Bina ve eşya zararlarında, depremin şiddeti nedeniyle belirli bir oranda hasar meydana gelmesinin kaçınılmaz olduğu değerlendirilerek, belirlenen tazminattan olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nun 43. maddesi (6098 sayılı TBK 51.) gereğince uygun tutarda indirim yapılması gerektiği-
Her somut olayın özelliğine göre tazminatın kapsamını belirleme ve hakkaniyet çerçevesinde takdir yetkisini kullanma imkanının hakime verildiğinden, hakimin karşılıklı yararlar dengesini de göz önünde tutarak, açıklanan yönler ve dava konusu olayın gerçekleşme biçimi, çalışma koşulları, yapılan işin mahiyeti, davalıların bir çıkar elde etme amacı bulunmadığı da gözetilerek, tahsiline karar verilen zarar miktarında hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği-
Davalının sağlık memuru olarak görev yaptığı , görevi olmadığı halde kurumun ambulansının kullanması için yazılı emir verildiği ve bu görev esnasında davaya konu kazanın meydana geldiği anlaşıldığından, olayın oluş şekli ve davalının yazılı emirle ambulans şoförlüğü yapmak zorunda bırakıldığı gözetildiğinde hükmedilecek tazminatta uygun bir indirimin yapılması gerektiği-
SGK mad. 36 uyarınca davacı kurumun harçtan muaf olduğu gözetilmeden, davalılar tarafından yatırılan temyiz harçlarının yargılama giderlerine dahil edilerek, davacı kurumdan tahsiline karar verilemeyeceği- Davaya konu cihazın davacı idare tarafından uzun bir süre sorunsuz şekilde kullanılmış olması, davalıların bu ihale nedeniyle kişisel bir yarar sağlamamış olmaları birlikte değerlendirildiğinde, yapılmış olan indirim miktarın az olduğu-
Dosya kapsamından istihkak raporlarında çalışma yapıldığı belirtilen alan ile fiilen bakım çalışması yapılan alanın miktar olarak ve yapılan işin mahiyeti itibariyle örtüşmediği anlaşılmakta ise de davalının sorumlu olduğu orman bölmesinin genişliği, çalışma koşulları ve yapılan işin mahiyeti ile dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, hesaplanan tazminattan davalı yararına TBK mad. 51 ve 52 gereğince uygun miktarda hakkaniyet indirimi yapılmak üzere kararın bozulması gerektiği-
Kaza, davalının çalışanı olan sürücü desteğin şirkete ait servis hizmetini yerine getirirken meydana gelmiş olup, servis hizmeti de bir tür destekleyici işletme faaliyeti niteliğinde olduğundan, söz konusu işletmesel faaliyetin doğası gereği işletme sınırları içinde yapılması zorunluluğunun bulunmadığı- Taraflar arasında düzenlenen poliçede de, her türlü işletme faaliyetinin teminat kapsamı içinde olduğu hususu vurgulanmış, trafik kazalarından doğan zararlarında teminat dışı bırakıldığı gibi bir özel şarta da yer verilmemiş olduğu, söz konusu teminatların da işletmenin sınırları içinde doğacak zararlarla da sınırlandırılmamış olduğu, davalı Sigorta A.Ş.’nin “Üçüncü Şahıs Mali Mesuliyet ve Mamul sorumluluk Sigortası” bakımından da sorumlu olduğu- "Poliçenin Genel Şartlar’a göre amacının, mamullerin imal dağıtımının kusurlu ve ayıplı olması sebebiyle üçüncü şahıslar tarafından ileri sürülecek bedeni (ölümlü- ölümsüz) ve maddi zarar ve ziyan talepleri olduğu", “… Motorlu nakil vasıtalariyle römorkların, motorlu bisikletlerin ve her nev'i hava nakil vasıtalarının kondüktörleri, zilyetleri (detenteur) veya sahiplerine karşı ileri sürülen mutalebeler..” in teminat kapsamı dışında bırakıldığı, somut olaydaki trafik kazasının işletme faaliyeti kapsamında olmadığı gibi Genel Şartlar uyarınca da talebin teminat kapsamı dışında kaldığı" şeklindeki görüşlerin HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği- Kaza, sigortalının işletme faaliyeti kapsamında gerçekleştiği ve davalı sigorta şirketinin “Üçüncü Şahıs Mali Mesuliyet ve Mamul sorumluluk Sigortası” yönünden de sorumluluğunun bulunduğu-
Davacı işçinin (somut olayda) bir kısım işçilik alacağının miktar ve değerini belirleyebilmesi için, elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması, bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da mümkün olmaması ve alacağının miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hâle geleceği bir durumla karşı karşıya olmadığından ve davacının hizmet süresi konusunda da taraflar arasında ihtilaf bulunmadığından, davacının iddia ettiği ücrete ve hizmet süresine göre kendisine ödenmesi gereken kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarını, kıdemine göre hak kazandığı ve varsa kullandığı yıllık izin süresine göre yıllık izin ücreti alacağını belirleyebilecek durumda olduğu ve bu durumda belirsiz alacak davası olarak açtığı davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği- "Hukuki yararın tamamlanabilir bir dava şartı olduğu ve hukuki nitelendirmenin mahkemeye ait olduğu" gerekçesiyle "direnme kararının onanması gerektiğine" dair görüşlerin HGK çoğunluğunca kabul edilmediği-
Yargıtayın düzelterek onama kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilmediği ve bu suretle kararın kesinleştiği anlaşıldığından, mahkemece kesinleşen bu karar hakkında yeniden bir inceleme yapması mümkün olmadığı ve direnme kararı verilemeyeceği- Yargıtay bozma kararının birinci bendinde davacı erkek eşin ağır kusurlu olduğu hususu "düzeltilerek onama" kararı verilerek kesinleştiğine göre, TMK. mad. 174/2, 4 ve TBK. mad. 50, 51, 52, 58 dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminat talebinin reddi yönünde direnme kararı verilmesinin hatalı olduğu-  Boşanma ve ayrılık davalarında eşlerin kusur durumunun, geçici tedbir nafakası takdir edilirken dikkate alınmayacağı- Eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı- Tedbir nafakasının geçici önlem niteliği dikkate alındığında, davalı kadın için tedbir nafakası verilmesi gerektiği- Mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin yapılan araştırma sonucu dosya içine giren bir tutanakta "davalı kadının ev hanımı olduğu" bildirilmesine karşın, diğer bir tutanakta ise "bir peynir fabrikasında aylık asgari ücretle çalıştığının" belirtildiği, bunun yanında bir kısım tanıklar da davalının çalıştığı yönünde beyanlarda bulunduklarından, davalı kadının sürekli ve düzenli bir gelirinin bulunup bulunmadığı hususunun tam olarak açıklığa kavuşmadığı, o hâlde mahkemece, davalı kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyor ise bunun sürekli mahiyette olup olmadığı, gelirinin düzenli ve yeterli olup olmadığı hususu araştırılarak yoksulluk nafakası istemi hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-