Davalının delil olarak dayandığı nüfus teskeresi ve .......... Sulh Hukuk Mahkemesinin ............. sayılı mirasçılık belgesine göre, davalının kayıt maliki olduğunu iddia ettiği şahsın 1323 yılında öldüğü, taşınmaz kayıt maliki tarafından 1338 ve 1339 (hicri takvime göre) tarihlerinde tapuda bizzat yapılan pay satış işlemleri ve işlem dosyalarına sunduğu 09.02.1323 tarihli nüfus tezkerelerindeki bilgiler dikkate alındığında ise, davalının bu yöndeki temyiz itirazlarının yerinde olmadığı- Mirasbırakan S.’ın, 18.03.1924 (1340) tarihinde ölümü ile geriye tek mirasçısı eşinin kaldığı, mirasbırakan 743 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlük tarihinden önce ölmüş olup mirasçılık belgesi mülkte (emlakte) Feraiz hükümlerinin, arazide ise 21.02.1328 (1912) tarihli İkinci Tevsii İntikal Nizamnamesi hükümlerinin uygulanması, mirasçılardan 743 sayılı Medeni Kanun ve 4271 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlüğünden sonra ölenler olduğu taktirde, mülk ve arazi ayırt edilmeksizin ilgili Medeni Kanun hükümlerinin uygulanması bu suretle mirasçıların ve paylarının belirlenmesi gerekeceği- 21.02.1328 tarihli İkinci Tevsii İntikal Kanunu'nun 7. maddesine göre, birinci ve ikinci derecedeki miras sahiplerinden veya büyük baba veya büyük analardan hiçbiri bulunmazsa karı veya koca arazide, mirasın tamamına hak kazanacağından mahkemece araziye ilişkin belirlenen mirasçılar ve miras payları isabetli ise de emlakte feraiz hükümlerine göre belirlenen mirasçılar ve miras paylarının doğru olmadığı, emlakte feraiz hükümlerine göre, mirasçılardan sadece mirasbırakanın karısı kalmış ise, sağ kalan karının mirasın 1/4’ünü alacağı, kalanının ise Hazine'ye ait olacağı, ancak mahkemece emlakte feraiz hükümlerine göre Hazine’nin mirasçılığı ve miras payı dikkate alınmaksızın tüm pay ........ mirasçısı olan davacılara verilmesinin yerinde olmadığı-
Murisin alacaklılarının korunması için; mirasın açılmış olması, ödemeden aciz bir murisin bulunması, mirasın süresinde reddedilmesi ve reddeden mirasçıya kazandırma yapılmış olması gerektiği, mirasın kayıtsız şartsız reddi kararının iptalinin; tüm mirasçılara yöneltilmesi gerektiği ve bu konuda açılacak davanın herhangi bir süreye tabi olmadığı- Mirasbırakanın ödemeden aczi, açıkça belli olabileceği gibi, resmen de tespit edilebileceği, mirasbırakanın ödemeden aczinin her türlü delille ispatlanabileceği ve ispat yükünün davacıda olduğu- TMK'nin 618. maddesi kapsamında; murisin alacaklılarının açmış olduğu, mirasın reddinin iptali davasında, aynı kanunun 617. maddesinde belirtilen altı aylık hak düşürücü sürenin uygulanma olanağının bulunmadığı- Davacının, murisin eski eşi olup; tarafların boşanmalarının, eldeki davanın davacısı lehine, 5.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmekle sonuçlandığı ve muris aleyhine, işlemiş faiziyle birlikte toplam 5.164,00 TL alacağın tahsili amacıyla icra takibinin başlatıldığı, murisin mirasçılık belgesinde ismi geçen mirasçılarının tamamının, hasımsız olarak mirasın gerçek reddini talep ettiği ve mirasın reddine karar verilerek hükmün 30.10.2013 tarihinde kesinleştiği; davacının alacaklısının, murisin mirasçısı olmayıp, murisin kendisi olduğundan bu dava türünde; TMK'nin 617/1 maddesinde açıklanan hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddinin doğru görülmeyip, hükmün bozulması gerektiği-
