TÜRK BORÇLAR KANUNU > - Özel Borç İlişkileri > - Hizmet Sözleşmeleri > - Genel Hizmet Sözleşmesi > - D. İşverenin borçları > - I. Ücret ödeme borcu > - 3. İşgörme ediminin ifasının engellenmesi hâlinde ücret > Madde 408 - a. İşverenin temerrüdü hâlinde
İşveren tarafından, FETÖ ile bağlantılı olduğu şüphesiyle 22.09.2016 tarihinde iş sözleşmesini askıya alınmış ve işçinin FETÖ ile bağlantılı olmadığının tespit edilmesi üzerine 19.03.2018 tarihinde yeniden işe başlatıldığı olayda; İş sözleşmesinin tek taraflı askıya alınması, işverenin temerrüde düşmesine neden olduğundan işçinin çalıştırılmadığı süreye ait ücret ve diğer haklarını talep edebilmesinin mümkün olduğu- İşçinin, işveren nezdinde çalışmadığı 22.09.2016-19.03.2018 tarihleri arasındaki sürede, yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararların hesaplanacak alacak tutarlarından indirilmesi gerekeceği-
Davacı şirket ile davalı arasında imzalanan beş adet çok katlı otoparkın yap-işlet-devret modeliyle yapım ve işletim sözleşmesinin davalı tarafından haklı bir neden olmaksızın feshedilmesi nedeniyle uğranılan zararın ve kâr mahrumiyetinin talebi- Davacı yüklenicinin anonim şirket vasfında olması ve faaliyet alanlarının çok çeşitli olup, ultra vires kuralının kaldırılması nedeniyle şirketin hak ehliyetinin sınırının işletme konusu ile de sınırlı olmadığı hususu birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu uyuşmazlık bakımından eBK m 356 delaleti ile 325. maddesinde bahsedilen kesinti yönteminin (TBK 408. madde) aynı faaliyet alanı ile sınırlı olarak uygulanması gerektiği- Davaya konu olayda da fesih konusu iş, otopark yapılması, işletilmesi ve devredilmesi olup, davacının otel işletmeciliğinden elde ettiği gelirin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği- eBK’nun 325. (TBK’nun 408. maddesi) maddesinde yer alan kesinti yönteminin fesih konusu işe ilişkin faaliyet alanı ile sınırlı olarak değerlendirilmesi ve ... TL kâr kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği-
'Usuli kazanılmış hak' diye tanımlanan ilkenin kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay'ca kendiliğinden dikkate alınması gerekeceği- Hâkimin değişmesinin dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki etmeyeceği- Somut olayda mahkemece; bozma kararına uyulduğu hâlde gerekleri yerine getirilmemiş, bozmaya uygun karar verilmediği- Yargıtay ilamı ile, davalının sair temyiz itirazlarının reddine, karar verilmek suretiyle davacının azil tarihinden sonra vekalet görevini ifa etmemiş olması nedeniyle tasarruf ettiği ya da diğer bir işte kazandığı ve kazanmaktan kasten feragat ettiği şeylerin de ücretten indirilmesi gerektiğinin belirtildiği; bu durumda, bozma ilamının gereği yerine getirilmeden, yanılgılı değerlendirme ile hüküm kurulmuş olmasının doğru görülmediği-
Müspet zararın sözleşme tam olarak ifa edilmiş olsaydı alacaklının mal varlığının oluşacağı durum ile mevcut durum arasındaki fark olduğu- Kâr kaybının, kârdan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarar olduğu- Müspet zarar olan kâr kaybının malvarlığındaki gerçek eksilme esas alınarak belirlenmesi gerektiği-TBK m. 408'de iş sahibinin temerrüdü nedeniyle istenebilecek ücret hesabının, TBK m. 438'de ise iş sahibinin sözleşmeyi haksız feshetmesi nedeniyle istenebilecek zarar hesabının düzenlendiği- 408. maddede, işverenin engellemesi sebebiyle yapmaktan kurtulunulan giderler ile başka bir iş yaparak kazanılan veya kazanmaktan bilerek kaçınılan yararların indirilmesini, 438. maddede ise, sözleşmenin sona ermesi yüzünden tasarruf edilen miktar ile başka bir işten elde edilen veya bilerek elde etmekten kaçınılan gelirin