Noterin sorumluluğunun doğabilmesi için, sahtecilik eyleminden davacının zararının doğmuş olması gerektiği- Davalı noterin yapılan noterlik işleminde kusursuz sorumluluğu var ise de, davacının aracın kayden maliki olduğu, noterlik işleminden sonra aracın çalınması nedeniyle zararın oluştuğu dikkate alınarak eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi; ayrıca, aracın bulunup bulunmadığı ve davacı ve/ veya başka bir kişiye teslim edilip edilmediği hususlarının da sıhhatli şekilde tespit edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Özü itibari ile Noterlik Kanunu'nun 162.maddesine dayalı noterin sorumluluğuna-
Özü itibari ile Noterlik Kanunu'nun 162.maddesine dayalı noterin sorumluluğuna-
Sahte sürücü belgesi kullanılarak araç satışının yapıldığı ve bu nedenle davacının zarara uğradığı sabit olmakla, nedensellik bağının kesildiğini ispat külfetinin davalı notere düştüğü- Davalı noterin aslı temin edilemeyen ve bu nedenle iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı tespit edilemeyen sahte sürücü belgesi ibraz edilmesine rağmen nüfus cüzdanı ibraz edilmiş gibi işlem yaparak bu şekilde araç satış sözleşmesine kayda geçmesi, söz konusu sürücü belgesinde bulunması gereken tarih kısmının boş olduğunu fark etmemesi, araç satış sözleşmesinde isim altında yer alan imzalarının farklılık arz ettiğini gözden kaçırmak suretiyle gerekli dikkat ve özeni göstermediği ve özen yükümlülüğünü kusurlu şekilde aksattığı, davalı noterin sahte sürücü belgesinin iğfal kabiliyeti bulunduğu iddiasını ispat edemediği, noterlerin sorumluluğunun da kusursuz sorumluluk olduğu, bu nedenle de davalı noterin meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, davacının uğradığı maddi kayıpların belirlenmesi ve belirlenecek bu maddi kaybın davalı noterden tazminine karar verilmesi gerektiği-
TBK'nun 69.maddesine dayanan tazminat istemi-
Kronik şizofreni denilen akıl hastalığı nedeniyle vesayet altına alınmış davacının ülkemizde tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredi kartından yararlanarak bir menfaat elde ettiğinin ve davalı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davacının, borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunun kabulü gerektiği- Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre vesayet altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı- Sebepsiz zenginleşmenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmanın sonuca etkili olmadığı-
Ağır Ceza Mahkemesinde Adli Tıp Kurumundan alınan raporda; davalıda suç tarihi itibari ile şuur ve hareket serbestisini ortadan kaldıracak derecede Paranoik Şizofren olarak tanımlanan akıl hastalığı bulunduğunun belirlendiği, ceza mahkemesince davalının cezai sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği, ölenin yakınları tarafından davacı Bakanlık aleyhine açılan davada idarenin hizmet kusuru saptanarak aleyhine tazminata hükmedildiği anlaşılmış olup, hakkaniyet gerektiriyorsa hakimin, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın tamamen veya kısmen giderilmesine karar verebileceği- Davacı idarenin, davalının haksız eylemi nedeniyle dava açmaya hakkı bulunduğu, ancak hakimin takdir yetkisini kullanarak hakkaniyet gereği kurduğu hükümde, ret gerekçesi gözetildiğinde; reddedilen miktar yönünden davacı idare aleyhine, vekalet ücretinin tümüne hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Kural olarak TMK 'nun 15.maddesi hükmü gereği, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki bir sonuç doğurmayacağından, kısıtlının tüketici kredi sözleşmesi geçersiz olup, hukuki bir sonuç doğurmayacağı-
Davacı, davalıların bayilerle yapılan anlaşmalara uygun olarak vade farklarını zamanında tahsil etmediklerini, zararının doğduğunu ileri sürmüş olup, vade farkı alacağının öncelikle asıl sorumlularından tahsili, mümkün olmadığı takdirde davalılardan tahsilinin gerektiği, ancak; davalılar aleyhine açılan işbu dava, sorumluluk davası niteliğinde olup, koşulları oluştuğunda yöneticilerden de doğrudan talep edilmesinin mümkün olduğu, bu tür zarar alacağında, sıralı bir sorumluluğun söz konusu olmadığı, o halde; vade farkının tahsil edilmemesiyle ilgili olarak davacının dava hakkının bulunduğunun kabulü ile, bu kalem zarar iddiasıyla ilgili olarak da işin esasının incelenmesinin gerektiği- Davacı vekilinin, 05.06.2006 tarihli oturumda dava ettiği tazminat tutarının tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istediği, davalılarca da bu isteme karşı iddianın genişletildiği yönünde karşı konulmaması üzerine; eski TTK'ya göre, yönetim kurulu üyelerinin, kusursuzluklarını ispat etmek ve zarara neden olan görevin bir veya birkaç yöneticiye yahut murahhaslara verildiğini kanıtlamaları halleri hariç, yasa ve ana sözleşme hükümleri uyarınca yapılması gereken görevlerini kasten veya ihmal sonucu olarak yapmazlarsa, meydana gelen zarardan müteselsilen sorumlu olacağı ve yeni seçilen yönetim kurulu üyelerinin, seleflerinin belli olan yolsuz muamelelerini denetçilere bildirmek zorunda olup, aksi halde bu sorumluluğa iştirak etmiş sayılacağı, yöneticiler için düzenlenen kusursuz sorumluluk halinin, aynı zamanda denetçiler için de öngörüldüğü, kurul halinde çalışmaları kararlaştırılmışsa, bu sorumluluğun da müteselsil nitelikte olacağı düzenlenmiş olup; tazminat talebinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili yönünde olduğu dikkate alınmadan, yazılı şekilde davalıların payları oranında hüküm kurulmasının doğru görülmediği- Talep edilen tazminatın, 31.12.2002 gününden itibaren temerrüt faiziyle tahsiline karar verilmesi istenirken, talep aşılarak yazılı şekilde temerrüt tarihinin 31.12.2001 tarihi olarak tespit edilmesinin de doğru görülmediği-