Taraflar arasındaki hukuki ilişki, "kooperatif üyelik ilişkisi" olduğundan, ayıbın açık ya da gizli ayıp olup olmadığına bakılmaksızın somut olayda uygulanması gereken beş yıllık zamanaşımı süresinin davacının dava konusu taşınmazı teslim alarak kullanmaya başladığı tarihten itibaren başlatılması gerektiği- "Davalının üyelerini konut edindirmek amacıyla yapı kooperatifi olarak kurulduğu, davacının ise davalı kooperatifin üyesi olduğu, kooperatifin binaların yapımını üstlenen yüklenici olmadığı ve başka yükleniciler ile imzaladığı sözleşmelere dayanarak inşaatları yaptırdığı, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kooperatif ortaklığına ilişkin olduğu ve eser sözleşmesi bulunduğundan söz edilemeyeceği, davacının kooperatifin yaptırdığı konutların ayıplı olduğu iddiasıyla kooperatif aleyhine açtığı eldeki davada uygulanacak zamanaşımı süresinin mülga BK'nın 126/4 üncü maddesine göre beş yıl olduğu, davalı kooperatif ile inşaatı yaptırdığı yüklenici arasında bulunan eser sözleşmesinde uygulanması gereken zamanaşımı süresinin ise TBK m. 478 değil, mülga eBK m. 126/4'de "hariç olmak üzere" şeklinde tutulan istisna kapsamında 125. maddede düzenlenen on yıl olduğu, dolayısıyla davalı kooperatifin eser sözleşmesine dayalı olarak yüklenicinin ağır kusuru ile gizli ayıplı yaptığı imalâtlar yönünden on yıllık genel zamanaşımı süresi içinde yükleniciye başvurabileceği, kooperatifin ayıplar nedeniyle yükleniciye başvurabileceği süre içinde davacı tarafından gizli ayıbın varlığı kendisine bildirilmiş ise buna yönelik talep haklarını kullanması gerektiği, bu haklar kullanılmaksızın zamanaşımı süresinin geçmesine neden olunduysa kooperatifin kuruluş amacına uygun davranmamış sayılacağı ve üyelerinin de sonuçlarından yararlanacağı hakları kendi kusuruyla kullanmamış olacağı, kooperatifin ayıpla ilgili haklarını kullanmak yerine ortağı olan davacı ile arasında görülen eldeki davada beş yıllık zamanaşımına dayanarak sorumluluktan kurtulmaya çalışmasının dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Davanın şirket ortakları arasında görülen dava olması nedeniyle TBK 147/4 üncü maddesinin uygulanması gerektiği-
Dava, vekâlet görevi kötüye kullanılarak davacı şirket adına keşide olunduğu iddia edilen bonolar nedeniyle ödenen bedelin rücuen tahsili istemine ilişkindir...
Dava konusu sözleşmenin yapılarak uygulamaya konup konmadığı, bu sözleşmenin konusunu teşkil eden yazılımın davalıya teslim edilip edilmediği ve davacı tarafından yüklenilen bu edimlerin yerine getirilmesi halinde davacının davalıdan faturaya dayalı alacağının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanan uyuşmazlıkta, sonuç olarak davacı vekili tarafından delil olarak hastane kayıtları ve keşif delillerine dayanılmasına rağmen dava konusu yazılımın kurulduğu iddia olunan hastanede kayıtlar üzerinde bilgisayar uzmanı, bilişim uzmanı ve defter kayıtları incelemesi konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi heyeti ile keşif yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
Özel Dairece verilen birinci bozma kararı araştırmaya yönelik olup kesin bozma niteliğinde olmadığı gibi birbirleriyle çelişen iki ayrı bozma kararı da bulunmadığından, somut olayda HUMK’nın 429/4 üncü maddesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmediğinden, mahkemece Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyularak verilen son kararın temyiz incelemesini yapma görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı alacak, cezai şart ve gecikme tazminatı- Sözleşmeye konu dükkanın teslimi, bu olmazsa rayiç bedelinin tahsili talep edildiğinden, artık seçimlik ceza talep edilemeyeceği- Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi, eser sözleşmesi ile birlikte satış vaadi sözleşmesinden oluşan karma bir akit olup eksik işler ve ayıplı imalâtların giderim bedeli, gecikme tazminatı ve cezai şart alacaklarında zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu- Arsa sahibi teslim edilmesi gereken tarihteki gecikilen her ay için zararını davayla isteyebileceğine göre her geçen ay zararının o ayın sona ermesiyle istenebileceği (muaccel hale geleceği)-
Ayıp ihbarı kural olarak şekle tabi bulunmayıp içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafın haberdar olmasını sağlamaya elverişli her türlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulü mümkün olup, tespit dilekçesinin ya da raporunun tebliği işleminin de ayıp ihbarı niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği-
Henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar görenin süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlanamayacağı- Davacı ile davalı doktor arasında görülen hatalı tedavi sonucu uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davada 5 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı- Islah dilekçesi ile hükmedilecek tazminata dava tarihinden itibaren faiz hükmedilmesi talep edildiğinde, talep aşılarak olay tarihinden itibaren faize hükmedilemeyeceği- Hastane yönünden alacağının avans faizi ile tahsiline karar verilmesi gerektiği- "Somut olayda zamanaşımı başlangıç tarihi en geç kısmi davanın açıldığı tarih olduğundan, ıslah dilekçesiyle talep edilen maddi tazminat yönünden 5 yıllık zamanaşımının dolduğu ve vekalet sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkta yasal faiz uygulanması gerektiği, ancak bu husus bozmaya uyulmakla usulü kazanılmış hak oluşturduğundan bozma sebebi yapılamadığı" şeklindeki görüşün ise kabul edilmediği-
Sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği- Somut olayda davalının zamanaşımı def’i dikkate alınarak karar verilmesi gerektiği-
HMK'nın 31. maddesindeki hakimin davayı aydınlatma görevi gereği, davacıya dava ve ıslah dilekçesindeki taleplerinin açıklattırılıp eksik ve ayıplı iş bedeli ile haksız kullanım bedeline yönelik talebinin ne kadar olduğu, ıslah dilekçesinde bu talebi hangi miktara arttırdığı belirlenerek, kapıcı dairesinin haksız olarak kullanıldığı ispatlanamadığından talebin reddine, ek rapor alınarak yukarıda anlatılan bilgiler çerçevesinde eksik ve ayıplı işlere yönelik olarak giderim bedelleri talep edilen işlerin eksik mi, ayıplı iş mi olduğu, ayıplı iş ise açık ayıp mı, gizli ayıp mı olduğu, davacının giderim bedeli talep edip edemeyeceği ve edecekse, ortak alandakileri arsa payı oranında isteyebileceği de dikkate alınarak, eksik ve ayıplı işlerin ortaya çıktıktan makul süre sonraki piyasa fiyatları ile giderim bedeli tespit edilip belirlenen talebe göre infazda tereddüt yaratmayacak şekilde hüküm altına almaktan ve bu bedele göre yargılama giderlerini belirlemesi gerektiği-