Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez; ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesinin olanaklı olduğu, bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesinin gerekeceği-
Trafik kazasından kaynaklanan rücuan destekden yoksun kalma tazminatı istemli itirazın iptali davasında ceza mahkemesi tarafından belirlenen kusur oranının hukuk mahkemesi için bağlayıcı olmadığı-
Tasarrufun iptali davasının açılma koşullarından birisinin de "takip tarihinde kesinleşmiş bir alacağın bulunması" olduğu, borçlunun itirazı üzerine alacaklının açtığı itirazın kaldırılması veya itirazın iptali davasının alacaklı lehine sonuçlanması halinde alacağın kesinleşeceği; davacının maddi bir vakıa olarak kazanç elde etme amacıya borçluya borç para vermiş olmasının yani tefecilik yapmış olmasının davamız açısından önem taşımayacağı, bu durumun davacı ile davalı borçlu arasında muvazaalı bir alacak oluşturduğu sonucunu doğurmayacağı-
Şikâyeti haklı gösterecek belirtiler bulunduğu anlaşıldığından, hak arama özgürlüğünün sınırları içinde yapılan şikâyetin, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmayacağı; ayrıca, şikayet hakkının yerinde kullanıldığının kabulü için şikayet edilenin cezalandırılması veya sorumlu tutulmuş olmasının da zorunlu olmadığı-
Menfi tesbit davasında takip alacaklısı hakkında tefecilik suçundan dolayı verilen mahkumiyet kararının mahkemece değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı olmadığı, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hâkiminin hukuk hâkiminden çok daha elverişli konumda bulunması olduğundan, maddi olgu saptanarak beraat kararı verilmişse; bu yönün, hukuk yargılaması sırasında dışlanamayacağı ve aksinin benimsenemeyeceği-
Ceza mahkemesinde saptanan maddi vakıalar hukuk hakimini de bağlayacağından ceza mahkemesinde açılan davanın sonucunun beklenmesinin gerektiği-
Hukukun yasakladığı bir eylem sonucunda elde edilen taşınır mal niteliğindeki deriler, temeldeki “Kanuna aykırılığın” zorunlu bir sonucu olarak, onları zilyetliği altında bulunduran davacının mülkiyetine geçmiş sayılmayacaklarından, davacı, üzerlerinde hukuken korunabilecek, geçerli bir mülkiyet hakkına sahip bulunmadığı ve esasen elinden alınması da bu nedenden kaynaklanan derilerin bedellerini, onlara el koyan davalı Kurumdan isteyemeyeceği-
Kesin delil niteliğindeki hukuk mahkemesi ilamı ve ceza mahkemesi ilamları ile dava konusu bononun sahte bir biçimde bizzat düzenlenerek icra takibine konu edildiği sabit hale geldiğinden, bu hususun yeniden araştırılmasına hukuken olarak bulunmadığı- Ceza ilamında senetteki imzanın sahte olduğu saptanmış bulunduğundan, artık imzası sahte olan bu senetteki boş kısımların davacı tarafından ya da başka birisi tarafından doldurulmuş olmasının, davacının sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı-
Asliye Ceza Mahkemesince davalıların "basın yoluyla hakaret etmek suçundan" mahkumiyetlerine karar verilmiş ise de, bu mahkumiyetler ertelenmiş bulunduğundan, ortada kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının varlığından söz edilemeyeceğinden Borçlar Kanunun 53. maddesi uyarınca hukuk hakiminin, Ceza Mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı-