Mirasbırakanın maddi durumu yerinde olup mal satmaya ihtiyacının olmadığı, ara malik O. ve ondan devralan davalıların dava konusu taşınmazları alım gücünün bulunmadığı, murisin köylüsü ve ahbabının oğlu olan ara malik O.'ın taşınmazı hiç kullanmadığı, taşınmazların satıştan önce ve sonra hep muris ve murisin oğulları tarafından kullanıldığı, taşınmazın gerçek değeri ile akitteki değeri arasında fahiş fark bulunduğu, dava konusu üzerinde 4 katlı bina bulunan taşınmazın murisin tek taşınmazı olduğu, mirasbırakanın muvazaalı işlemi önce O.'ın babasına teklif ettiği, onun kabul etmemesi üzerine O.'ı aracı kıldığı, murisin davalı oğullarına aracı kişi kullanmak suretiyle yaptığı temlikin bedelsiz olduğu olaylara dayalı tanık ifadeleri, ara malik O.'ın beyanı ve dosya kapsamı ile de sabit olduğu, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın erkek evlatlarına ara malik aracılığı ile yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak gerçekleştirildiği kabul edilmesi gerekeceği-
HMK'nin 141. maddesi hükmü uyarınca taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebileceği yahut değiştirebileceği, ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği-
Ehliyetsizlik, vekâlet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteklerine ilişkin davada, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceği-  Miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı, böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulması gerektiği-
Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (teberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardan olduğu-Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olması gerekeceği, bununla birlikte diğer koşulların yanında davanın süresinde açılmasının da zorunlu olduğu- Tenkis davalarında hak düşürücü süreyi düzenleyen Türk Medeni Kanununun 571. maddesinde iki ayrı ilkeye yer verildiği, birincisi öğrenme gününü esas alan bir yıllık süre, diğeri ise, vasiyetnameler için açıldıkları günden, tenkise tabi diğer bütün tasarruflar için de miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren on yıllık süre olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal davası açma hakkının, mirasbırakanın ölüm tarihinde doğacağı; başka bir ifadeyle, mirasçıların bu hakkı mirasbırakanın ölümünden sonra elde edecekleri-
Muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil istemine ilişkin davada, tapu iptal ve tescil davaları kayıt maliki ya da malikleri aleyhine karşı açılacağı, bu şekilde açılan dava sonucu verilecek hükmün infaz kabiliyeti taşıyacağı-Kayıt malikinin taraf olmadığı bir dava sonunda verilecek hüküm malikin taşınmaz mülkiyetini yitirmesi sonucunu doğurur ki bu da hem Anayasanın 35. maddesinin teminatı altında bulunan TMK'nun 683. ve devamı maddelerinde düzenlenen mülkiyet hakkına aykırı düşer, hem de gerek 1086 sayılı HUMK'nun gerekse 6100 sayılı HMK'nun temel ilkesi olan, davada karar altına alınacak hakkın ilgilisinin, davacı ve davalı sıfatı ile yer alması ilkesinin zedelenmiş oluacağı-
Mahkemece, davalıların hak düşürücü süre ve zamanaşımı itirazlarının olmadığı kabul edilmiş ise de, davalıların cevap dilekçesinde hak düşürücü süre savunmasında bulundukları açık olup, davalıların tenkis isteği ve hak düşürücü süre geçtikten sonra davanın açıldığı savunması bakımından uygun bir inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiği-
Tapu kaydına dayanılarak açılan bir iptal davasında, ayrıca tescil isteğinde bulunulmamış olması iptal davasının reddi için başlı başına bir sebep teşkil etmeyeceği, bu durumda mahkemece yapılacak iş, iptal isteminin tescili kapsamadığı gözetilerek davacıya, ayrıca tescil davası açması için imkan tanımak ve dava açılması halinde her iki dava birleştirilerek karara bağlanmaktan ibaret olduğu, değişik anlatımla sadece iptal davasının kabulüne ve tapunun iptaline karar verilmesi, tapulu bir taşınmazın sicil dışı (kayıtsız) kalması sonucunu doğurur ki, böyle bir uygulama, devletin bütün taşınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek sicile bağlama yolunda benimsediği dolu pafta sistemi genel ilkesi ile bağdaşmayacağı, ne var ki, davacı iptal değil, sadece tescil isteğinde bulunmuş ise Yargıtay'ın yerleşmiş ve kurallaşmış uygulamalarına göre, tescil isteği tapu sicilinde mevcut eski kaydın iptali isteğini de kapsadığı gözetilerek davacının ayrıca tapu kaydının iptalini de dava etmesine gerek olmadığı-
Dosyadaki belgelerden ve tanık anlatımlarından, her ne kadar muris ölmeden önce kanser tedavisi görmüş ise de kendisinin emekli olup sosyal güvencesinin bulunduğu, akit tarihinden sonra 1.7.2010 tarihinde ... Bankasından 5.000,00 TL tüketici kredisi temin ettiği, ayrıca babasının maaşını da kullandığı, davacı eşinin aynı zamanda Romanya vatandaşı olup Romanya'da çalışması ve Türkiye'ye gelmek istememesi sonucu muris ile aralarının iyi olmadığı, murisin başkaca malvarlığının bulunmadığı, terekesinden para çıkmadığı, öte yandan satıldığı halde çekişme konusu taşınmazı murisin ölene kadar kullandığı, davalının bekar ve alım gücünün bulunmadığı anlaşıldığı, bu durumda; yukarıda açıklanan ilkeler somut olgular ile birlikte değerlendirildiğinde dava konusu taşınmazın mirasbırakan tarafından davalıya temlikinin muvazaalı ve mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varıldığı-
Tapu kaydına dayanılarak açılan bir iptal davasında, ayrıca tescil isteğinde bulunulmamış olması iptal davasının reddi için başlı başına bir sebep teşkil etmeyeceği, bu durumda mahkemece yapılacak iş, iptal isteminin tescili kapsamadığı gözetilerek davacıya, ayrıca tescil davası açması için imkan tanımak ve dava açılması halinde her iki dava birleştirilerek karara bağlanmaktan ibaret olduğu, değişik anlatımla sadece iptal davasının kabulüne ve tapunun iptaline karar verilmesi, tapulu bir taşınmazın sicil dışı (kayıtsız) kalması sonucunu doğurur ki, böyle bir uygulama, devletin bütün taşınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek sicile bağlama yolunda benimsediği dolu pafta sistemi genel ilkesi ile bağdaşmayacağı, ne var ki, davacı iptal değil, sadece tescil isteğinde bulunmuş ise Yargıtay'ın yerleşmiş ve kurallaşmış uygulamalarına göre, tescil isteği tapu sicilinde mevcut eski kaydın iptali isteğini de kapsadığı gözetilerek davacının ayrıca tapu kaydının iptalini de dava etmesine gerek olmadığı-