indirileceğinin düzenlendiği- Öğreti ve uygulamada bu hesaplamanın kesinti yöntemi olarak adlandırıldığı- İki taraflı sözleşmelerin karşı tarafça haklı feshedildiği hallerde kâr kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kıyasen Borçlar Kanunundaki kesinti yönteminin uygulanması gerektiği- Yangın sonucu oluşan kâr kaybına ilişkin olarak, hüküm altına alınan bedelden günlük tekne kiralama faaliyetinde oluşan personel, yakıt ve vb. giderlerin ve maliyetlerin düşürülmemesinin hatalı olduğu-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, Özel Dairenin davacı işçinin taraflar arasındaki sözleşmenin feshinden sonraki dönem içinde başka bir işten gelir elde edip etmediği ya da iş arayıp aramadığının tespit edilmesi ve bakiye süre ücretinden gerekli indirimler yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine ilişkin bozma kararına uyulduktan sonra mahkemece yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporunun ve yapılan araştırmanın bozma kararının gereğini yerine getirmeye yeter nitelikte olup olmadığı-
YİBK'nun 08.03.2019 T.10/1 sayılı içtihadı birleştirme kararından sonra, belirsiz süreli iş sözleşmesinde bakiye süre ücretine ilişkin Yargıtay 9. HD.nin de görüş değişikline gittiği- İş Kanununun 11. maddesinde öngörülen hükmün işçiyi koruma amacıyla düzenlendiği dikkate alınarak, objektif şartlar bulunmadığı halde belirli süreli olarak yapılmış olan iş sözleşmesinin, belirsiz süreli olduğunun işveren tarafından ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanımını olacağı- İş Kanunu'nun 11. maddesine dayanarak sözleşmenin belirsiz süreli olduğunu ileri sürme hakkının sadece işçiye ait olması gerektiği- Mahkemece, taraflar arasındaki belirli süreli iş sözleşmesinin işverence feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığının tespit edilmesi, iş sözleşmesinin haklı bir neden bulunmaksızın işverence feshedildiğinin tespiti halinde ise, TBK. mad. 438/2 uyarınca, işçinin, sözleşmenin sona ermesi yüzünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir araştırılmak suretiyle işçinin sözleşmenin feshinden sonraki dönem içinde başka bir işten gelir elde edip etmediği ya da iş arayıp aramadığı araştırılarak indirim yapılarak bakiye süre ücreti yönünden bir değerlendirme yapılması gerektiği-
İstinaf yoluna başvuru süresinin iki hafta olduğu; bu sürenin, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlayacağı- Somut olayda yerel mahkemenin 06/12/2016 tarihinde karar verdiği, gerekçeli kararın 16/12/2016 tarihinde yazıldığı, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararını 10/01/2017 tarihinde Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2017/13433 sayılı takip dosyasına konu ettiği, bu halde davacı vekilinin yerel mahkemenin gerekçeli kararını UYAP üzerinden almak suretiyle kararın gerekçesini 10/01/2017 tarihi itibariyle tüm hukuki sebepleri ile birlikte vakıf olduğunun anlaşıldığı ve “öğrenme” ile birlikte 2 haftalık istinaf süresi başladığı, 27/01/2017 tarihinde ise harcı yatırılmak suretiyle süresi geçtikten sonra istinaf kanun yoluna başvurulduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmişse de, sürelerin başlangıcına ilişkin ana kuralın düzenlendiği HMK 91. maddesinde, sürelerin ilgilisine “tebliğ” ile başlayacağı, tefhimle sürenin başlaması halinin dahi kanunda bu hususun açıkça ve ayrıca belirtilmiş olmasına bağlandığı, yine istinaf kanun yoluna başvurusu süresinin düzenlendiği HMK 345 maddesinde, istinaf yoluna başvurma süresinin ilamın usulen ilgili tarafa “tebliği” ile başlayacağı düzenlemesi karşısında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin “öğrenme” ile başlayacağının kabul edilemeyeceği-