Davalının “Kefalet Sözleşmesi” başlıklı sözleşmedeki teminatının garanti sözleşmesi amacı ile değil, kefalet amacı ile verildiği- 818 sayılı BK’nın 18/1. (6098 sayılı TBK’nın 19/1.) maddesi gereğince de davalının bu iradesinin bir kefalet amacına yönelik olduğu- Bu durumda, dava konusu sözleşmenin kefalet sözleşmesi niteliğinde olduğu ve 818 sayılı BK’nın 484. (6098 sayılı TBK’nın 583.) maddesi gereğince kefilin sorumlu olduğu miktarın sözleşmede belirtilmemiş olması karşısında kefalet sözleşmenin bu hâli ile geçersiz olduğu-
TBK. mad. 583 uyarınca, kefilin sorumlu olduğu azami miktarın, kefalet tarihi ile müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmiş olması gerektiği- Davalının "müteselsil kefil" sıfatını üstlendiğine dair el yazılı bir beyana yer verilmediği, bu itibarla davalının müteselsil kefil olduğunun kabul edilemeyeceği- TBK. mad. 585/1 uyarınca adi kefalette alacaklının, borçluya başvurmadıkça kefili takip imkanına sahip bulunmadığı, ancak borçlu aleyhine yapılan takip sonuçsuz kalmış, kesin aciz belgesi alınmış ya da borçlu aleyhine Türkiye'de takibin imkansız hale gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi, konkordato mehli verilmiş olması hallerinde ancak doğrudan kefile başvurma imkanına sahip olunduğu- Davacı tarafça asıl borçlu ile birlikte davalı kefile takip başlatıldığı, dayanak belgenin belirtilen mahiyeti dikkate alındığında belgeye müteselsil-adi kefalet hükümleri dışında başka bir hukuki sıfatın verilmesinin de mümkün olmadığı-
3. HD. 18.10.2018 T. E: 5760, K: 10266-
İki ayrı icra takibinden dolayı açılan menfi tespit davasında, hüküm fıkrası infazda tereddüt oluşturduğundan, hükmün bozulması gerektiği-
Haciz için gidilen asıl borçluya ait evin kapalı olması karşısında, haczedilecek mal bulunup bulunmadığı hususunun tespit edilmediği anlaşılmakla, bu durumun İİK. mad. 105 ve 143'deki hususların tatbikine engel teşkil ettiği gözardı edilerek ve asıl borçlu hakkında hacizle ilgili tüm yollar denenmeden kefile gidilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı gözetilmeden kefilin açtığı menfi tespit davasının reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
Adi kefalette, kefil hakkında takip işlemi başlatılabilmesi için, önce asıl borçluya başvuru yapılması gerektiği, yapılan başvurunun semeresiz kalması halinde kefile başvuru yapılabileceği- Davalı kefil, icra takibine esas su borcuna konu taşınmazı kiralamak suretiyle bahçe olarak istifade ettiği ve kefalet sözleşmesinin varlığı dikkate alındığında, davacının kötüniyetli olarak icra takibi yaptığından söz edilemeyeceği ve itirazın iptali davasındaki kötüniyet tazminatı isteminin reddi gerektiği-
Kefilin takip dayanağı yapılan kredi sözleşmesinde davalının kefaletinin türünün belirtilmediği, müteselsil kefil olup olmadığının yazmadığı ve kefaletin türünün belirli olmaması nedeniyle davalının kefaletinin adi kefalet olduğu, TBK. mad. 585 uyarınca, öncelikle asıl borçlu hakkında takip yapılması gerektiği kabul edilmişse de, TTK. mad. 7’de yer alan teselsül karinesi uyarınca, davalının kefaletinin, müteselsil kefalet olacağı-
Borçlunun hakkında yapılan takipte pasif takip ehliyeti bulunmadığı yönündeki başvurusu şikayet niteliğinde olup, genel haciz yoluyla takipte borçlunun, icra dairesinde borca itiraz etmiş olmasının, icra mahkemesine şikayet yoluyla başvurarak, takip ehliyeti yokluğu nedeniyle takibin iptalini istemesine engel teşkil etmeyeceği, yani, borçlunun özetlenen talepte bulunmasında hukuki yararının olduğu- Borçlu tarafından ileri sürülen kefaletin şekil şartlarına ilişkin hususun açılacak olan itirazın iptali davasında değerlendirileceği- Mahkemece, takibe dayanak borca esas kredi sözleşmesinin niteliği incelenerek, tüketici kredisi olup olmadığı tespit edildikten sonra, şayet tüketici kredisi olması halinde, TBK'nun 585. maddesinde ön görülen koşulların bulunup bulunmadığı re’sen değerlendirilerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Takip konusunun ihitiyaç kredisi olduğu ve şikayetçi borçlunun takibe konu kredi sözleşmesinin kefili olduğu, takibin asıl borçlu ile birlikte şikayetçi kefil hakkında başlatıldığı anlaşılmakla, alacaklı bankanın kefil olan şikayetçi borçlu hakkında icra takibi yapabilmesi için, 6098 sayılı yasanın 585.maddesinde öngörülen koşullardan birinin bulunmasının zorunlu olduğu, bu husustaki başvurunun 2004 sayılı kanunun 16.maddesi kapsamında şikayet olup, borçlunun süreye bağlı olmaksızın takibin iptali için icra mahkemesine başvuru hakkı bulunduğu-
Tüketici işlemlerinde, tüketicinin edimlerine karşılık olarak alınan şahsi teminatların, her ne isim altında olursa olsun adi kefalet sayılacağı (6502 s. Tük. K. mad. 4)- Borçlu murisin mirasçılarından ikisinin mirası reddettiği görülmüşse de, bir diğer mirasçının mirası reddettiğine dair her hangi bir belge bulunmadığından, borçlu yönünden alacaklının takibe devam imkanının bulunduğu ve borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle geldiğinden veya önemli ölçüde güçleştiğinden bahisle kefil hakkında takip yapılamayacağı, mahkemece TBK. mad. 585'de öngörülen doğrudan kefile başvurma koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-