Sigortalının ölümü hâlinde, mirasçılarının sigortalıya tebaen hizmetlerinin tespiti talepleri yönünden hak düşürücü sürenin de hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren hesaplanması gerektiği, murisin ölüm tarihinden itibaren hesaplanamayacağı, sigortalının dahi yaşarken 5 yıllık hak düşürücü süreyi geçirmesi hâlinde kanunen kullanamayacağı bir hakkı mirasçılarına tanımanın hukuka aykırı olacağı-
Davacının murisinin davalı işyerinden bildirimlerinin yapıldığı, bu dönemden önceki ihtilaflı dönemde ise bildirim bulunmadığı, davacının murisinin çalışmalarının bildirilmesi nedeniyle, birleşen blok çalışmalarının bulunması hâlinde 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz edilemeyeceği-
Hizmet tespiti istemine ilişkin davada, davacının çalıştığı iş yerinin lokanta iş yeri mi yoksa fırın iş yeri mi olduğunun, çalışılan iş yerinin kime ait olduğunun belirlenmesi gerektiği, davacının hangi iş yerinde çalıştığına ve işyerinin kime ait olduğuna dair beyanının alınıp talebinin açıklattırılması, davalıların vergi kayıtları, oda kayıtları, ilgili belediyeden iş yeri açma ruhsatı ve işletme belgesi gibi belgelerinin getirtilmesi gerektiği-
Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediğinin araştırılması gerektiği- Çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabileceği- Tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıklarının araştırılması, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediğinin de irdelenmesi, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanların kontrol edilmesi gerektiği- Hizmet tespitine yönelik olarak açılan dava kamu düzenini ilgilendirdiğinden HMK’nın 124’üncü maddesinde düzenlenen ‘Tarafta İradi Değişiklik’ durumunun dava konusu olayda uygulanamayacağı-
Hizmet tespitine yönelik davalarda davacı işçinin çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliği dikkate alınarak, ücretinin ve davalı SGK'na (Devredilen SSK) davalı işveren tarafından ödenen ve ödenmesi gereken primlerin miktarının belirlenebilmesi amacıyla prime esas kazancın tespitinde, gerçek ücretin esas alınması gerektiği- Davacı tarafından tüm çalışma süresine ilişkin prime esas kazancın tespiti talep edilmesine rağmen, dava konusu dönemler yönünden aylara ve yıllara göre tespiti istenilen ücretin ne kadar olduğu ayrı ayrı açıklanmadan, aylık net ücretin ... TL olduğu belirtilerek prime esas kazancın tespitinin talebi hatalı olduğu- Mahkemece, davacının tespitini istediği "prime esas kazancın aylara ve yıllara göre ne kadar olduğu ayrı ayrı açıklattırılarak" davacının talebinin somutlaştırılması gerektiği- Ücret miktarı, HUMK 288'de (HMK 200.'de) belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmak kaydıyla işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkün olduğundan buna göre araştırma yapılması gerektiği-
Kurumca, davacının, yargılama aşamasında 01.05.1997 tarihinden itibaren kesintisiz olarak anılan yasal düzenlemeler çerçevesinde sigortalı olarak tescil edildiği görüldüğünden, mahkemece, talebe göre Kurumca kabul edilmeyen ilk prim tevkifatını takip eden 01.07.1996 tarihinden 01.05.1997 tarihine kadarki dönem yönünden davanın konusuz kaldığından bahsedilemeyeceği- İhtilaf konusu olan bu döneme yönelik, davacının 2926 sayılı Yasaya tabi sigortalılık iradesini ortaya koyacak herhangi bir başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı veya bu satışlardan yapılan prim tevkifatı bulunup bulunmadığı hususları ayrıntılı olarak araştırılarak karar verilmesi gerektiği-
Prime esas kazancın tespitine dair davada ücret miktarı 6100 sayılı HMK'nın Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle 1086 sayılı HUMK'nun 288. maddesinde (6100 sayılı HMK'nun 200. maddesi) belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkün olduğundan, buna göre araştırma yapılması gerektiği- İlk hükmü temyiz etmeyen davalı yönünden artık hükmün kesinleştiği, bu nedenle davalı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararının bulunmadığı-
Tarım Bağ-Kurluluğun kanıtlanması yönünde zirai kuruluşların kayıtlarının karine olarak kabul edildiği- Davacı adına üzerinde Maliye Bakanlığı’nın mührü bulunan üç adet müstahsil makbuzunun bulunduğu, davacının ziraat odasına kayıtlı olduğu, tarla vasfında taşınmazlarının bulunduğu ve yapılan kolluk araştırmasında tarımsal faaliyetine ara vermeden devam ettiğinin belirtildiği görülmekle, davacının prim ödeme şeklinin 2926 s. Kanunun 36. maddesine uygun olarak yapıldığı, dava dışı özel kuruluşlara teslim edilen ürün bedellerinden tevkifat yolu ile yapılan prim kesintisinin Kuruma intikalinin takip görevinin Kurumun müfettişlerinin ve denetim memurlarının görevinde kaldığı, davacının teslim ettiği ürünlerden kesilen Bağ-Kur priminin Kuruma intikal edip etmemesinin davacının sorumluluğu kapsamında olmadığı, Maliye Bakanlığının mührünün bulunduğu söz konusu müstahsil makbuzlarının Maliye Bakanlığı ile anlaşmalı matbaalarda basıldığını ve bir nevi fatura niteliğinin olduğu, herhangi bir sahtecilik iddiasının olmadığı, bu nedenle geçerli bir prim kesintisinin bulunduğu ve davacıya sigortalılık hakkı kazandırması gerektiği-
Davacının 1998/K. ayında fındık tesliminden dolayı prim kesintisinin bulunduğu, Kurum tarafından 09.04.2011 tarihinden itibaren Tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edildiği, 30.11.2000 tarihinde başlayan ve devam eden ziraat odası kaydının ve 02.08.1991 tarihinde başlayan ve devam eden kooperatif kaydının bulunduğu, zabıta ve muhtar tutanağı ile tanık beyanlarında davacının tarımla uğraştığının belirtildiği anlaşılmakla, 01.12.1998 - 31.12.1998 tarihleri arası Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesi isabetliyse de, çiftçi kayıt sistemindeki bilgilerin, ziraat odası ve kooperatif kaydının tek başına tarımsal faaliyeti kanıtlamaya yeterli olmadığı hususu gözetildiğinde, davacının prim tevkifatı veya ürün teslimi bulunmayan 01.01.2002 - 09.04.2011 tarihleri arasındaki döneme ilişkin davanın reddi gerekeceği-
Davacının 1996, 1997 ve 1999 yıllarında prim kesintilerinin bulunduğu, Kurum tarafından 23.03.2011 tarihinden itibaren tescil edildiği, 10.07.2000 tarihinde başlayan ve devam eden ziraat odası kaydının bulunduğu, 02.08.1991 tarihinde başlayıp ve devam eden kooperatif kaydının bulunduğu, zabıta ve muhtar tutanağı ile tanık beyanlarında davacının tarımla uğraştığının belirtildiği anlaşılmakla 01.11.1996 ile 31.12.1999 tarihleri arası Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesinde isabetliyse de, ziraat odası, kooperatif kaydı ve çiftçi kayıt sistemi kaydının tek başına tarımsal faaliyeti kanıtlamaya yeterli olmadığı hususu da gözetildiğinde, davacının prim tevkifatı veya ürün teslimi bulunmayan 01/01/2002-18/05/2011 tarihleri arasındaki döneme ilişkin olarak tarımsal faaliyetinin devam edip etmediği hususunda yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olmadığının kabulü gerektiği-