilen iştirak nafakalarından fazlaca indirim yapıldığının sabit olduğu, hal böyle olunca mahkemece; müşterek çocukların yaşları, eğitimlerinin devam ediyor olması, aradan geçen süre içerisinde ihtiyaçlarında azalma değil de artış olacağı,yine davacı tarafça ödenen güncel nafaka miktarının toplam aylık 740 TL olduğu da gözetilmek suretiyle boşanma neticesinde hüküm altına alınan nafakalardan hakkaniyete uygun şekilde daha az indirim yapılması gerekirken, bu hususlar gözetilmeden söz konusu nafakalardan fazla oranda indirim yapılmasının doğru görülmeyip bozmayı gerektirdiği-
Kira sözleşmesindeki muacceliyet şartının uygulanıp uygulanmayacağının davalının tacir olup olmadığının tespitinden sonra değerlendirilmesi gerekeceği-
Davacının davadaki talebi kira bedelinin uyarlanmasına ilişkin olup mahkemece uyarlama koşullarının varlığı hususunda araştırma yapılmadan yazılı şekilde yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Mahkemece, genel haciz yolu ile yapılan ve kesinleşen ilamsız icra takibinde, bakiye dosya borcu hesaplanırken, takip tarihinden sonra işleyecek faiz miktarının tesbitinde, takip tarihi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlük tarihi arasında, takipte kesinleşen faiz oranı olan yıllık %180 oranının uygulanması, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ise, aynı Yasanın 120. maddesi dikkate alınarak belirlenecek temerrüt faiz oranının uygulanması gerektiğinden, bilirkişiden ek rapor alınarak, bakiye dosya borcu bulunup bulunmadığının tespiti ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu edilmeyen ve dava tarihinden sonra oluşan hususlar hakkında, talep de aşılarak hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu-
Davacının borcuna mahsuben ödeme yapıldığı iddiasıyla borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin davada, davalının asıl borçlu adına yaptığı ödemeyi asıl borçludan talep edebileceği, davacı kefilden talepte bulunamayacağı-