Davalı, genel tarımsal krediler sözleşmesine dayalı olarak başlattığı icra takibinde davacıdan toplam 96.570,11 TL'nin tahsilini istediğinden, davacı yan ise iş bu davasında dava değerini 1.000 TL olarak gösterdiğinden, HMK'nun 109/2 maddesi uyarınca talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belli olduğundan somut olay bakımından kısmi dava açılamayacağı-
Alacağın tahsiline yönelik yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin davada, davacı, dava dilekçesinde alacağın bir ksımına yönelik itirazın iptalini isteyerek ksımi dava açmış olduğundan mahkemece davacıya davasını tam dava olarak sürdürmesi ve toplam alacak üzerinden eksik peşin harcı tamamlaması konusunda kesin süre verilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
6100 sayılı HMK'nın yürürlük tarihinden sonra kısmi dava açılamayacağı, zira taraflar arasındaki sözleşmede, talep edilen alacakların miktarının tespitine yarar kıstaslar ortaya konduğundan, alacağın belirlenmesinin mümkün olduğu, bu durumda mahkemece, dava ve usul ekonomisi bakımından HMK.'nun 115/2 maddesi uyarınca davasını tam dava olarak devam ettirmesi ve harcı tamamlatması konusunda davacı vekiline kesin süre verilerek sonucuna göre işlem yapılması gerekeceği-
Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davanın kısmi dava olduğu bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olmasının ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekeceği-
Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesinin de doğru olmadığı, çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmamasının doğru olmayacağı-
Sözleşmenin 19. maddesinde; inşaata haklı bir neden olmaksızın başlanmaması veya yüklenici şirket tarafından inşaatın yapılmasından vazgeçilmesi halinde yüklenicinin arsa sahibine, arsa sahibinin sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi halinde ise arsa sahibinin yükleniciye 30.000,00 TL tazminat ödemesinin kararlaştırılmış olması karşısında, talep edilebilecek tazminat miktarı davacı-karşı davalı tarafça açıkça bilinebilecek durumda olduğundan, sözleşmeye göre yükleniciye ait olduğu ileri sürülen hafriyat gideri ve vergi ödemelerinin de miktarı açıkça arsa sahibince bilinebilir nitelikte olduğundan, davacı-karşı davalının kısmi talepte bulunmasında hukuki yararın bulunmadığı-
İhtarnamede açıkça belirtilen miktara ilişkin, kısmi dava açmakta hukuki yarar bulunmadığı gibi belirsiz alacak davasının koşullarının da oluşmadığından bahisle usulden reddinin gerektiği-
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekeceği-
Fazla ödendiği ileri sürülen katılma bedelinin iadesi istemine ilişkin davada, davacının alacağını tam olarak hesaplamasının mümkün olduğu- Kısmi davanın tarafları arasında tartışmasız ve açıkça belirli miktardaki talepler için açılamayacağı-