Velayet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan tazminat istemli davada davanın değeri 60.000 TL olup İlk Derece Mahkemesince talebin 4.091,63 TL' si kabul edilmiş olmasına karşın; asıl davada kabul edilen miktarı geçecek şekilde davacı aleyhine 9.200,000 TL vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu-Davanın kısmen kabul edildiği nazara alındığında davalı ve davacı vekili lehine hükmedilen ücreti geçmemek kaydıyla vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken bu konuda hüküm kurulmamasının doğru görülmediği-
Dava konusu işlerin teslim edildiği 2013 yılından, icra takibinin yapıldığı 08.04.2019 tarihine kadar kanunda öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresi gerçekleştiğinden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği- Hatalı hukuki değerlendirme ile "yapılan işin bir eseri meydana getirmek olmadığı, işin tamirat tadilat olduğu, bu nedenle 5 yıllık zamanaşımı süresinin olayda uygulama alanının bulunmadığı" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
İşçinin evlilik nedeni ile iş sözleşmesini feshederek kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için bu hakkın, evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde kullanılması gerektiği- Fesih hakkının evlilik tarihinden sonraya ilişkin ve bir yıl içinde kullanılması gereken bir hak olduğu gözetildiğinde, somut olayda davacı işçi bakımından evlilik nedeni ile fesih şartlarının bulunmadığının açık olduğu- Buna göre davacının kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tefrik edilen davanın ayrı ve bağımsız bir dava olduğu, bu nedenle asıl dava ile birlikte yargılaması devam ederken asıl davadan tefrik edilen dava yönünden, yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine ayrıca hükmedilmesi gerektiği-
Elektrik aboneliği sözleşmesi uyarınca ödenmeyen fatura bedellerinin tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibinde yapılan itirazın iptali istemine ilişkin uyuşmazlıkta; her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olan bu davanın ticari dava sayıldığı, konusu bir miktar para olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalar açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olarak düzenlendiği, ancak arabuluculuk dava şartının eldeki davada yerine getirilmemesi nedeniyle Mahkemece 6325 sayılı Kanun'un 18/A maddesi uyarınca dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Alacaklının doğrudan müteselsil kefile başvurabilmesi için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerektiği ve alacaklının asıl borçluyu takip etmeden müteselsil kefil olan davalı şirket hakkında takip yapabilmesine ilişkin asıl borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması yasal koşullarının somut olayda oluşmadığı, aynı zamanda alacak muaccel olmadan takibe girişildiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verildiği- Müteselsil kefilin Borçlar Kanunu'nun ilgili maddesinden kaynaklanan savunmaları, defi niteliğinde olup kefilin ödemede geciken esas borçlu ihtar edilmeden kendisine başvurulamayacağını ileri sürmesi gerektiği ve bu hususu hakim re’sen dikkate alamayacağından kefile defi hakkı tanıyan anılan hükmün kamu düzeni ile ilişkili olduğunun kabulünün mümkün olmadığı-Davalı vekili tarafından dava dosyasına sunulan dilekçelerin incelenmesinden, Borçlar Kanunu'nun ilgili maddesinin birinci fıkrasından kaynaklanan defi niteliğinde herhangi bir savunmada bulunmadığı anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesinin bu sebebe münhasır olarak verdiği red kararının kanun yararına bozulması gerektiği-
Davacı vekilinin dava ve ıslah dilekçesinde, müvekkilinin kullanmak zorunda kaldığı kredi için "kredi kullanma" tarihinden itibaren işlemiş faiz talebinde bulunmasına rağmen mahkemece talep aşımı oluşturacak şekilde "haksız fiil" tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin doğru olmadığı- Davacının dava dilekçesinde tazminat talebinin "işleyecek faizi" ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş olup faiz türü belirtilmediğinden yasal faiz talebinde bulunduğunun kabulü gerektiği, her ne kadar ıslah dilekçesinde en yüksek banka mevduat faizi ile tahsil talebinde bulunmuş ise de ıslahla faiz türünün değiştirilemeyeceği-
Belirsiz alacak davası açılamayacağı gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddi üzerine, daha önce müzakere edilen ve anlaşma sağlanamayan alacaklar bakımından yeniden arabuluculuğa başvurulmasını zorunlu kılmak, hem arabuluculuğun amacına aykırıdır hem de mahkemeye erişim hakkını zedeleyeceğinden başvurunun hukuki sonuçları bakımından ilk başvurunun esas alınması gerektiği- Davadan önce var olan arabuluculuk son tutanağı ile yeniden dava açılabileceği- Daha önce arabuluculuk faaliyetine konu edilen asıl alacakların işlemiş faizinin talep edilmiş olmasının kabul şeklini etkilemeyeceği yani asıl alacaklar bakımından gerçekleştirilen arabuluculuğun bu alacaklara ilişkin işlemiş faizini de kapsadığını kabul edilmesi gerektiği- Asıl alacak bakımından arabuluculuk dava şartının gerçekleşmesi hâlinde, bu alacağa bağlı işlemiş faiz bakımından da dava şartı gerçekleşmiş sayılacağı-
Spor tesisi yapımı amacıyla kooperatif üyelerinden ek aidat toplanması hakkında genel kurul kararının ek ödeme yükümlülüğü getiren ve özel karar nisabı ile alınması gereken kararlardan olmadığı-
Davacı-davalı lehine asıl davada kabul edilen ve karşı davada reddedilen miktarı geçecek şekilde vekâlet ücretine hükmedilmesi usul ve kanuna aykırı bulunduğu-