Konkordato talep eden borçlu tarafından keşide edilen çeklere, çek kanunu ve ilgili mevzuat gereğince telafisi imkansız zararların oluşmaması adına karşılıksızdır şerhi verilmemesi yönünden tedbir kararının kabulü gerektiği-
Banka teminat mektuplarının, garanti sözleşmesi olarak nitelendirildiği, bankanın teminat veren sıfatı taşıdığı, taahhüdünün, esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve asıl akitten ayrı tamamen bağımsız olduğu, bankanın taahhüdünün, lehtarın borcunun geçerliliğine veya varlığına bağlı olmadığı, ayrıca; İİK'nın 287/1 maddesinde, konkordato talebi üzerine, mahkemenin, 286. maddede belirtilen belgelerin eksiksiz olduğu tespit edildiği takdirde derhal geçici mühlet kararı vereceği ve 297. maddenin 2. fıkrasında belirtilen haller de olmak üzere; borçlunun mal varlığının muhafazası için gerekli gördüğü tüm tedbirleri alması gerektiği- Konkordato istemine ilişkin davada uyuşmazlık konusunun; borçlu şirketin lehtar olduğu teminat mektuplarının, konkordato yargılaması aşamasında, talep halinde, tedbiren paraya çevrilmesinin önlenmesi talebinin yerinde olup olmadığı, maddi hukuka dair tedbir talebinin konkordato müessesine aykırı olup olmadığı noktasında toplandığı, sonuç olarak; teminat mektubunun hukuki niteliği itibariyle, konkordato talep eden borçlu tarafından verilen teminat mektubunun, konkordato davasında, İİK'nın 287 ve devamı maddeleri gereğince nakde çevrilmesinin engellenmesine yönelik tedbir kararı verilemeyeceğinden, verilen kararın hukuka uygun olduğu-
Davalının “Kefalet Sözleşmesi” başlıklı sözleşmedeki teminatının garanti sözleşmesi amacı ile değil, kefalet amacı ile verildiği- 818 sayılı BK’nın 18/1. (6098 sayılı TBK’nın 19/1.) maddesi gereğince de davalının bu iradesinin bir kefalet amacına yönelik olduğu- Bu durumda, dava konusu sözleşmenin kefalet sözleşmesi niteliğinde olduğu ve 818 sayılı BK’nın 484. (6098 sayılı TBK’nın 583.) maddesi gereğince kefilin sorumlu olduğu miktarın sözleşmede belirtilmemiş olması karşısında kefalet sözleşmenin bu hâli ile geçersiz olduğu-
Limited şirketlerin sermaye şirketi olup bir ticari şirket olarak tüzel kişiliği haiz olduğu bu nedenle bütün haklardan yararlanabileceği ve borçları üstlenebileceği- Şirket ortağı, ortağı olduğu şirket tüzel kişiliğinden ayrı bir kişiliğe sahip olup, gerçek kişi olduğundan şirkete göre üçüncü kişi sayılacağı- Her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı, şirkete karşı borçlu olduğu; borçlu şirketin, şirket ortağında ki sermaye alacağının haczine engel yasal bir düzenleme de bulunmadığından, sermaye alacağının haczinin mümkün olacağı bu nedenle şirket ortakları, borçlu şirket bakımından üçüncü kişi sayılacağından, haciz ihbarnamesinin gönderilebileceği-
Davalı eş mehir senedinde vaat ettiği altına yönelik taahhüdünü yerine getirdiğine göre, bağışlanan bu altınlar davacı kadının kişisel malı olduğundan ve davacının elinden zorla alındığına dair bir iddia da bulunmadığından bu talep yönünden davanın reddinin isabetli olduğu- Altın davacıya teslim edildikten sonra, davalıya saklanmak üzere verilmiş olup mehir senedinde belirtilen ve çalınan altına yönelik davalı aleyhine açılan dava aile mahkemelerinin görevine girmeyip uyuşmazlığın genel mahkemelerde çözümlenmesi gerektiği ve bu nedenle de yerel mahkemece tefrik yönünde verilen kararın yerinde olduğu-
Gerçek kişilerce garanti veren sıfatı ile imzalanan garanti sözleşmeleri de TBK'nun 583. Maddesindeki şekil şartlarına tabi olduğu-
Sözleşme kurulduğu anda garanti edenin neyi garanti ettiğini bilmesi ya da bunu belirlemeye elverişli bilgilerin sözleşmede yer alması gerektiği- Davacının dava dilekçesinde kabul ettiği kredi kartı limit miktarın tutarı ve kendi temerrüdünden sorumlu olup kalan miktar yönünden sorumluluğu olmadığı-
TBK mad. 128 düzenlemesinde, üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenmiş olan, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlü olacağı, başkasının fiilini taahhüt sözleşmelerinin kendine özgü bir yapısının olduğu, asli sözleşme niteliği taşıyan bu sözleşmelerin en önemli özelliğinin bağımsız bir sözleşme olduğu- Üçüncü kişinin edimini taahhüt sözleşmelerinin asli ve bağımsız nitelikleri gereği taahhütte bulunan yönünden sorumluluk doğurması için ifası taahhüt edilen sözleşmenin, kanunda öngörülen sözleşme serbestisi sınırları dâhilinde kalmak kaydıyla, geçerli olmasının aranmayacağı-
Davalının sözleşme ile yükümlendiği edimin dava dışı acentenin ediminden ayrı, bağımsız bir borç mahiyeti taşıdığı anlaşıldığından, taraflar arasındaki sözleşmenin, başkasının fiilini taahhüt olarak nitelendirilmesi gerekirken davalının taahhüdünün alt satış acenteliği sözleşmesine doğrudan bağlı olduğu ve bağımsız bir niteliğinin bulunmadığından bahisle kefalet sözleşmesi olarak niteleyen bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmediği-
Her ne kadar mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, sözleşmenin vasfının belirlenmesinde tarafların nitelendirmelerine bağlı kalınamayacaksa da sözleşmenin 4.4. maddesindeki ifadeler bütün olarak değerlendirildiğinde davalının sözleşme ile yükümlendiği edimin dava dışı acentenin ediminden ayrı, bağımsız bir borç mahiyeti taşıdığının anlaşıldığı, bu durumda, taraflar arasındaki sözleşmenin, tanzim tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 110. (6098 sayılı TBK 128.) maddesi kapsamında başkasının fiilini taahhüt olarak nitelendirilmesi gerekirken davalının taahhüdünün alt satış acenteliği sözleşmesine doğrudan bağlı olduğu ve bağımsız bir niteliğinin bulunmadığından bahisle kefalet sözleşmesi olarak niteleyen bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesinin yerinde olmadığı
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • kayıt gösteriliyor