Borçlunun; kendisine kefil olan babasına karşı da takip(haciz) başlatılması sebebiyle babasının üzüntüden vefat ettiğini, borçlu olmadığının tespiti için açtığı menfi tespit davasında da lehine karar verildiğini kanıtladığı ve maddi-manevi zararının karşılanmasını talep ettiği davanın zamanaşımının başlangıcının, menfi tespit davası sonucunda verilen kararın kesinleşme tarihi olduğu- Haczin haksızlığı sabit ise de haciz tutanağından, haczedilen malların babasına ait olduğu ve babasının da haciz tarihinden sonra ve dava tarihinden önce,ardında mirasçılar bırakarak vefat etmiş olması sebebiyle, davacı lehine; haksız haczedilen eşya bedelinin tamamı kadar değil,miras payı oranında maddi tazminata hükmedilmesi gerektiği- Haksız takipten kaynaklı manevi tazminata hükmedilmesi için ayrıca davalının ağır kusur ve kötü niyetinin arandığı-
Sigortalının ölümü hâlinde, mirasçılarının sigortalıya tebaen hizmetlerinin tespiti talepleri yönünden hak düşürücü sürenin de hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren hesaplanması gerektiği, murisin ölüm tarihinden itibaren hesaplanamayacağı, sigortalının dahi yaşarken 5 yıllık hak düşürücü süreyi geçirmesi hâlinde kanunen kullanamayacağı bir hakkı mirasçılarına tanımanın hukuka aykırı olacağı-
3. HD. 01.11.2018 T. E: 2017/11580, K: 10909-
Davacının huzurunda vasiyetnamenin açılıp okunduğu, verilen kararın derecattan geçerek tarihinde kesinleştiği anlaşıldığından, TMK. mad. 571 uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süreden sonra açılan tenkis davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
"Kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri"nin 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edildiği- Tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının tespit edilmeye çalışılması, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması, öte yandan, davalının TMK. mad. 1023 korumasından yararlanıp yararlanamayacağının tespiti için iyi niyetli olup olmadığı hususunun araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu-
Eski tapu kayıtlarına göre murisin hisseleri 1877 (hicri takvime göre 1294) yılında mirasçılarına intikal ettiğine göre bu tarihte öldüğünün kabulü ile mülkte feraiz hükümlerinin, arazide ise 06.03.1912 tarihine kadarki ölümlerde 17 M. 1284 tarihli İlk Tevsii İntikal Nizamnamesi, 06.03.1912 ile 04.10.1926 tarihleri arasındaki ölümlerde 21.02.1328 tarihli İkinci Tevsii İntikal Nizamnamesi hükümlerinin uygulanıp, mirasçılardan 743 sayılı TKM ve 4271 sayılı TMK'nın yürürlüğünden sonra ölenler olduğu takdirde, mülk ve arazi ayrıt edilmeksizin medeni kanun hükümlerinin uygulanarak mirasçıların paylarının belirlenmesi gerektiği-
Mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin açılan davada, murisin ve mirasçının ayrı hanelerde kayıtlı olmaları, soyisimlerinde idari işlemle düzeltilebilecek derecede farklılık olması aralarında irs ilişkisinin olmadığını göstermeyeceği, HMK. mad. 385/2'de belirtildiği gibi çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça  res'en araştırma ilkesi geçerli olduğundan, göçmen kayıtları getirtilip gerekirse nüfus kayıtlarının düzeltilmesi için dava açmak üzere süre verilerek davacının gösterdiği tüm deliller toplandıktan sonra talep konusunda bir karar verilmesi gerektiği- 
Mirasçılık belgesi verilmesi isteğiyle açılan davada, mirasçılık durumu mahkemece re'sen araştırılıp her türlü delille kanıtlanabileceğinden, davacı tarafa murisle arasındaki bağı ispat için tanık dahil tüm delilleri sorulup saptanmalı ve bu tür davaların resen araştırma prensibine tabi olduğu da dikkate alınarak murisin mirasçılarının tespiti için gerekirse zabıta araştırması yapılarak duraksamasız belirlendikten sonra ölüm tarihindeki hükümlere göre mirasçılık belgesinin verilmemesi gerektiği- 
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • kayıt gösteriliyor