Sicil kayıtlarından davalı olarak gösterilen gibi bir şahıs firması olmadığı ve firmayı temsilen ihaleye katılanın da davadan önce öldüğü anlaşıldığından, pasif dava ehliyeti bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
Çaplı taşınmazda elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemi-
Davalı borçlunun icra takibine süresinde yapmış olduğu bir itiraz bulunmadığından takibin kesinleştiği, bu durumda kesinleşen takipten dolayı itirazın iptali davası açmakta davacının hukuki yararının olmadığı, hukuki yarar, dava şartlarından olup, davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekeceği, davada davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığının, mahkemece, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılacak hususlardan olduğu, dava şartlarının kamu düzeninden olup yargılamanın her aşamasında re'sen gözetileceği, mahkemece, dava şartı noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verileceği-
Davalıya atfedilen kusurun hizmet kusuru teşkil eden eyleme dayandığı görüldüğünden, mahkemece, davanın HMK 114/1-b.maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK 115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu şirketin dava tarihi itibariyle muamele merkezinin bulunduğu yer Beyoğlu ilçesi olduğundan yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğu-
Dosya kapsamından; davacı vekilinin adli yardım talebi reddedilerek hesaplanan harç ve gider avansının yatırılması için iki haftalık kesin süre verildiği, verilen süre içerisinde anılan sarf kalemlerinin yatırılmaması hâlinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 115. maddesi gereğince davanın usulden reddedileceği hususunun davacı vekiline tebliğ edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin dilekçe ile ek süre talebinde bulunduğu, aynı dilekçe üzerinde bir ay ek süre verildiğine dair hâkim havalesinin bulunmasına ve talep kabul edilmesine rağmen ek süre talebinin kabul edildiğine dair hususun davacı vekiline tebliğ edilerek verilen sürenin beklenmesi gerekeceği-
İdari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunan zararın ödetilmesi isteklerinin 11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında değinildiği üzere tam yargı davasının konusunu oluşturacağı, bu davaların ise 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2. maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerekeceği, bu nedenlerle davalı kurumun kamu hizmeti sırasında verdiği zarardan dolayı Adli Yargı'da dava açılamayacağından, HMK'nın 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle ve HMK'nın 115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar vermek gerekeceği-
Davacıların kanuni temsilcileri vasıtasıyla görevlendirilen vekilin, vekalet görevinin ergin olmaları nedeniyle sona erdiğinden haberdar edilmeleri; davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle mevcut usuli sorunu ortadan kaldırabilecekleri açıklanarak, bu yönlerden karar almalarına yetecek uygun bir süre verilerek ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde işlem yapmak gerekeceği, ancak, yerel mahkemece davacılara tebligat çıkartılarak durumdan haberdar edilmeksizin ve davayı bizzat takip yahut başka bir avukat görevlendirmek suretiyle davaya devam edebilecekleri açıklanmaksızın yetkisiz hale gelen vekile bildirim ile yetinilerek, davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre, HMK'nun 77. maddesi gereğince hüküm sonucunun davanın açılmamış sayılması şeklinde oluşturulmamasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
5941 sayılı Çek Kanunu'nun 3’üncü maddesi uyarınca; muhatap bankanın, süresinde ibraz edilen çekin karşılığının bulunmaması hâlinde yasal sorumluluk miktarına kadar ödeme yapmak; çekin karşılığının kısmen bulunması durumunda ise, kalan meblağı tamamlamakla yükümlü olduğu, aynı maddede ödeme yükümlülüğü ile ilgili bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayrinakdî kredi sözleşmesi hükmünde olduğunun açıklandığı, bu ödeme külfeti, sözü edilen Kanun gereğince bankalara yükletilmiş olduğundan, borçlunun bankadaki mevduatının bankaca müşterisine verilen her çek yaprağı için yasal sorumluluk miktarı ile sınırlı olarak banka lehine rehinli olduğunun kabulünün zorunlu olduğu, banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisinin, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi, istenebilir olduğunu da göstermeyeceği, zira depo etmenin ifa etmek anlamına gelmeyeceği, sözleşmede anılan şekilde hüküm olsa bile, bankanın sadece "depo edilmesini" isteyebileceği- Eldeki dava ile diğer dava dosyası incelendiğinde her iki davanın konuları birbirinden farklı olup, aralarında derdestlik bulunduğundan söz edilemeyeceği-
Hükmün dayandığı hukuki esasların açıklanmadığı, diğer bir anlatımla, ilamda belirtilen nedenlerden davanın kabul sebebinin anlaşılamadığı, şu halde, hükmün gerekçesiz olduğunun kabul edilmesi gerekeceği-