Davacının dinlenilmesinden vazgeçtiği tanıklar hakkında davalının beyanının alınmamasının ve davalının ilk tanık listesinde gösterdiği tanığın dinlenmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Davaya süresi içinde cevap vermemiş olan davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacağı ve diğer tarafın kusurlu olduğuna yönelik bir vakıa ileri süremeyeceği, bu durumda davacı erkeğe "eşine hakaret ve küfür ettiği" vakıasının kusur olarak yüklenmesinin mümkün olmadığı- Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunmanın genişletilemeyeceği yahut değiştirilemeyeceği, ıslahın veya karşı tarafın açık muvafakatinin saklı olduğu-
HMK yürürlüğe girdikten sonra 17.01.2014 tarihinde açılan davada, ön inceleme duruşmasına kadar dava veya cevaba cevap dilekçesi ile tazminat talebinde bulunmayan davacı kadının ilk defa ön inceleme duruşmasından sonra talep ettiği maddi ve manevi tazminat (TMK mad. 174/1-2) talepleri hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi gerektiği-
Maliki olduğu 280 ada 138 parsel sayılı taşınmazdaki 18 nolu bağımsız bölümün, eski eşi olan davalı tarafından haklı ve geçerli bir nedene dayanmaksızın, konut olarak kullanmak suretiyle müdahale edildiğini ileri sürerek, davalının el atmasının önlenmesi ile 10.000,00TL ecsimisile-
Davacı erkek cevaba cevap dilekçesinde bildirmiş olduğu tanıklarının dinlenilmesinden açıkça vazgeçmediği gibi bu tanıklar yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanununun 241. maddesi koşulları da oluşmadığı ve davacı erkeğin açıkça vazgeçmediği bu tanıkları dinlenilmeden hüküm kurulması davacının hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ihlali niteliğinde olup açıklanan sebeple bu tanıklar (HMK) 240 vd. maddeleri gereğince usulüne uygun davetiye ile çağrılarak dinlenilip, deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Davalı kadının dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında yer almayan maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası isteklerinin, talep sonucunun genişletilmesi niteliğinde olduğu, bu durumda davacı erkeğin açık rızası bulunmadığına ve ıslah da söz konusu olmadığına göre, davalı kadının bu taleplerinin artık incelenemeyeceği, o halde, kadının maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekeceği-
Davalı, tahkikat aşamasında verdiği dilekçe ile yoksulluk nafakası talep etmiş olup davacı ise bu taleplerle ilgili olarak açık bir muvafakat beyanında bulunmadığı gibi davalı tarafından usulüne uygun şekilde yapılmış ıslah da bulunmadığı durum böyleyken, davalı kadının talep ettiği yoksulluk nafakası isteği ile ilgili olarak "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirdiği-
Davacı vekili dava dilekçesinde maddi ve manevi tazminata ilişkin faiz talebinde bulunsa da duruşmada mahkemece taraf vekillerine esasa dair beyanlarını sunmaları için mehil verildiğinde davacı vekilinin esasa dair beyanlarını sunmuş olduğu dava dilekçesinde talep etmediği olay tarihinden itibaren yasal faiz istemini belirttiğinde davalı yanın esasa dair beyanlarını sunmuş olduğu dilekçesi ile davacının faiz talebine süresinde açıkça itirazda bulunmadığı gibi karar duruşmasında da herhangi bir itirazda bulunmadığından, iddianın genişletilmesine zımnen muvafakat ettiği; bu sebeple mahkemece faiz talebine yönelik karar verilmemiş olması karşısında tüm tazminat miktarı yönünden olay tarihinden itibaren faize hükmetmedilmesi gerektiği-
HMK. mad. 140 ve 141 uyarınca, ön inceleme duruşmasında saptanan uyuşmazlık birlikte değerlendirildiğinde, davacının, açıkça hile hukuksal sebebine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşıldığından, taraf delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelemede hataya düşülerek "muris muvazaası olgusunun ispatlandığı "gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı- Hilenin her türlü delille ispat edilebileceği, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı olmadığı ve aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi ya da dava yoluyla da kullanılabileceği-
Genel haciz yolu ile yapılan icra takibine karşı zamanaşımı def'inde bulunan borçlunun bu borca itirazının iptali için açılan davada, mahkemece bu zamanaşımı itirazının yerinde olup olmadığının incelenmesi gerektiğinden, süresinde zamanaşımı itirazında bulunma mecburiyetinin olmadığı-