01.04.1974 tarihli ½ sayılı İBK’na göre; “ Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı(muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceği- Bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan MK’nun 507. ve 603.maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı"- Öte yandan tapusuz taşınmazlar menkul hükmünde olup teslimle mülkiyet geçeceğinden, tapusuz taşınmazlar bakımından 1.4.1974 tarihli ½ sayılı İBK’nun uygulanma yeri bulunmadığı-
TBK'nun 19. maddesine dayalı davada, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden harç ve avukat ücretine hükmedilmesi gerektiği- Mahkemece aynı bilirkişiden taşınmazın dava tarihindeki değeri konusunda ek rapor alınarak bu değer üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken keşif tarihindeki değer üzerinden harç ve vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın sıra cetveli niteliğinde olmadığı- Maaş hacizlerinde üst sıralarda bulunan alacaklar aleyhine açılan davaların genel muvazaa mahiyetinde olduğu ve bu davalarda genel ispat kuralları geçerli olduğu- Mahkemece, davanın süresinde açıldığının kabulü ile ispat yükü de davacıya yüklenerek uyuşmazlığın (TBK mad. 19) genel muvazaa ilkelerine uygun olarak çözümlenmesi gerektiği, davanın yasal süresinde açılmadığının (İİK. mad. 142/1) kabulü ile reddinin hatalı olduğu-
TBK mad. 19 göre davanın açılabilmesi davacının İİK mad. 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasından farklı olarak davacının kesinleşmiş bir alacağının varlığı ön koşul olmadığı, ancak davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için davalıdan bir alacağının olması gerektiği birlikte değerlendirildiğinde, davacı ile davalı mahkeme ilamı ile boşandıkları, boşanmada davacı lehine mali haklara hükmedilmediği, davacı tarafından herhangi bir katkı payı alacağı davası açılmadığı anlaşıldığından, davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği-
Maaş hacizleri ile ilgili yapılan sıralamanın sıra cetveli niteliğinde olmadığı- Maaş hacizlerinde üst sıralarda bulunan alacaklar aleyhine açılan davaların genel muvazaa mahiyetinde olduğu ve bu davalarda genel ispat kuralları geçerli olduğu- Mahkemece, usulüne uygun düzenlenmiş bir sıra cetveli olmamasına rağmen, "davalının alacaklı olduğunu ispat edemediği" gerekçesiyle ispat yükünün davacı yerine davalıya yüklenmesinin hatalı olduğu-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu- Söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemekte olduğu; ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği- Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteği-
Dinlenen davacı tanıklarının yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu doğrular net beyanlarının bulunmadığı, hatta davacı tanıklarından birinin "murisin sağlığında davalıyı korumak amacıyla çekişmeli taşınmazı davalıya vermek istediğini söylediğini" beyan ettiği, öte yandan davalı tanıklarının mirasbırakanın, davacılardan oğlunun çocuklarının eğitim masraflarını karşılayabilmek amacıyla çekişmeli taşınmazı bedel karşılığı davalıya sattığını belirttikleri, davalı tanığı olarak dinlenen tarafların kardeşinin de aynı yönde beyanda bulunduğu anlaşıldığı ve mirasbırakanın terekesinde 3 parça daha farklı vasıflarda taşınmazın bulunduğu, mal kaçırma kastı ile hareket etseydi terekesindeki diğer taşınmazları da devredebileceği anlaşıldığından, mirasbırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılarından mal kaçırma olmadığı, davacıların temlikin muvazaalı yapıldığı iddiasını kanıtlayamadıkları-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu- Söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemekte olduğu ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmekte olduğu- Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptaline-